Birkaç gün önceydi. Yunanistan sahilerine yakın bir adada göçmen teknesi battı. İlk haberlerden sonra pek de devamı gelmedi. Bizim medya sanki olay uzayda gerçekleşmişçesine davrandı. Nede olsa burası K. Kıbrıstır ve sansürlü uygulama veya gerçeklerden kaçmağı çoktan alıştıydı. Balıkçı teknesi olduğu anlaşılan tekneğe, yediyüz üzerinde hat da kimi idiyalara göre dokuzyüz üzzeri insan istif edildi. Daha d korkuncu, kurtarılan bazı kesimlerin aktardığına göre teknenin anbarlarına yüz veya ikiyüz çocuğun kapatıldığı haberi de dolaşıyordu. Ama, bizi pek ilgilendirmez. Dünya konuşurken, konuyu yeniden acıyarla tartışmaya çalışırken, insan kaçakçılığının artık ayuka çıktığı AB raporlarına dek giren K. Kıbrısta pek dokunan olmadı. Ne tesadüftür ki ayni zaman diliminde Kıbrıs cumhuriyeti raporunda kuzeyden geçen mültecilerin bir kısmının öğrenci kayıtlı olduğu da kanıtlarıyla belirtiliyordu. Buna da ses yok…
Dünya özellikle doksanlar sonrası göçmen, mülteci veya başka isimlerle milyonlarca insanın hareketliliğini tartışıyor ve önlmem bulamıor. Tam aksine her an yeni bir insan faciyasıyla karşılaşma gerçeği vardır. Akdeniz de bu alanların en önemlilerinden biridir. Özellikle, Kıbrısın AB üyesi olması nedeniyle de rota buraları da iyice kucakladı! Öyle kucakladı ki hem denizden gelen kaçak gemiler veya direk kuzeyden güneye insan ticari mafya zinciri oluştu. Tamamlayıcı nokta, göçlerle birlikte ayni zamanda mafyaların da uluslararası bu yelpazede direk örgütleyici rant olarak güçlenmeleridir.
Son tekne felaketi ilk bilgilerden sonra ek bilgiler gelmedi. Örneğin, beşyüz üzerindeki kayıpın durumu veya anbarlara kapatılan çocukların gerçeği hala bilinmiyor. Genişleyen gündem nedeniyle de birçok yerde unutulmaya başlandı. Halbuki artık konu öylesine can yakmaya başladı ki dünya çapında oluşan insan hareketliliğin kaçak ve mafya tipli bir yapılanışıyla karşı karşıyayız. Ekonomik yoksulaşma, savaşlar ve ekolojik bozulmayla yaşanır halin kaybolması gibi genel fakttörler sonucu insanlar göç dalgasına çıkmak zorunda kaldı. Yasal zemin ve sistemsel neoliberal gerçeklik sonucu da bu alanı hemen mafyalaşma ile doldurtuldu. Gelişmeler yayıldıkça da göçmen düşmanlığı üzerinden yeni faşizim dalgası da devletlerin bazıalrında yönetim biçimi şekillenmesine doğru gidiliyor. Faşizmin yeni tabanı göçmen düşmanlığı olarak milliyetçilikle damıtılarak yükseldi.
Yasa dışı yol ve mafya tipi gerçekler böylesi son tekne faciyası sonuçlarıyla da dünyada travma yaratılıyor. Fakat, özüne gidince karşımızda kapitalist ugulanan politiklerın ve ekonomik yapılanışın sonuçları olduğu da net. Eşitsiz gelişim, sömürgesel, savaşlar ve doğayı tahripler gibi tutumlar insanları daha iyi bir yaşam için yasa dışı kirli yollara itmektedir. Ne yazık yasa dışı konumuyla da K. Kıbrıs da bundan nasıbini aldı. Özellikle AB üyeliği sonucu Güneye kaçak yoldan geçip mülteci statüsü konusu burayı da mafyaların bir alanı haline getirdi. Doğrusu, bizim ahali de buna her konuda olduğu gibi kolayca kabullenme oldu. Fırsatı kulanıp rant sağlamanın önemli bir alanı açıldı. Net Güneydeki belgelere ve direk tanıklıklara karşı net bir tutum elbet yoktur. Zaten kendi tabiatına aykırıdır. Arada yakalanların da sonunu herkes biliyor. Bu nedenle dünyadaki bazı faciyalar da burada pek yankı bulmaz. Bazen adet yerini bulsun misali demeçler olsa da kimse dürüslükten iinanç getirmez.
Son Yunanistan yakınlarında batan tekne, Libyadan yola çıktı. Klasik güney kuzey rotasıydı. Akdeniz zaten göçmen cesetlerle epey yeri olan denizdir. Batışı ise anlatılan şekliyle kaptanın da kaçmasının içeriği bize ticari kirlilikle insana verilen deyerin adeta yanıtlayıcısıdır. Yunanistanda 3 gün yas ilan edildi. Protestolar yapılıyor. Üstelik tam da Yunanistan ikinci kez tekrarlanan seçime günler kala olay gerçekleşti. Türkiye bu konuda pek de konuşma niyetinde deyil. Ölenlerin ise tek ülke dyeil de birçok ülkeden isanlar olması da uluslararasılaşmanın hangi boyuta geldiğini anlatıyor. Bir anlamda günümüzde nasıl ki sermaye uluslararasılaştıysa, göçmenlik sorunu da ayni kıvama geldi. Göçmenlikle birleri daha iyi hayat isterken, sorunlardan kaçarken, ilgili gidilen ülkelerde daha ucuz emek olma koşulu sonucu orada hem ırkçılığı hem de sınıfsal daha eşitsiz olma noktasına da geliniyor. Yeniden sınıfsal, faşizim ve genelde emperyalizmin bazı ek eklentilerinin olmasının da kurumsal dayatması durumundayız.
Alıştık: batan tekneler, kaçırılıp satılan kadınlar, savaş nedeniyle göç edenlerin başına gelenler, çocuk kıyımı ve nice insan faciyası kapitalizmin yasa dışı kuralıyla yasal şekilde sistemin geneline dağılmaktadır. Yeni sosyal yapı ve geliştirilecek mücadele biçimleri mutlaka bulunmalıdır. Bunu faşist veya Sermaye siyasal iktidarları deyil, daha eşitlikli ve yeni sistem hedefli sol ancak oluşturma şansı vardır. Bunu zaten hem sömürülen hem maflalaşıp kulanılan insanların bir de faşizmin güçlenmesi milliyetçi garnetürü olma yüküyle epey yol alındı. Bunu en son Türkiyedeki Suriyleliler gerçeğinde de yaşıyoruz. Ama bazı K. Kıbrıs kesimelri resmi deyil de normal sohbet de ne diyorlar: “sana ne; brak da birileri kazansın. Rumları da rahatsız edelim” demekten de çekinmiorlar.