Kıbrıs iktibasHare Yakula"İçimizde bir yılgınlık, bıkkınlık, çürüme ve kilitlenme" - Hare Yakula
yazarın tüm yazıları:

“İçimizde bir yılgınlık, bıkkınlık, çürüme ve kilitlenme” – Hare Yakula

Yeniçağ podcastını dinleyin

Şimdi hayatlarımızın üstünde dönüp duruyor ‘akbabalar’; içimizde bir yılgınlık, bıkkınlık, çürüme ve kilitlenme!

Bir karşı-şiir gerek bize; sarsıcı, silkeleyici bir karşı-şiir!”

 (Fikret Demirağ/1975)

Yunan mitolojisinde Truva Kralı Priamos’un kızı Kassandra, geleceği öngörme yetisine sahipti. Bu yetisinden dolayı tanrı Apollo tarafından geleceğe dair öngördüklerine inanılmaması ve sözlerine itibar edilmemesi yönünde lanetlenir. Tıpkı “hayatlarımızın üstünde dönüp duran akbabalara” karşı uyarılarda bulunanlara yıllar geçse dahi itibar edilmediği gibi. Birçoğumuz Kassandra ile aynı kaderi paylaşmaktayız.

“Akbabaları” anlamak ve yaşanılanları anlamlandırabilmek için;

– Adanın tarihine Marx ve Engels’le bakmak, sadece endüstriyel kapitalizm eleştirisi üzerinden gitmek yeterli değildir, eksiktir.

-Sömürgeleştirilmiş coğrafyaların öncü yazarlarından Albert Memmi ve Frantz Fanon’un düşünceleri bu bağlamda yaşadıklarımızı, içinde bulunduğumuz düzensizliği anlamamıza yardımcı olur. Sorunun adını, akbabaların isimlerini açık ediyor adeta bir şifre çözücü gibi vazife görür.

-Ayrıca, primattan(maymun) insanlığa geçişte, insanın, kültür aracılığıyla doğayla kurduğu ilişki ve etkileşimde nasıl şeytanlaştığını ve şimdiki dünya için ‘akbabadan’ çok daha fazlası adeta bir kanser hücresi olduğunu anlayabilmek için sosyolojiden (George Simmel), antropolojiden, edebiyattan destek almak gerekir.

İnsanlığı hayatta kalma mücadelesinde yukarılara taşıdık. Şimdi artık insanları tanrı mertebesine yükseltmek için çalışıp Homo sapiens’i Homo deus’a dönüştürebiliriz.” Bu alıntı Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi kitabından, tarihçi Yuval Noah Harari’nin ifadesi. Harari, insanın açlığa, salgınlara ve birçok soruna çare bulacak yetiye sahip olduğunu ve bunu başardığı için de tanrı katına yükselmesi gerektiğini savunuyor. Sizce yaşam pratiklerimiz bunu doğruluyor mu?

Harari’ye cevaben antropoloji ve sosyoloji alanında yazıları olan eğitimci, yazar Tayfun Atay ise insanın yapıp ettikleriyle olsa olsa bir şeytan olabileceğini iddia etmektedir. İnsanı, “tanrılaşmaya değil şeytanlaşmaya yol tutan, kendince ölümsüzlüğü ararken yaşadığı gezegene ölümü indiren, yeryüzünü cehenneme çevirmiş, doğanın kanser hücresi haline gelmiş bir varlığı” olarak tanımlamaktadır. İnsanın tanrılaşmış Homo Deus değil olsa olsa “Şeytan-İnsan” Homo Demonus olabileceğini söyler.

İnsani varlığa dair okumayı edebi metinler üzerinden yapacak olursak yine durum pek iç açıcı değil. Sermaye, sömürgeci kan emici bir vampir olarak aktarılır. 17. yüzyılda yazmış John William Polidori edebiyata kalıcı bir gotik figür kazandırır. Vampir, sömürü ve tahakkümün metaforu olarak kullanılır. Vampirlerin genellikle bölgenin lordu yani zengini olduğu kurgusu rastlantı değildir.

Mary Shelley ise Frankenstein eserinde doğada bulunmayan, yaratıcısının olduğu bir yaratık resmeder. Bu yaratık insan elinin eseridir. 1818’de yayımlanmış bu eserin esin kaynağı o yıllarda gerçekten de yoksulların bedenlerinin parçalara ayrılarak kadavra olarak kullanılmasıdır.

Marx ise emek sömürüsüyle zenginleşenlerin, sermayenin, yani canavarların görünmezliğini sorun eder. Kapital’in ilk cildinin önsözünde Yunan mitolojisinden alıntılayarak şöyle yazar: “Perseus, peşlerinden gittiği canavarlar kendisini görmesinler diye, sisten yapılma bir takke kullanırmış. Bizse, canavarların varlığını inkâr edebilmek için, sisten takkeyi kendi gözlerimizin ve kulaklarımızın altına kadar indiriyoruz.

İnsanın bitmek bilmeyen büyüme-kar-kalkınma zehri, “modern” ve sistematik barbarlığı, toprağı betona boğma merakı hepimizi yaşayan ölülere, zombilere dönüştürdü. Etrafımız ölü yıkayıcılarla, gassallarla çevrildi.

Avrupa gazetesi yazarı, şair Faize Özdemirciler yazılarında sıklıkla gassal sözcüğünü kullanır. “Fetihçi hayallerini Amerikan çıkarlarına sarmış, gülerek şehit sayısını açıklıyor, mültecileri şantaj malzemesine dönüştürmüş Avrupa’ya meydan okuyor gassal
Savaşa karşı çıkanları hain ilan ederken, milliyetçilik şerbetine dini de ekleyerek zehiri katmerlemiş, yarattığı taraftar kitlesi kin ve nefret saçıyor…”
Gassallar, en büyük işgal ordusudur; tüketip üreyen ve üredikçe tüketen bir ordu.

 İnsanlık binlerce yıllık erken zamanlarında olduğu gibi, kültür yoluyla doğada uyumu bozan değil, doğaya uyumu, uyarlanmayı ve onun kurallarına saygı duymayı başarabilmelidir. Kâr, kalkınma ve büyümeyi lanet, küçülmeyi erdem saymalıdır. Tüm tahakküm ve sömürü ilişkilerini reddetmelidir. Aksi halde sömürenler, sömürdüğü sürece akbaba, şeytan, vampir, canavar, yaratık, gassal olarak anılmaya devam edecektir.

Şairin dediği gibi bize bir karşı şiir gerek; sarsıcı ve silkeleyici…

 

Haber linki:

https://cyprusfor.cypriots.org/2020/03/02/simdi-anliyorum-babamin-neye-agladigini/

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
330AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin