Birinci Dünya savaşından yenik çıkan Osmanlı Saltanat devleti galip devletlerin her istediğini kabul etmişti. Tek istediği iktidarını devam ettirmekti. Sevr Anlaşmasının ağır koşullarını yerine getirmek için Anadolu işgal edilmeye başlamıştı.
Atatürk Nutuk’ta o günleri şöyle anlatır:” 1919 yılı Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı’na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar…”
Cumhuriyet’in 2. Yüzyılına girmeye hazırlanırken durum o günkünden pek farklı değildir. Saray saltanatı ülkenin tüm değerlerini satarak ayakta durmaya devam etmektedir. Bu kez alıcılar Araplardır. Araplar Osmanlı yönetiminden kalma kin ve hırslarını bugün açığa çıkarmışlardır.
Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarı bu süreçte satmadıkları fabrika ve tesis bırakmadılar. Bilimden uzak, dini değerlere göre ortaçağ düşüncesiyle yönetmeye çalıştıkları devlet iflasın eşiğine getirilmiştir.
Seçim sonrası iktidarlarını devam ettirebilmek için her zaman alıştığımız Erdoğan’ın 18* derece dönüşüne bir kez daha şahit olduk. Nass ile faiz düşürüp Mehmet Şimşek ile faiz artırmaya gidiliyor.
Tüm bu olumsuzluklar Türkiye Cumhuriyeti’nin böylesi zor şartlarda yeniden ayağa kalkabilmesi için yapılacak olan Yeni bir Kurtuluş savaşı başlatmaktır. Elbette bu kez silahla değil düşünce ve bilimsel yollarla bu hedefe ulaşılmalı.
Her ne kadar dünya sol hareketi günümüzde büyük sorunlar yaşasa da böylesi bir ortamdan çıkış için tek alternatif yine Sol’dur. Tek sorun bu Sol’a liderlik edecek birinin öne çıkamamasıdır.
Bu kez kurtuluş hareketi Samsun’dan değil Dersim’den (Tunceli’den) başlatılmalı. Türkiye Sol’unun temsilcilerinden olan TKP burada başarılı işler yapıyor. Özellikle Fatih Mehmet Maçoğlu çok güçlü liderlik örneği vermektedir. Bu liderlik halk tarafından karşılık bulmuştur. Önce Ovacık belediye başkanı olmuş ve buradaki başarısı ona Tunceli belediye başkanlığını kazandırmıştır. Tüm Türkiye Tunceli’deki şeffaf ve sürdürülebilir belediyecilik anlayışına burada şahit olmuştur. Maçoğlu alışılmışın dışında olduğunu yaşamıyla, liderliğiyle göstermiştir. Onu pahalı, lüks makam arabalarında değil tarlalarda, sokaklarda çalışırken görürsünüz. Bu en önemli liderlik özelliğidir.
Tunceli’de Sol’un başarıları ortadadır. Bu nedenle Tunceli’de Sol’un büyük bir potansiyeli vardır. İşte bu potansiyeli kullanarak, geliştirerek doğu ve iç Anadolu’dan Tüm Türkiye’ye yaymak Sol’un antifaşist bir cephede birleşip eyleme geçmesini gerektiririm. Bunu yapmayı başarırlarsa Türkiye’deki Türk ve Kürt solu birlikte bu mücadelenin içinde olmalıdır.
Kısaca anlatmaya çalıştığım bu düşünceler biraz hayalci gelebilir. Bu hayali gerçeğe dönüştürecek tek eksik Türkiye’yi ayağa kaldıracak, mücadeleyi sokak örgütleyecek doğru tespitlerle kitleleri hedefe yöneltecek bir liderin olmayışıdır.
Zaten Erdoğan da bundan koktuğu için eylemci, örgütçü olan tüm rakiplerini sudan sebeplerle hapishanelere doldurmuştur.
Atatürk antiemperyalist mücadele verirken Sovyetler Birliği lideri Lenin’in desteğini almıştı. Şimdi tek kutuplu dünyamız emperyalist bir kuşatma altında. O bakımdan İşler daha zor görünebilir. Ancak unutmamak gerekir ki 1919 yılı koşullarında Anadolu’nun koşullar da bugünkünden farklı değildi.
Mücadele etmeden hiçbir şey kazanılmaz. Ne demişti Che: “Hayat Korkakları Affetmez. Kaybettiğin tek savaş, uğrunda savaşmaktan vazgeçtiğindir. Kaybetmekten korkma; bir şeyi kazanman için bazı şeyleri kaybetmelisin. Ve unutma; kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin.”