1 Mayıs! İşçinin, emekçinin bayramı!
Geçmişinde şüphesiz emek yatır her bir Kıbrıslının… çiftçilik, çobanlık, madencilik, fabrika işçiliği ve daha niceleri.
Benim yaşım yetmez ama okuduğum ve dinlediğim kadarıyla;
Maddi zorlukları manevi olgunlukla, dayatılan koşulları dayanışma kültürüyle aşıyordu Kıbrıs halkı. Sınıfsal mücadele ve hakça yaşam uğraşı etnik köken tanımıyordu. Kıbrıs’ta Kıbrıslılık, emekle, emekçi Kıbrıslıların nasırlı elleriyle örülüyordu.
Devamını tahmin etmek zor değil heralde; suikastler, sabotajlar, provokasyonlar derken ada da Kıbrıslı halk da etnik köken üzerinden ikiye bölündü.
Yerinden yurdundan edilmiş sıradan insanlardı aslında Kıbrıslıtürkler aynı Kıbrıslırumlar gibi… ama Kıbrıslıtürklere uygulanacak sistematik soykırım, Hitler’in infaz yöntemlerinden bile daha zalim olacaktı.
50 yıla yayılan soykırımın portresi sosyolojik bir mutantasyondu…
Yüzyıllardır kolonize edilmiş, ve 74 sonrası belirsizlik içinde kaygı yaşayan, birçoğu ¡masum! Kıbrıslıtürk, önce eşdeğer puanı, sonra mücahitlik puanı, sonra daha da alengirli yöntemlerle ganimetin günahlar şelalesinde vaftiz edilmiştir. Sosyolojik mutantasyon böyle başlar bizim için…
1983’e kadar küçük küçük tepeleri henüz biz yaratmamıştık belki ama dünyayla entegre yaşıyorduk bir şekilde… yürekle, emekle, akılla.
60’lardan 80’li yıllara yaşanmış onca tantanaya karşın hala yaşam filizleniyordu Kıbrıslıtürklerin içinde.
Tarımdan hayvancılığa, sanayiden ticarete, eğitimden sağlığa, daha sayamadığım tüm kamu ve özel kurumlarını yeniden yapılandırıyor, onlara sahip çıkıyordu Kıbrslıtürkler.
Sonra 1983’te Rauf Raif Denktaş ve işbirlikçileri tehditle, şantajla, KKTC’yi kurdu ve bu ada yarısını insanıyla, doğasıyla ampüte etti…
Cumhuriyetin ilanıyla önce Kıbrıstürk halkının uluslararası ticaret bağları koparılmıştır… Sonrasında ise bugün hala devam eden Türkiye’nin “Ekonomik Paket” adı altında dayattığı sistematik soykırım adımları izledi.
İlk adım Kıbrıs’taki sanayi üretimine son vermek üzerineydi. Toplu işten durdurmalar, kurumların özelleştirilmesi gibi yaptırımlarla hem kurumlar yok ediliyordu, hem de çiftçisiyle, çobanıyla, fabrika çalışanıyla büyük bir işsiz ordusu yaratılıyordu.
İşte tam da bu noktada; tam bağımlı bir Kıbrıstürk toplumu kurgulandığı için halk memurlaştırılmaya başlanmıştır.
Dayatılan sistem zehirliydi. Bir taraftan işsizlik, mülksüzlük üzerinden şantaj yapılıyor, diğer yandan hayal edilebileceğinden fazlası vadediliyordu. Toplumdan yapılması istenen; ya susup oturmak, ya da bu suça ortak olmaktı.
Memurlaştık da iyi mi oldu?
Bir yanda her seçim kapişari giden ganimet edilmiş zenginlikler, diğer yanda her seçim kadrolanmayı vadeden yüksek maaşlı memurluk istihdamıyla zaman içerisinde iyice yerleştik bu orantısız yapının içine.
Statüko hepimizi burjuvazi bir havaya soktu. Yaşanan suni zenginlik bizi sınıfsal bir eksen kaymasına sürükledi.
Kalıbımızla olduğumuz toplum arasında önemli bir fark oluştu…
Halbuki birçoğumuz aslında o dönem işçi kalması gereken işçilerdik. Gelişimi kuşak kuşak, sindirerek, adım adım deneyimlemeliydik.
Ganimeti sahiplendik fakat gerçek anlamda sahip çıkmadık… Sattık savurduk ve giderek sıfıra yanaştık. Ne devlet işi ne özel sektör artık hiçbiri gelecek vadetmiyor.
Kimse yanlış anlamasın toplumumu suçlamıyorum. İşgalin gölgesinde gerçeğimizle yüzleşiyorum aslında…
Madunluğumuzla baş başayız!
Gasp edilmiş hak Kıbrıs halkının hakkıdır! Kimisinin malı, kimisinin yaşamı!
Ama mücadele henüz bitmedi…
Bir sıkımlık canımızla statükoya baş kaldıracağız! Haklıya hakkının verildiği güne kadar, insanca yaşam için çalışacağız! Gerçeğimizle yüzleşeceğiz!
Kıbrıs’ta 1 Mayıslar böyle bir vizyonla, Kıbrıslırum soydaşlarımızla omuz omuza kutlanılmalıdır… aynı dün olduğu gibi; Birlikte daha nice 1 Mayıs’lara!