Kapitalist sistemin Neoliberaleşme süreci ile günümüze dek gelişini, iyice izlediğimi sanırım. Günümüz gelinen nokta ile geçmişte planlanan hedeflerin bazı alanalrda ne yazık beklenenden daha iyi başarıldığına da tanık olmanın sıkıntısını yaşıyorum. Eskiden seksenlerde gelecek için söylediklerimin, daha da kökleşmiş biçimiyle karşılaşıyorum. Faşizmi, kapitalizmi, emperyalizmi, sömürgecilik kavramlarının değerlendirmelerden öylesine sildirtileceğini doğrusu kolayca olacağını fazla öngörmedim. Çünkü, en azından solun varlığı ile bilimsel aydınlatma gücünün bukadar kolay gerçekleşmeği engeleyeceğini zannediyordum. Tam tersi oldu. Nitekim, en basitiyle, her önemli siyasal deyerlendirmede veya ekonomik aşmazda önemli eksiklik sosyalist seçeneksizlik gerçeği karşımıza dikiliyor. Birçok kavram unutuldu. Örgütlenme adı öc gibi kavratıldı. Oluşan boşluğu gericilik ve yeniden üretilen faşizim doldurup devlet biçimi haline sokuldu. Yine de tek gerçek kanıtlandı. Neoliebralizimin tıkanma nedenleri hayat yaşamıyla resmen kanıtlandı.
Neoliberal tartışmalarını özellikle seksenler başında izlerken, bazen “okadarı olamaz herhalde “ düşündüğüm oluyordu. Nitekim süreç gelişledikçe bunun olacağı sinyalleri de yaşamla kanıtlanıyordu. Bu siyasal ve bilimsel eksenine de taşındı. Örneğin deyerlendirmelerde kapitalist sistem, emerpaylist çağ yapılanışın önemi hemen hemen pek konuşturulmaz. Devlet biçimi olarak faşizim kuramı da fazla yer bulmaz. Sömürgecilik koşulalrıyla deyerlendirme yapmak da akıldan sildirtildi. Boş kavramlarla adeta hepsi ayni şartlarda varmışçasına deyerlendsirmeler yapılmaya başlandı. Örneğin en basitiyle K. Kıbrıs veya Türkiye denilirken, sanki normal ülkeler gibi ele alınma tavrı yerleşti. Sömürgesel gerçekler veya sömüren devletler uluslararası tekeler kavramlarını hemen hemen hiç kulanılmaz. Bazı utangaç akademisyenler de “marksis yöntemi kulanmıyoruz, bilimsel yöntem kulanıyoruz” denecek dereceğe geldiler. Böyloelikle aynılaştırılan koşul ile siyasal tek tip anlayış yerleşti. Faşist veya gericilik öcü gibi sunuldu. Örtlenme veya siyasal gerçekleri kkonuşmak “siyuaset yapıyorsunuz” korkusuyla hep engeleniyor. Sadece toplanıp projeci, foncu veya sohbbet havasıyla yetinilen kalabalık birliktelikler oluşturuldu. Yine de tüm adımlar Neoliberalizmin çökmesini engeleyemediler. Seçenek de emperyualizmin özü olan faşizme ve gericiliğe yönelişle kitleleri kontrol altında tutma otoriterliği kulanmaya başladılar. Büyük yıkım ve göçler ise yabancı düşmanlık eksenini yükselterek yeni faşizmin de esrumanı olarak kitlesel potansiyeli oluşturdu.
Yukarda özetlediklerimizi, direk günümüzde yaşıyoruz. Örneğin, K. Kıbrısı konuşurken siyasal alanda veya sorunlarda sömürge veya ilhaklaşma kuramını hiç kulanmayız. Deyrlendirme ile çözümlerde ilgili kavramın gerçekliğinden uzak duruluyor. Tam bir normal havasında sistemin devamı kriteriyle hareket edilmektedir. Yine sol diyen önemli kesim merkezi ayağın bir tarafı çizgisinin dışına geçmiyor. Zaten en basitiyle, yetkielrin ele geçirilip teslim olup talimatlaşmayı dahi resmi parlemento ayağında hala konuşulmaz. Yine ekonomik model olarak söürge gerçekleri ile neolibb eral genel kuralı dışında seçenek de yokk. Konuşturulmaz. Onca ünüversite gerçeğimiz sadece yasadışı ilişkiler ve rant eksenine hapsedilerek deyişken sorgulayabn seçenekli gündemi oluşturamıyor. Ama, yine de konuşuluyor. Kıyas koşullar düşünülmeden örneğin Norveç olma veya Singapur hayaleri kolayca karşılık buluyor. Hele Türkiye gerçeği hala tabu olmayı da aşıp iyice içselleştirildi.
Tüm bunlar, günümüz kapiitalğizminin Neoliebral sürecinin sonuçlrıdır. Çoğunu hedef olarak tahmin ediyorduk. Hala tahmin edip de gerçekleşmeyen, seçenek olarak oluşamamasıdır. Seçeneksizlikte ayni laflarla iktidar muhalefet parodisi yapılmaya devam ediliyor. Böylesi davranışlarda da “ben gelirsem çözerim, onlar ahmaktır, ortak akılda buluşalım” sözleri ile probaganda alglarıyla gerçeklerden yabancılaşarak hayat devam ediyor. Öcüler vardır ve bunlar dokunulmaktan hep kaçınılır.
Son seçimlerde de Türkiyede benzerini yaşadık. Aslında sonucu bilsek de yine fazla vurgulamamanın da nedeni sosyalist seçeneksizliğin olmasıdır. Bazıları gerçeği şöyle söyledi: “ayni görüşlerin gerçeği varken, ona benzemeğe çalışanın kazanma şansı yoktur. Çünkü doğrusu ve kurumsal olanı vardır. Seçenek olarak sunmak gerekir”. Nitekim Kılıçtaroğlu milliyetçilik ve dincilikle AKP vurmaya çalıştı. Olmadı. Ama klasik neoliberalizmin sonucunu gördük. Artık faşistlik, gericilik, yobazlık ve daha da kötüsü gerici devlet ile muhalefet bloklaşması oluştu. Hepsi ortak dış destekle İMF reçetelerini sundular. Bu hala dikate alınmıyor. İyi kötü insan veya güçlü ve pasif liderlik ikileminde döndükçe dönüldü. Kriz dönemlerinde hele devlet gücü de olunca en korkunç yalan dahi karşılık bulur. Öyle olmadım mı:
Kısaca, son yaşadıklarımız ile seksenin başına bakınca, neoliebral süreç yaşanarak kanıtlandı. Şimdi Kapitalis neoliebral kurumsallaşma çöktü. Çöktü ve yönetemiyorlar. Fakat, bunun alternatifi de yok. Sermaye buna göre alternatifi de adını cilalayarak faşizim ve otoriterlikle oluşturdu. Posmoderinizim veya Post Trufçuluk akvramları da yeni sürecin simgelesel kuramı oldular. Ajma K. Kıbrısta olduğu gibi sömürgecilik koşulalrında yaşanmasına ve ilhaklaşma kurumsallaşması hızla iğlerlemesine rağmen normal ülke gibi algılayıp siyasal kısırlıkta dövünmeye devam edilmektedir.