Nasıl ki masal deyip geçmeyin diyorum, aynı şekilde sinemadır, eğlencedir deyip geçmeyin. Sinema, dönemin ekonomik ve siyasal durumuna göre şekillenir. Çoğunlukla iktidarın temsilcisidir. Gerçeklikten ziyade kurgudan ibarettir. Kurgular aracılığıyla hedef kitlelere yeni düşünce, hissiyat ve duygulanımlar aşılar. Kültür taşıyıcısıdır. Milli duyguları çoğaltır. Ayrıca yeni bir dil oluşturur.
Türkiye’de sinemanın doğuşu Türk Milliyetçiliğini yaymak gibi militarist bir düşünceyle mümkün olmuştur. Mesut Aytekin: “1915’te Almanya gezisinden dönen Harbiye Nazırı Enver Paşa orada gördüğü askeriyenin sinema yapılanmasından, Ordu Sinema Kolu’ndan etkilenmiş, bu büyük güçten yararlanmak amacıyla orduya bağlı Merkez Ordu Sinema Dairesi’ni(MOSD) kurmuştur. MOSD 1. Dünya Savaşı boyunca savaş belgeselleri çekmiştir.
Türkiye Devleti sinemayı Türk Milliyetçiliğini yaygınlaştırmak hem de “dış güçlere karşı” propaganda yapmak amacıyla kullanmıştır. Türk Sineması Kıbrıs Temalı filmler de çekmiştir. 1955-75 yılları arasında Türklük bilincini aşılayan 23 film vardır.
1959’da çekilmiş “Kıbrıs’ın Belası Kızıl EOKA” filmi ilktir. Bir Türk taburunun Mağusa’da tuzağa düşürülerek katledilmesini konu eden film hiçbir zaman gösterilemez, yasaklanır. Çünkü o sırada ortak devlet Kıbrıs Cumhuriyeti için diplomatik görüşmeler devam etmektedir. Film, şirketinin ilk ve tek filmi olma özelliğini taşır çünkü gösterime giremeyen filmin yapımcısı büyük zarara uğrayarak iflas etmiştir.
1959’da çekilmiş, konusu EOKA’nın öldürdüğü Türkler olan “Kıbrıs Şehitleri” filminden sonra 1964’e kadar film çekilmez. Fakat Kıbrıs Cumhuriyeti’nin terkinden sonra siyasal konjonktürle uyumlu “On Korkusuz Adam” filmiyle devam edilir ve doz artırılır. Giovvanni Scognamillo: “Rum çeteleri Kıbrıs’ta bir Türk köyüne saldırırlar. Türk kadınlarının ırzına geçip, masum çocukları da acımasızca öldürürler. Bu vahşet en kanlı biçimde sürüp giderken, Türklerin yaşadığı diğer köylerden ve kasabalardan gönüllü kahramanlar aranır. Gözü dönmüş Rum çetelerine karşı Türkleri savunmak için Antalya’da on genç bir araya gelir. İçlerinde Konyakçı, Kadın Katili, Verimli ve Kürt adlarıyla anılan korkusuz gençler vardır. On mücahit köy halkını Rum çetelerinin vahşetinden kurtarır.”
Türk’ün kurtarıcı olma mitini besleyen “On Korkusuz Adam” da baş rol oyuncusu ise solcu kimliğiyle tanıdığımız Yılmaz Güney’dir.
1965 yılına ait diğer bir filmin adı ise “Kıbrıs Volkanı/Şahlanan Mücahitlerin Destanı” dır. Film isminin Denktaş’ın öncülük ettiği örgütten, Volkan’dan esinlenilmiş olması yüksek ihtimaldir.
Yine 1965’teki Kıbrıs temalı dördüncü filmin en ayırt edici özelliği yönetici ve oyuncu kadrosunun öncekilere göre daha fazla olmasıdır. Kıbrıs izleyicisi Türk Sineması için kârlı ve eşsiz bir pazar oluşturmuştur. Bugüne dek bu tek taraflı kârlı ilişki devam etmektedir. Birçok şey gibi sinemanın da Türkiye’den ithal edilmesiyle kurumsallaşmış sinemamız oluşamamıştır. Bu bağlamda da adalılar üretimden koparılmış veya kopmak zorunda bırakılmıştır.
İşerin yolunda gittiğini 1966 yılında Kıbrıs temalı toplam altı filmin çekilmesinden anlayabiliriz. Bir yılda tam altı film! Kolonilerde sömüren sömürdüğünü muhtaç bırakarak, becerisiz kılarak, ihtiyaçlar dayatarak kendine piyasa oluşturur.
Türk Sineması kazanmaya ve kazandıkça da Türk milliyetçiliğini aşılamaya, propaganda yapmaya devam etmiştir. Bu doğrultuda sinema kültürü yaygınlaşmış, köylerde dahi birden fazla sinema açılmıştır. 60’lı yıllarda köyümüz Lurucina’da her gece film gösterimi yapılıyordu. Hem de çoğu kapalı gişe. Köyde hemen hemen herkesin Rumca konuştuğu hatta yaşlıların Türkçe bilmediği yıllardı. Köyün görevli öğretmenleri ise Türkçe konuşulmadığında ikaz ediyor hatta para cezası yazabiliyordu. O yıllardaki film gösterimleriyle Türkçe öğretimine katkıda bulunuluyor, Türkçe yaygınlaştırılıyordu.
1966’da ise “milli hislerle dolu” söylemiyle duyurulan “Dişi Düşman” isimli film gösterime girer. Film, 1453 Bizans’ın yenik düştüğü canlandırmayla başlar. Başrolde intikam ateşiyle yanıp tutuşan güzelliğiyle akılları çelen, cazibeli ajan İrine var. İrine Türk değildir. “Açık saçık” giyiniyor ve sahnede şarkı söylüyor. Ayrıca özgürce sevişen, sevebilen ve sevilen bir kadındır. Buna karşılık postal giyen ve silah tutuşuyla cinsellikten arınmış kahraman, vatansever Türk kızı tiplemesi vardır. İrine geleneksel kadın şablonuna uymayan kötünün temsilidir.
Filmlerdeki karakterler cinsiyetlerine uygun toplumun yüklediği anlam ve beklentilerle uyumludur. Erkekler kurtarıcı, savaşçı kadınlar ise vatan toprakları gibi korunan, namusun temsilcileridir. Kıbrıslılık yerine Türklük ve Kıbrıs yerine Yavru Vatan kavramları ile ideolojiyi destekleyen yeni bir dil oluşmuştur. Tarih içerikli kurgular gerçeklik olarak sunulmuştur.
Kıbrıs savaş filmleriyle Türk Sineması siyasi ve ticari alanda kazanımlar elde etmiştir. Türk milliyetçiliği Kıbrıs’ta aşılanmış, harekete geçirici propaganda niteliğinde çağrılar yapılmış ve Türk sinemasına eşsiz bir piyasa sunulmuştur.