yaklaşımlarÖzkan YıkıcıÇakışan gündemlerle anısal harmanlama birlikteliği - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Çakışan gündemlerle anısal harmanlama birlikteliği – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

 

Çakışan gündemlerle anısal harmanlama birlikteliği

Hafta sonu Türkiye bakımından önemli 3 olgu birlikte yaşandı. Türkiye seçim süreci devam ediyordu. Oruç tutması sonrası eskiden Şeker cunta sonrası Ramazan bayramı olarak 3 gün de kutlanıyordu. Yetmedi, Türkiyenin kurucu meclis açılımı ile ilan edilen 23 Nisan Ulusal ve çocuk bayramı da yaşandı. Tüm bunlar birlikte olunca, seçim gerçekleriyle de taşlanınca, önümüzdeki seçimin nedenli önemli olduğunu haykırıyordu. Ayrıca, geçmişte yaşananlarla, günümüzde gelinen durumun da kıhyaslama yapma şansını da çok basit şekilde vermeğe yetiyordu. Hele de probaganda alanındaki artan din retoriklerinin de hakimiyeti, asır öncesi başlayan Türkiye gerçeğinin nereye ulaştığının da kaçınılmaz yansıyışıydı. Bunları yeniden güncel ile yazma yerine, anılardan bazı natırlatmalarla, günü de kavramayı size brakacak makale tasarladım.****

Türkiyeye yeni gittim. Yıl henüz 1971 başlangıcıydı. Körler okjulunda edebiyat dersindeydik. Hocamız Yusuf Duman klasik bir uygulama yapıyordu. Dersin son on dakikasını güncel bir gazeteyi okutarak adeta gelişmelerle buluşmamızı da artırıyordu. Özellikle o günlerde Akşam gazetesi epey yer alıyordu. Sosyal hizmetler akademisinden araştırmaya gelen öğrencilerden Ekimin o gün bize okuyucu olarak derse katıldı. Tam zil çalınca bir arkadaş ayağa kalkıp şöyle söyledi: “Acayip bir durumumuz var. Mehmet Akif Atatürk devrimlerine karşı çıktığı için Mısıra kaçtı. Onu bügünlerde kahraman şair olarak derslerimizde okuyoruz. Nazım Hikmet ise Kurtuluş savaşını en iyi anlatan şiirleri yazdı. Onu da önce hapse sonra da vatan hayini olarak kaçmasını teşvik edik. Türkiye böyle bir ters gidişe doğru gidiyor” dedi. İlk duyduklarımla kafam epey karıştı. Özellikle isdiklal marşı yazarı Akifin bu durumunu sordum. Aldığım bilgilerle de epey şaşkın duruma düştüm.

Şimdi, brakın belirli kesimi, Kemalistler dahi öteki İslamcılara karşı AKifi savunup öven durumdadır. Nazım hikmet mi, o herkesin kabul etmek zorunda olan dünya şairi. Ama mazarı hala Moskovada. Bir anlamda, Kemalist başlangıç ile yetmişler Türkiye kıyasını böylesi canlı birkaç cümleyle kafamda ilk defa sorgulama doğrultusuna geldim. Bir dip not: son günlerde bazı Türkiyeli Kemalistler, Mahir ve Denizi kendi çizgilerinin neferi olarak sunmaya hız verdiler. Çü nkü kendi övecek başarılı yakın tarih lideri pek yok. Ancak, yetmişlerde devrimci hareketler Kemalist deyil, sosyalist devrimci çizgilerde olduğu görüşleri birçok  yazılı metinde var. Kemalizmi kimisi küçük burjuva ki Mahir de bunlardan birisi veya milli  burjuva diye atlandırıyorlardı. Ancak, gericilik hakimiyeti ve ilkelerin silinmesiyle, şimdi bunlar hep unutuldu. Hat da keskin laiklik savunusu dahi meydanlarda pek yok.*****

Türkiyede seksen öncesi oruç bayramı deyil de Şeker bayramı olarak kutlanırdı. Seksen 12 Eylül cuntası İslamileştirme Kemalist hamlelerle Şeker yerine Ramazan bayramı olarak ismi deyiştirdi. Kemalistler daha sonra her ikisini de birlikte söylemeye çalıştılar. Şimdi, açık ifade ile Ramazan bayramı olarak simgeleştirildi. Bu Ramazan bayramının önemli tarihi durumu, seçim sürecinin de birlikte yaşanmasıdır. Cami avlularındaki probaganda veya bizde de görülen Camideki namaz sonrası yapılan konuşmalarda resmen dini kulanarak probaganda apıldı. Bir anlamda bir zamanlar camilerde siyaset olmaz denilirken, son dönemde hem siyasalık hem de en büyük yalanlar din üzerinden gerçekleştirilmeğe hız verildi.*****

Bu yılın tesadüfüne akın: Nisanın geçen son haftasında hem Ramazan bayramı, hem 23 Nisan çocuk bayramı ve hem de seçimler probaganda ağı birlikte yaşandı. Her olguda buram buram probraganda koktu. Ama, bu kokuş, geleceğin de ne olacağı kuşkularını da pratikte sunuldu. Yakında olacak seçimlerin sonuçlarının ise epey önemli olduğu da kesin. Rejimle özdeşleştirilen seçimlerin daha şimdiden paradoksları peşpeşe uçurtma uçurur gibi uçuruluyor.

Yazının sonunda tuhaf hukuki bir paradoksla tamamlayalım: siz bir bakana eleştiri yaparsanız, yargı size kamu görevlisine sövdüğünüz veya eleştirdiğiniz için hapse atar. Seçim kanununda da kamu görevlilerinin adaylık halinde görevlerinden istifa etmeleri şartır ibaresi var. Oysa siz bakanı eleştirince, hakaretden hapse konulurken, ayni kamu görevlisi, vekil adayı olunca öteki kamu görevlilerinin aksine görevinden istifa etmiyor. Dahası, istifa etmezken de eşit koşullar deyil de makamın güç olanaklarını da kulanıp propagandaya katılıyor. Böylesi koşullarda Türkiye seçime giriyor.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
357AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin