yazılariktibas"Succession" dizisi ve ahlaki kapitalizm yanılsamasının sonu - Branko Milanović

“Succession” dizisi ve ahlaki kapitalizm yanılsamasının sonu – Branko Milanović

Kapitalizm hem ahlaki hem de başarılı olamaz

alıntı yapılan kaynakdunyadanceviri.wordpress.com
Orjinal yazının kaynağıbranko2f7.substack.com
diğer yazılar:

“Succession” Dizisi’nin bize sunduğu şey, ahlaki kapitalizm yanılsamasının sonudur. Sorunlar, ticari toplumun başlangıcında ortaya çıkan, Bernard Mandeville ve Adam Smith tarafından tartışılan sorunlarla aynıdır. Soru şuydu: geleneksel olarak ahlaksızlık olarak kabul edilen şeylerin, yani iktidar ve zenginlik tutkularının denetimsiz kullanımı ahlaklı bir toplumun varlığıyla bağdaştırılabilir mi? Servet edinmeyi temeline yerleştiren, bunu en çok arzu edilen toplumsal nitelik olarak gören ve zenginleri öykünmeye değer bulan bir toplum ahlaki olabilir mi?

Burada etik bir toplumla servet edinmenin yasal kurallar çerçevesinde gerçekleştiği bir toplum arasındaki ayrımı yapmak önemlidir. Hayek’e göre, “adil” gelirlerden bahsetmek anlamlı değildir (ne de etik, piyasa gelirlerinin nasıl kazanıldığına dair yargıya hiç dahil olmamalıdır); tek başına önemli olan, oyunun kurallarına uyulup uyulmadığıdır. Ama bu, oyunun kurallarına uyarak gelir elde etmenin bir toplumu ahlaki kılmak için yeterli olduğu anlamına gelmez.

It is important to make here the distinction between an ethical society and a society where the acquisition of wealth takes place within the legal rules. According to Hayek, speaking of “just” incomes does not make sense (nor should ethics be at all involved in the judgment of how market incomes are earned); what matters alone is whether the rules of the game have been obeyed. But it does not mean that acquiring incomes while following the rules of the game is sufficient to make a society moral.

Adam Smith, The Visions of Inequality: From French Revolution to the End of Cold War [Fransız Devriminden Soğuk Savaşın Sonuna Eşitsizlik Vizyonları] adlı kitabımda “gerçekten var olan kapitalizm” olarak adlandırdığım ve servetin insanların köleleştirilmesi, yağma, tekelcilik ya da siyasetin ham bir şekilde uygulanması yoluyla elde edilmesini eleştirirken, yine de ticari bir toplumun ahlaki olabileceği olasılığını -arka planda- açık tuttu. Ahlaki olabilmesi için iktidarın kullanımını ve iktidarı kullanma becerisini en aza indirmesi gerekir. İktidar ya kişinin tercihlerini dayatmak için siyasi olarak aracılık etme becerisi ya da başkalarına para karşılığında istediğimizi yaptırma becerisi yoluyla gelir. Faillerin fiyatları ve mallarını sattıkları koşulları etkileyememeleri için tam rekabet olması halinde güç kullanımı asgari düzeye indirilebilir. Bu, tekelleri, oligopolleri ve siyasetten kaynaklanan iktisadî gücü dışlar. Ama ürün piyasalarına ek olarak, şirketler içinde iktidar kullanımını en aza indirmek de önemlidir. Şirketler, özellikle de büyük olduklarında, hiyerarşiktirler. Hiyerarşik olduklarında alt kademedekilerin iktidarı azalır ve üsttekilerin iktidarı orantılı olarak artar.

Adam Smith’in “kapitalist ideali”, bence, verimliliği ve vekaleti birleştirecek, ya aile şirketi olan ya da az sayıda çalışanı olan, çalışanların sesinin duyulmasını sağlayan ve sermaye sahiplerinin iktidarını azaltan, yüzlerce benzer şirketle eşit bir oyun alanında rekabet eden küçük şirketlerde gerçekleşebilir. İktidar dağılmış olacak ve herkesin gücü diğerlerinin benzer gücü tarafından denetim altında tutulacaktır. Böyle bir toplum “efendi”lerin siyasi kararları dikte edecek kadar güçlenmesine asla izin vermez. Dolayısıyla siyasi olarak da eşit olacaktır.

Sorun şu ki, halihazırdaki kapitalist toplumlar bu tür küçük ölçekli “ahlaki kapitalizm”den başka her şeydir. Aksine dünyamız, büyük şirketlerin, tekellerin, bu şirketler arasında olduğu kadar şirketlerin kendi içlerinde de kıyasıya rekabetin yaşandığı, işçilerin hiçbir karar alma ve üretim sürecini etkileme hakkının olmadığı, dolayısıyla da üretim sürecine yabancılaştığı bir dünyadır. Bu, aşırı metalaşmanın ve hiyerarşik ilişkilerin dünyasıdır. Şirketler içindeki hiyerarşik ilişkiler ve şirketler arasındaki hiyerarşik güç farklılıkları, en zenginlerin siyasi bir rol üstlenmesini sağlayarak toplumu bir plütokrasiye benzetmektedir.

“Succession” Dizisi’nin değeri, yasaları çiğneyen son derece ahlaksız aktörleri tanıtma hatasına düşmeden bize bu dünyayı açıkça göstermesidir. Senaryonun gücü, tüm oyuncuların -her şeye rağmen- ahlaki ya da sempatik olmaksızın yasallık sınırları içinde çalışmasında yatar. Herkes bu süreçte büyük miktarda bencillik sergileyerek ve herhangi bir ahlaki düşünceye yabancı kalarak, sadece kendi çıkarının peşinden gider. Yasalar içinde kalma ya da belki daha doğru bir ifadeyle yasaları çiğnediğinin ortaya çıkmaması gerekliliği dışında her şeye izin verilir.

Herkes ahlaki grilik dünyasında yaşar. Ahlaki grilik o kadar yaygındır ki, karakterler arasında ahlaki çirkinliğin daha koyu tonlarını sergileyenleri, daha hafif nüanslar gösterebilecek olanlardan ayırt etmek olanaksızdır. Bu davranış profesyonel yaşamla sınırlı kalmayıp aile yaşamına da sızar. “Succession” Dizisi’nde bu durum en başından beri açıktır çünkü konu, babanın yerine çocuklardan kimin geçeceğidir ve bu nedenle olayların çoğu aile içinde geçer. Ebeveynler ve çocuklar birbirlerine karşı tıpkı diğer herkese, çalışanlarına, tedarikçilerine ya da yatırımcılarına davrandıkları gibi davranır. Ticarileşme ve ahlakdışı davranışlar aile hayatını öylesine istila etmiştir ki artık aileyle dünyanın geri kalanı arasında hiçbir fark kalmamıştır. Karakterler arasında ve profesyonel ve özel yaşamlar arasında sadece ortak bir ahlaki grilik vardır.

İki alan (özel ve profesyonel) arasındaki bu davranışsal farkın yokluğu Adam Smith’i şaşırtabilirdi. Çünkü onun iki büyük eseri Ahlaki Duygular Kuramı ve Ulusların Zenginliği varlığımızın iki farklı alanına uygulanmak üzere yazılmıştı. Ahlaki Duygular Kuramı aile içindeki, arkadaşlarımızla ve bize görece yakın olan diğer kişilerle olan ilişkilerimizle, “organik topluluk” olarak adlandırabileceğimiz şeyle ilgilidir; Ulusların Zenginliği’yse Büyük Toplum içindeki ilişkilerimize, yani diğer herkesle olan ilişkilerimize uygulanması beklenir. Ancak “Succession” Dizisi’nde bu iki alan artık bölünmüş değildir, her ikisi de aynı metalaşmış dünyanın parçalarıdır ve ister ailelerden ve arkadaşlardan ister hayatımızda bir kez karşılaştığımız insanlardan bahsediyor olalım, aynı ahlaksızlık kuralları geçerlidir. Ana karakterler insanlara karşı davranışlarında oldukça eşitlikçidir.  Shiv, Rom ve Kendall’ı memnun etme olasılığınız, en yakın kuzenleri olmanız ya da sizinle ilk kez tanışmış olmaları kadar yüksektir. Grilik herkesi sarıyor.

Tamamen ticarileşmiş bir toplumun ahlaki bir toplumla uyumsuzluğu, aksi kanıtlarla kapitalizmin başarılı ve aynı zamanda ahlaki olabileceğine inanan ve “paydaş kapitalizmi”, “sorumlu iş”, “ahlaki olarak üretilen kahve veya tekstil” ve benzerlerini icat ederek kendilerini kandıranlar için bir sorundur. “Succession” onları bu nosyonlardan kurtarır. Oldukça acımasızca. Ekranda ve gerçek hayatta gözlemlediğimiz davranışların benzerliği ve karakterlerin ahlaki kasveti bu naif görüşü altüst eder.  Başarılı ve ahlaki kapitalizm fantezisini korumak için The New York Times’da diziyle ilgili çok yüzeysel bir tartışma, burada bahsedilen tüm konuları görmezden gelir ve tamamen tesadüfi bir özelliğe, yani çocukların mülkiyeti için savaştığı şirketin yanlı haberlerle insanları etkileyen bir medya şirketi olduğuna vurgu yapar. Ama bunun esas olay örgüsü olan ahlaki ve kapitalizm öyküsüyle hiçbir ilgisi yoktur. Şirket Enron gibi elektrik satıyor olsaydı, 2008’deki çöküş sırasında yüzlerce şirket gibi “paketlenmiş” mortgage işine girseydi, Credit Suisse gibi kara para aklasaydı, Amazon gibi işçilere kötü davransaydı ya da Microsoft gibi tekel gücünü kullansaydı da aynı durum söz konusu olacaktı. Dolayısıyla Logan Roy ve çocuklarının sahip olduğu şirket ne olursa olsun, “Succession”ın ana mesajıyla hiçbir ilgisi yoktu. Ana mesaj, başarısı için geleneksel ahlaki normları “devredışı bırakmaya” dayanan gelişmiş bir metalaşmış toplumun ahlaki olabileceği fikrinden bizi kurtarmaktır. Ya da bir iki şeyi değiştirmeye istekli olursak ahlaki hale getirilebilir. “Succession” diyor ki: ikisine birden sahip olamazsınız.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
325AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin