Madem ayni yanlışlara devam deniliyor, sıkılmadan yalan üstüne yalan söylenip daha kötü günlere yelken açılmaya hız veriliyorsa, ozaman ben de sıkılmadan gerçekleri tekrar tekrar yazmaya devam diyecem. Üstelik bunları okuyan az kalsa da gerçekleri belirtmekten de kaçmayacam. Hayat gerçekleri kanıtlarken, onlar yalanlarla üstüne çıkar sosu koyup uygulasalar da yine daha acı şekilde gerçekler mutlaka herkesin karşısına çıkar. Nitekim, siyasal yaşamımın deyişim dönemiyle birlikte ısrarla sistemin genel yanlışlığı üzerinden başlayan sorgulamaların, günümüzde hep doğru olarak yaşanması da bundan dolayı tesadüf olmuyor. Son günlerin krizli döneminde dahi insanları yakmasına rağmen, çekinmeden yalan söylemek ve bunun kkarşılığı olma durumu da geçmişteki yanlışların nedenli kurumsal karşılık bulduğunun da acı gerçeğinden başka bir olgu deyildir.
Yıllardır başarı hikayeleri duyduk. Çıkar aşkına bence yanlış ne varsa yapıldı. Siyasal söylemler dahi öyle bir yalanla donatıldı ki doğrular tehlikeli veya suç denecek dereceğe sokuldu. Hep uyardık. Gidilecek yolun tehlikeli çıkmazını anlatmaya uğraştık. Oluşan tabusal kutsama sözlerle hep ötelendik. Suçlandık. Hiçbirşey beyenmediğimiz damgasını yedik. Ama, hayat bep bizi doğruladı. Son ülkemiz tartışmaları adeta alındığı söylenen uzun yolun nedenli yanlışlarla taşlanıp duvar haline getirildiğinin kanıtlarıyla doludur. Üstelik, sokulduğumuz cendere içinde hala güzelik şarkıları söyler gibi küfretmenin de hakikatıyla karşılaşma acısına da tatma şeklini yaşamaktayız. Değişmeyen gerçek, biz yaşamla yeniden kanıtları sıralarken, onlar hala yalanlarıyla düştükleri bataklıkta ayni yalanlarla çırpınıp kurtuluş satmaya çalışır halde olmalarıdır. Tek farkla, yönetim ve işbirlikçi teslimiyetçi talimatlı kurallarla hala güç sahibi olmalarıdır.***
Son günlerimizin pratik aciliyeti, AKP yönetiminin kaybetme korkusuyla acil gereksinimini giderecek şaşkınlığa girmesidir. Kısa ifadeyle, giderayak bitirilecek işlerin olmasıdır. Adeta zamanla yarışıyor. İşbirlikçilikten el deyiştirme hareketine hız verdi. Son oyunlarda tek kelimeyle ihalelerin ihalesizleştirip dilediği ile uzun vadeli anlaşmalarla “yasal” garanti limanına sığınmaktır. Bu alanlardan biri de elektriktir. Daha net ifadesiyle enerji olmaktadır. Suyun son perdesini tamamlama, limanları tertipleme ve daha nice aklımıza gelmeyen durumlar kısa zamandaki bir yasal deyişimle bağlama aciliyeti vardır. Onun için yasalar net deyilken, onları sunanın dahi ne istendiğini anlatacak derecede yetkin olmadığı günlerden geçiyoruz. Hele şu önemli gerçek var ya: Türkiye gerçeği ile gelişmeleri yorumlamama kaçışı sonucunda, son meclis taplosu karşımıza gelmektedir. Tüm bu gelişmelerin genel nedeni ise K. Kıbrısın yapılandırılan siyasal gerçeğinin içinde özlüdür.
Her adımda bunu da hatırlatarak uyardık. Daha ilk adımlardan gelecek adeta tutsaklaştırıldı. Bir hatırlayalım Elektrik santrali yolculuğunu. Önce Kıbrıs cumhuriyetinden bedava alındı. Elit kesimelrimiz ödemeden lüks şekilde kulandılar. Sonra birden sorun gündeme geldi. Daha ilk adımdan kurulacak Teknecik santralinin hantal olduğu, Bursada kurulacak ken yetersiz görülüp kurulmadığı bilgileri uçuştu. Ayni nakaratla suçlandık: “hiçbir şyi beyenmiyorsunuz, Türkiyeye karşı olduğunuz için konuşuyorsunuz” denildi. Teknik elemanlar da ayni uyarıyı yaptı. Ama, Santral Türkiyeden geliyordu. Üstelik yoğun elektrik kesintileri de insanları bıktırdı. Santralin gerçeği hiç umursanmadan, kısa dönem “kurtuluşuna” sarılındı. Böyle başladı yerel KTLK masalı..
Hikaye hep yanlışlarla devam dendi. Kurumun yapılanmasında siyasal yandaş tercihle adeta boğulmaya başlandı. Santralin fırtına veya rüzgar karşısındaki tehlikeleri yetmezmiş gibi fitre takılmayarak bölgenin de zehirlenmesi ta baştan çıkan sorunlardı. Ama kimse umursamıyordu. Birkaç kişi söylese de herkes memnundu.Şükran çekip işini görüyordu. Bunlar da yetmiyordu, plansız üretim ile durmadan nifus yığma hareketi de yetersizlikleri tırmandırdı. BVirden onbinelrce öğrenci gibi yeni tüketiciler de eklendi. Ahmet amcam formülü buldu! İnsanlardan para kesip jeneratör alındı. Sonradan bunun da fiyasgosu ödenen yüksek parayla da sürdürüldü. Derken, Aksa da adaya merhaba dedi. Özelikle yine Ahmet amcamın yaptığı sözleşme tarihi önemi vardı. Anlatmaya çalşanlar ise nerede ise “barış karşıtı” dahi damgalandı.
Yolculuk devam ediyordu. Hantal santral, asronomik nifus artırıldı. Yatırım falan yoktu. Günler günleri kovaladı. Durmadan milyonlarca borçlar sildirtildi. Seçim dönemi bedava hatlar bağlandı. Bunlar doğal davranış haline sokuldu. Böyle gide gide, Aksa gerçeği bağımlılığının ince noktasını da duyduk. Türkiyedeki alım garantisinin burada da olduğu anlaşıldı. Bunlar hep kesinti ve fiyat artırımı ile sürdürüldü. Koltukcular ise kurumu istihtam, yandaşı yönetime koymak, belirli kesimlere kulandıkları elektriği afetme, son dönemde de yaşanan yyakıt olayından fahşiş karlar peşpeşe uygulandı. Olmayan, kurumdaki özekleşme ile demokratik uygulama biçimleriydi. Bir anlamda baştan belirtilen kurumu tüketip kolayca basit şekilde sermayeye devretme. Bu daha sonra net olarak Türkiye bağımlılığı ekseninde Türkiyeleştirme olduğu da anlaşıldı. Tüm yyerel yolsuzluklara ise “mesele yok” denildi.
İlgili birkaç sayılan önemli kuralın da olduğu yanlışlarla bugüne gelindi. Kimse gerçekten kaçmasın. Uyanıldığı zaman zaten şimdiden geç kalmanın daha bir kötü uyanışı olacaktır. Ulusal düşünce biçiminin tükendiği, genel deyil de bireysel çıkar gözlükle görme çalışmasının sonuçlarında takılmamak önemlidir. Gidecek veya sonlanacak bir yapı, bir daha geri gelemez. Şu veya bu densin, bzı hazırlayıcı işler yapılsa da şunu bilelim, amaç net. Öyle gizli falan da deyil. Resmen sadece ihalesiz olayının ne demek olduğunu birkaç ay önce yakıt ihalesizlikle çok parlak şekilde yaşandı. Şimdi de kurumun hem de mümkün olan en kısa zamanda bir şu veya bu şekildeki anlaşmayla geleeğinin belirlenmesidir. AKP yarın ne olacağı net deyildir. Giderayak bitirilmesi gereken işlr var. Enerji önemli bir pastadır. Ayrıca, Tufan beyin de bilmesi gereken hukuki gerçek var. Hatırlayın Annan planını: eğer yapılacak şirketlerle olan anlaşmaların birleşik Kıbrıs olsa da geçerliliği olsun diye TC dayatı. Gerçi şimdilik öyle bir ttehlike yok. Tehlike, Türkiyedeki seçim sonuçlarıdır.
Kısaca, yeniden elektrik olayı ile günümüz belirleniyor. Çoğu ne olduğunu bilmiyor. Bilinen, sadece elektrik kesintilerinin yaşanmasıdır. Ayrıca, Takeci gazeteci gibi kesimelr de ısrarla sendikaya saldırıyor. Ta baştan bu sistemi savunanlar elbet sendikalara saldıracak. Bir zamanlar kendileri bu konuda yine bağırırken, onlara yanlıştır dediğimizde bizi hep marjinal ve radikal olmakla suçladılar. Şimdi sanki onlar bu düzeni savunmamış gibi de suçu sendikaya atıp tüm gerçekleri gizlemeye çalışıyorlar. Hele Türkiye: aman cız” diyorlar. Öyle korkuyorlar ki Türkiye gerçeğinden, iç düşmana saldırıp da kendilerini de kurtararak yeni dönemde rollerine devam demeğe çalışıyorlar.