Ezber bozalım; her kadın anne değildir, bazıları ise anne olmak istemez!
Eğer belli bir yaşı aşmış bir kadınsanız “Çocuğunuz var mı?”, “Kaç çocuğunuz var?” sorularıyla karşılaşırsınız. “Yok” dediğinizde ise bazen üzgün bazen ekşimiş bir yüz ifadesiyle “Daha zaman var, olur” diye teselli edilirsiniz. Akıllarda anne olmayı istememe hakkınızın veya ihtimalinin olduğu yoktur. Aslında size sürekli surette anne olmanız gerektiği mesajı verilir, hatırlatılır. Böylesi anlarda cinsiyetinizden dolayı bir kez daha hizalanmışsınızdır. Toplumsal değerler açısından her kadının anne olması gerektiği düşüncesi toplumsal inşanın bir parçasıdır. Bu iktidarın ideolojik dayatmasıdır. Deneyim özgürleştirici, ideoloji körleştiricidir!
Simone de Beauvoir İkinci Cinsiyet kitabında felsefe geleneğinin kadını, bedenindeki rahim organıyla ve merkezde doğurganlık özelliğiyle açıkladığını söyler. Felsefe geleneği de kadını annelikle özdeşleştirmiştir. Her kadın annedir yaklaşımı hakimdir.
Çoğu zaman ise kadınlar, toplumsal değişim ve reform projelerinde nesneleştirilmişlerdir. Annelik de bundan nasibini almıştır. Bir takım kurumlar tarafından roller atfedilir veya öteden beri var olan rol kalıplarının yeniden gözden geçirilmesi yoluyla başkalaşması istenir. Zamanın çoğunu evde temizlik ve çocuk bakmakla geçiren “ev hanımı” kadınların bir anda “çocuk da yaparım kariyer de” güzellemeleriyle değişimine izin verilir. Annelik rollerindeki bu değişim ve annelik bilinci toplumsal değişim ve reform projeleriyle mümkündür.
Kadınlar doğurganlık becerisinden dolayı çocukların ilk öğretmeni, kültürün ve değerlerin aktarıcılarıdırlar. Nüfusun yaratıcısıdır. Ulus devlet inşasında eşsiz bir vazifeleri vardır. Siyasal iktidarlar kadınlara çocuk doğurması yönünde talimatlar verir. Bu nedenle yurttaşlık siyasetinin konusudurlar. Kadınların anneliği layıkıyla yerine getirmesi devletler ve aydınların belirlediği sınırlarla mümkündür. Ancak çocuk bakmak ve büyütmek, bugün de dahil sadece annelere tevdi edilmiş bireysel bir sorumluluktur. Sosyal politikalardan yoksun, kurumsal/kamusal destek olmadan yerine getirilişi ise en çok bekar ve çalışan anneleri mağdur etmektedir. Bu durum onların sorunu gibi algılanır. Kurumlar/devlet göz ardı edilir.
Annelik, neoliberal ve kapitalist politikalarla yeni bir şekle bürünmüş durumda. Tabii ki popüler kültür ve medyanın desteğiyle. Buna tüketim eksenli annelik de diyebiliriz. Anneliği alışveriş fırsatı ve nedeni olarak gören, iyi eğitimli meslek sahibi fakat çalışmayan anneler. Anneliğin profesyonelleşmesi olarak tanımlanan ve çocuk bakımı ve eğitimine ilişkin bilgilerin ayrı bir uzmanlık ve derinleşme alanı olarak karşımıza çıktığını görürüz. 20.414 üyesi olan “Yorgun Anneler Kulübü” grubunda deneyimden çok daha fazla satın almaya yani tüketime yönelik soruların olması rastlantı değildir. Örneğin: “….. şeye ihtiyacım var. Nerede satılır?”
Annelik siyasal gündemin temel başlıklarından biridir. Sıkça, bazı çevrelerce kariyer olarak nitelendirilmiştir. Örneğin kendini gerçekleştirme bunalımı yaşayan kadınların “Ben en çok anne olmayı sevdim” ifadesi bu düşüncenin çıktısıdır. Tesellidir.
Çoğu zaman kadın aile içindeki annelik rolü ile tanımlanmıştır. Türkiye’de Kadın Bakanlığının yerini Aile Bakanlığının alması ve Kıbrıs’ın kuzeyinde de Aile temalı çalıştay ile Sosyal Hizmetler Dairesi yöneticilerinin aile vurgusu hakim ideolojinin uzantısıdır. Bu zihniyetle kadınların ihtiyaçlarının neler olduğuna bakmaktansa, kadının nasıl olması gerektiğine bakılıyor. İktidarın nüfus planlayıcılığının nesnesi oluyor kadınlar. Bir robottan farksız, gerçek üstü ideolojik, dolayısıyla sahte bir varlık oluveriyor. Kıbrıslı kadın şair Nice Denizoğlu kadınlara dayatılan cinsiyetlendirilmiş vatandaşlık görevini yani anneliği reddediyor. Şiirinde iplerin elinde olduğunu söylüyor. Bu ipler zaten yüzyıllar önce de kadınların ellerindeydi. Kürtajın kriminalize edilmiş olması bir yere kadar…
SANA
çok çocuklar doğurabilirdim
savaşa durmasaydı dünya
yanmasa evlerimiz
ışınlardan kara göle
dönmese dişiliğim
çok çocuklar doğurabilirdim
gücüm öteden öte!
yazık ki
savaşlara gücüm sıfır
savaşlara dünya gebe
Nice Denizoğlu (Zeytin Dalı,1985-Lefkoşa)
*********
Annelik kendi varlığıyla ilgilenmenin ötesine geçerek bir başkasının varlığıyla ilgilenmek olarak tanımlanabilir. Anne, mutlak surette sevilesi bir imgeye sahiptir. Nasıl diyor şarkı, “Daha dün annemizin kollarında yaşarken…”. Yaşıyor olmamız onun sayesindedir.
Annemiz üzülmesin diye sözünü dinlemeliyiz mesela. Çünkü o bizi koşulsuz sevendir. Annelerin evlat üzerinde tuhaf bir iktidarı söz konusudur. “Lütfen beni üzmemek için…” başlayan cümleler çok sarf edilir. Siyaset de ebeveynlerin çocuklarına daha çok sahip çıkmasından, çocukların daha çok denetlenmesinden bahseder. Çocuk “Annemi üzmemeliyim” diye düşünmeye başlayınca anne, çocuğun hayatını denetleyen bir kimliğe bürünmüştür. Çocuğun ondan ayrı bir kişilik geliştirmesi mücadele gerektirir.
Annelik, yedirmek, temizlemek, okutmak, tehlikelerden uzak tutmaktır elbette ki ve bunlar çok zordur. Lakin en zoru kendi ayakları üstünde duran bir varlıkla onun üzerinden egemenlik kurmadan bir ilişki kurabilmektir. Anne çocuğu üzerinde iktidar kurmamak için sürekli mücadele etmelidir.