Bayram öncesi veya afetme veya acabları yeniden berhava eden gelişemelerle karşılaşmaya devam deniliyor. Artık sıra direk merkez alana dek gelindiğinin mesajlarıyla örülüyor. TELE 1 müdürü Merdan Yanardağ da tutuklandı. Ancak, hep bir acaba tahminiyle süreç izlendi. Belki denildi. İşleyen anormal hukuk sasati, tutukluluk yapar da Yanardağ tutuklanmaz sanısı canlı tutulmaya çalışınılduı. Ama, gerçek yine gerçekti. Gidilecek yolun seneler öncesinden söylenmesine ve gözlerinin içine parmak sokularak gerçekleşmesine karşın, yine de “acaba veya belki” ile bazı gerçeklerin olmama umutları hep taşındı. İnanılmasa da bu oluşturuldu. Halbuki son Merdan tutuklama olayında olduğu gibi, Merdanın söylediği deyil, suç uydurma medyasının yazdığı yalan oluşturma propagandasıyla tutuklandı. Devamında da “acaba, belki” havalarında tutuklama sonucuna dek gelindi. Hem de Merdanın söylediği metnin tekrar tekrar yayınlanmasına ve uyduruk sözlerin onun söylediklerinin tam aksine olduğu net şekilde her dinleyenin anlamasına imkan veren verilere rağmen. Demek ki hala gelmekte olanın geldiği gerçeğinden kaçmak imkansız haldedir. Hele Kılıçtaroğlunu aklama muhalefeti bu konuda uzaktan gazel okumaktan başka faydası da yok.*****
Seçim sürecinde hep uyardık. En başta bizim şanlı Kıbrıslılara da kavratmaya çalıştım. Türkiyede de belirli kesimler ayni uyarıları yapıyordu. Sosyalistler dahi Kılıçtaroğluna oy isterken olayın rejim sorunu olduğunu anlatmaya çalıştı. Ama öyle bir itifak zemini oluşturuldu ve resmi idolojik retoriklerle probaganda yapıldı, ilgili gelecek gerçeği kavratılamadı. Halbuki söylenen net idi: seçimde AKP kazandığı anda rejim dönüşüme devam edip kurumsallaşmasını tamamlamaaya yönelecekti. Bu görüşler belirli kesimlerce vurgulandı.
Fakat şu ironihyle de seçimler sonrası ne yazık hemen karşılaştık: sanki önemli analizler seçim sürecinde gerçekleşmemiş gibi ve seçim sonrası Erdoğan net hedeflerini açıklamamışçasına “belki de yumuşayarak bazı açılımlar yapacak” analizleri de yapılmaya başlandı. Halbuki gerçek aynen seçim sürecindeki açıklanan konuydu. Rejimin tamalanma dönüşümüydü. Zaten Erdoğan yllar öncesinden Cumhuriyetin yüzyılının tamamlanma dönemini hedeflediğini açıklıyordu. Söylediği yıl ise aynen yaşadığımız yıl olduğu da kesin.
Hızıyla işe girişti. Öyle bir girişti ki hegemonya kuramadığı itirafını yaptığı kültür alanına hemen Diyanetin imam ve vayizlerini atamaya başladı. Okullara manevi danışman veya çevre deyerleri adıyla din elemanların görevlendirilmesine hızla girişti. Manevi konuda seçilen iller ise önemli sinyal veriyordu. İzmir, Eskişehir ve Tekirdağdı. Atamalar hemen yapıldı. Ardından atadığı birokrat makamcılarla da hükümetin rengini ortaya koydu. Hele de adalet ve içişleri bakanının açıklamaları nasıl bir karanlığa doğru gidileceğini de gösteriyordu. Ama, hala Türkiyenin bir kesiminde “acaba düzelirmi” romantik beklenti sürüyordu. Hele muhalefet banbaşka dünyadaydı…
İkinci bir ayağı da eklemeden olmaz. Meral Akşener. Daha baştan süsletilip piyasada konuşmalarıyla senpati yaratırken, en akın çevremdekiler dahi bazı iyi niyetler sıralıyorlardı. Tek ve kısa özle yanıtlıyordum: bekleyin ve göreceğiz. Unutmayın, bir kişiği sorgular veya överken siyasi duruşunu da hatırlayın. Akşenerden demokrat olmaz diyordum. Ama, bazısı daha ileri gidip, duruşuna hayran olduğunu açıklıyordu. Yine kurulan itifakta Meralin darmadağın yapacağını ve teslimiyetle oluşturulan yapıdan umulmadık anda Şenerin darbe vuracağını da söyledik. Hepsi son günlerde yaşandı. Nedense kükreyen ve kendi niteliğini ortaya koyan Şener konusunda, zamanında övenlerin de sesleri duyulmaması da tesadüf deyildir..
Tek net gerçek vardır: gericilikten, yobazlıktan, faşizimden demokrat dahi olmaz. Sadece parti içi uygulamalarına bakmak dahi yeterlidir. Hele de otoriter güç oldukları zaman nasıl bir yapı kuracaklarını MHP den AKP dönemine dek bol bol örneklerle yaşadık. Amerikancı gerçekliklerini de belgelerle hep kanıtlarla doludur. Özel Harpcılıktan tutun siyasal islam Ortadoğu projesi veya Yeşil kuşaktan ılımlı İslamcılığa tarihimiz siyasal bol örneklerle doludur.
En son TELE 1 müdürü Yanardağ tutuklandı. Kendi söyledikleriyle alakalı deyil. Kendine uydurulan montaj haberle tutuklandı. Son seçimde şunu da öğrendik, montaj. Bunu öyle çirkin şekilde uygulandı ki siyasal karşşılığı ve son Yanardağ örneği ile de yargıyla birlikte yaşamda karşılaştık. Bu arada son Celal yargıcın da açıkladığı gibi diyanet ve bazı derneklerin elemanları haber ve törl görevi yaparak suç uyduruyor, RÜTK harekete geçiyor yargı da yargılama süreci yaşandığı acı kurumsallaşıp uygulanan siyasal gerçeği vurguluyordu.
Tacizliğin artığı, kadın haklarının artık iranı aratacak noktaya gelindiği, Cumartesi analarının resmen Anayasal karara rağmen, evlatlarını arama çabalarını polis tutuklamayla karşılık vermesi olaylar artık normal hale geldi. Yolsuzluk ve mafya mı: onlar zaten artık olmazların olmazıdır. Ama, söz konusu olan Türkiyede bunlar yaşanır, gelmekte olanın geldiği günler oluşurken, onun sömürgesel bölümü K. Kıbrısta şimdilik aldıran yok. Bazı uygulamaları da haber yapmadan geçirerek yok gibi davranılıyor. Hat da sıraya girip küliğe hayaleri de güçleniyor. Diyecek söz mi duyacak varsa çok. Şu örneği de görelim: Türkiyede seçimler yapıldı. Can Atalay da seçildi. Yasaya göre çoktan serbes brakılıp görevine gitmesi gerekiyor. Ama, orası Türkiye. Gayet normal gibi konu yok derecede. Atalay hala tutuklu. Yargıtayın kararı bekleniyor. Bunu da bir yere not edelim. Ama bayram geldi. Kim dinler bayramı. Doların fırladığı tutuklamaların devamedilirken ki yalan makinasının işlemesi, bizi sıcak havada karanlık içinde brarkmaya devam deniliyor.