Seçim öncesi kurdele kesmek, açılış törenleri yapmak gerçek anlamda iş üretemeyen iktidarlara kendilerini eleştirilerin odağından çıkarmak ve kamuoyu nezdinde “güçlü” görünmek için bir fırsat olarak görünür. Genel seçim öncesi Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin ilk reaktörünün alelacele operasyona başlatılması girişimi de bu alışkanlığın nükleer santral gibi riskli bir teknoloji aracılığıyla sergilenmek istenmesinin bir sonucudur.
Nükleer santrallerin kaza boyutuyla silinmeyen izler bıraktığını bugüne dek dünya genelinde 600 milyondan fazla insanın sağlığına olumsuz etki etmiş olduğu, bu etkinin devam da ettiği bilinen Çernobil’i 37’inci yılında anarken Akkuyu NGS’nin yakıtının Anadolu toprakları üzerine konuşlandırılmasına da saatler kaldı.
‣27 Nisan’daki ‘açılış’ için nükleer yakıt geliyor
“Güç” nosyonunu silah ve şiddete eşitleyen yaklaşıma göre “Erdoğan’ın Atom Santrali” olarak dillere pelesenk edilen nükleer santralin resmi sahibinin Rusya olduğu gerçeğinin bu kesimlerce ne kadar idrak edildiği ise meçhul.
Dünya ‘Mersin’e giderken’…
Öte yandan nükleer santrallerin hiçbir devlete gerçek manada güç atfetmediğini de nükleer teknoloji alanında on yıllarca yatırım yaptıktan sonra bu endüstriyi terk etme kararını almış olarak uygulamaya da geçiren Almanya’nın izlediği politika ortaya koyuyor. Bu politika geçmişte Almanya’da ülkenin ihtiyacı olan elektriğin yüzde 30’unu karşılayan nükleer enerjiyi ikame etmesini amaçlayan planlama doğrultusunda kaynağını doğadan alan ve kaynağında sınırsız oluşuyla ham maddesinde de bağımsızlık sağlayan yenilenebilir enerji kaynaklarından güneş ve rüzgârın tercih edilmesiyle ete kemiğe bürünmüş oluyor. Bu şekilde Almanya bir taraftan yenilenebilir enerji alanının liderliğini elde ederken diğer taraftan da bambaşka bir iş alanı olarak görülebilecek nükleer santral söküm süreçlerine de liderliğini elde etmiş oluyor.
Sonuç olarak Almanya’nın yaptığı, nükleer lobinin baskı ve tekliflerine kapıyı kapatarak enerji arz güvenliğini ya da savaşkan bir güç olma meselesini bahane etmeden demokratik süreçlerin içinde kalmayı başararak sivil toplum güçlerinin iradesine uyum göstermesinin ödüllerini ulusal ve küresel ölçekte devlet kapasitesini artırmış olarak toplayacağı söylemek yanlış olmaz.
AKP’nin ‘gösteri aracı’ olarak seçim propagandasi
Türkiye siyasi tarihinde en uzun süre iktidarda kalan AKP’nin hegemonik ilişkilerini destekleyen Akkuyu NGS ise yıllar içinde tahrip edilen kurumsal siyasetin boşluklarından faydalanılarak ilk aşamada hukukun arkasından dolanılması ardından hukukun araçsallaştırılmasıyla hayata geçiriliyor.
Ne var ki dünyada örneği görülmemiş düzeyde siyasal iktidarın yabancı bir devlete sağladığı imtiyazlarla engellerin aşıldığı Akkuyu NGS dahi nükleer santrallerin zaman ve maliyet unsurunun dezavantajlarını ortadan kaldırabilmiş değil. Zira bugüne dek operasyona başlatılacağı tarih tüm imtiyaz ve teşviklere rağmen en az üç kez ötelenmiş durumda. Bu ötelemelerin kamuflajı ise son kertede ilk söylendiği gibi açılışın dört değil, birinci reaktör için Cumhuriyet‘in 100. yıldönümü hediyesi ambalajına sarmalanmasıyla olmuştu. Ne var ki Akkuyu NGS’nin aynı zamanda iktidarın gösteri aracı olması nedeniyle bu teknolojinin tüm hantallığına rağmen siyasi iktidarın enerjisine uyum sağlamasına çalışılıyor. Zira iktidarın bekasının bağlı olduğu genel seçim tarihinin 14 Mayıs olarak belirlenmesi yeni bir revizyon yapmayı gerektirdi ve bu kez nükleer santraller bazında eşyanın tabiatına aykırı olmayan ertelemelerin yerini operasyona başlangıç tarihinin iki ay öne çekilmesi aldı.
Oysa bu yıl seçim tarihi belli değilken Rosatom yetkilisi tarafından yapılan açıklama ilk reaktörün operasyona üçüncü çeyrekte yani temmuz-eylül ayları içinde başlatılmasının planlandığı yönündeydi. Böylece güvenliği de ilgilendiren teknik skandallarının görmezden gelinen, iş cinayetlerinin yüzeysel çözümlerle giderilen ve sürecin devam etmesi adına sivil toplumun sesinin bastırılmasına ihtiyaç duyulan Akkuyu NGS’nin nükleer karşıtlarının iddialarını haklı çıkararak “güç konsolidasyonu” uğruna araçsallaştırıldığı da teyit edilmiş oldu. Üstelik de resmi rakamlarla 50 bin kişiyi yaşamdan koparan 6 Şubat depremlerinin acısı tazeyken ve tehlike Akkuyu NGS ve civarını etkileyecek potansiyeli taşırken… Sözün özü, iktidar için siyasal bekayı nükleer yakıtla ateşlemek oylarına talip olunan insanların güvenliğinden daha önemli görünüyor.
Yanıtsız sorular
Öte yandan meselenin takibini yapan Nükleer Karşıtı Platform, bileşenleriyle ittifak kanalları açık olan nükleer karşıtlığını benimsemiş olan siyasi partiler ‘Akkuyu NGS’ye yüklenmesi planlanan yakıt çubuklarının sevkiyatı yapıldı mı?’, ‘Bu yakıt sevkiyatının hangi yollardan yapılması öngörülüyor?’ gibi kamuoyunun sormadan bile bilgilendirilmesi gereken soru önergeleri yöneltiyor fakat bu önergeler ya afaki yanıtlanıyor ya da yanıtsız bırakılıyor. Benzer şekilde sivil toplum güçlerinin yıllardır bilimsel verileri de arkasına alarak yönelttiği eleştiriler ve ekosisteme, canlılara, insan sağlığına, tarıma, balıkçılığa verdiği zararların maliyetine istinaden yaptığı uyarılar iktidar tarafından dikkate alınmıyor ve yüzeysel açıklamalar yapılıyor.
Bu uyarıların karşısında ise tesise getirilen ekipmanların teknik adlarının, ağırlıklarının sayılıp dökülmesiyle gövde gösterisi yapılıyor. Bununla birlikte iktidar kötü yönetilen daha doğrusu kontrolden çıkmış olan ekonomik koşullarda halkın gündemine giren soğanın karşısına bu nükleer santrali çıkarmak suretiyle de kendisini ilim ve bilimle uğraşan(!) pozisyona yerleştirirken iktidarı eleştirenleri de aşağı düzeyde siyaset yapmakla itham ediyor.
Siyasal iktidarın oylarına talip olduğu kitleleri umursamamasına neden olan, kuşkusuz salt kendi tabanını ve paydaşlarını dikkate alan kendi matematiğidir. Fakat siyasal iktidarın ülkenin değil, siyasi bekasına öncelik verdiğini gösteren bu durum reklamın kötüsü olmaz savının tam da tersinin geçerli olduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle 27 Nisan günü canına ve geleceğine kastedilen yurttaşlar olarak kendi matematiğimizi çalıştırmamız elzem.
Durdurmaya hepimizin hakkı ve gücü olan Akkuyu NGS ile bağlanan akıbetimizi değiştirmek ve önceliği siyasi beka olan bir iktidara teslim olmamak için dayanışmak ve birlikte hareket etmek zorundayız. Bu aşamada Nükleer Karşıtı Platform (NKP) bileşenleri tarafından “Akkuyu’ya Nükleer Yakıt Getirilmemeli” başlığı altında, 54 nükleer karşıtı kurum ve sivil toplum örgütünün imzası ile “Mali açıdan büyük kamu zararı doğursa da ‘Nükleer santrali kapatacağız’ demeyen hiçbir siyasi partiye oy vermeyeceğiz” notu dayanışma talebinin dışavurumu olarak görülmeli ve bu düzenin değişmesinin ilk adımı kabul edilmelidir.
Bu doğrultuda, Nükleer karşıtları yakıtın gelişini evlerinde oturarak beklemeyecek. İstanbul’da Beşiktaş’ta “Çernobil’i Unutmadık Akkuyu’da Nükleer santral İstemiyoruz” ; Mersin’de “26 Nisan Çernobil, 27 Nisan ? Zaman daralıyor, Nükleer Felaket yaşamı durdurmadan sen onu durdur ; Sinop’ta “Çernobil Unutulmadı” ; Kıbrıs’ta “Hibakuşalar Olmasın!”[1] sloganlarıyla basın açıklamaları düzenleyerek etkinlikler yapacak. Ben bu yangını söndürmeye Akkuyu’ya Mersin kent merkezi kadar yakın fakat bilgilendirilme konusunda dahi meselenin dışına atılan kuşuçuşu 90 kilometre Kıbrıs’tan su taşımaya çalışacağım. Siz nerede olacaksınız?