Geçen hafta özellikle sosyal medya üzerinden yaygınlaştırılan Almanya’daki BioNTech davasından dolayı türlü spekülasyonlar görüldü. Bu spekülasyonların geneli aşı karşıtları olarak bilinen halk sağlını tehdit eden kimselerce yaygınlaştırıldı, ama birtakım basın organları da spekülatif başlıklarla buna çanak tuttu. Biz de hem bu davayı, hem virüsleri hem aşıları hem de karşıtlarını Virolog Semih Tareen ile konuştuk.
Özellikle son 5 yılda ülkemizde ve dünyada tuhaf biçimde aşı karşıtlarında büyük bir patlama var. Bir virolog olarak bu durum sizi korkutuyor mu, görüşleriniz neler?
İlk modern aşı 1796 yılında onaylanıp sunulmuştu. Bu aşı çiçek virüsüne karşı ineklerden gelen inek çiçek virüsü ile yapılmıştı. Bu yüzden ilk aşı karşıtları “insanlar bu yüzden inek olacak” gibi propagandalar yapıyordu. Yani aşı karşıtlığı ilk aşıdan beri var. Var olmasının sebebiyse aşıların nasıl çalıştığını kavrayamamak, cahillik, ama aynı zamanda psikososyal bir durum da söz konusu. Psikolojik olarak aşıyı üretenlere, hükümetlere vb güvensizlik bunun altında yatan nedenlerden.
Covid öncesinde başlayan bir aşı karşıtlığı var. İngiltere, ABD gibi yerlerde kızamık aşısı karşıtlığı başlamıştı, bundan dolayı kızamık vakaları artmaya başladı. Bunları genelde gelişmiş şehirlerde görüyoruz. Buralarda görülmesinin sebebi insanların bulaşıcı hastalıkların ne kadar riskli ve tehlikeli olduğunu unutması. Aşılama durunca ölmemesi gereken çocuklar kızamıktan ölüyor ve kızamık vakaları önlenebilir olduğu halde artıyor. Benzer karşıtlık da aşıyla yok edilmeye çalışılan çocuk felcinin aşısına karşı dinsel vb sebeplerle yapılıyor. Covid döneminde aşı karşıtlığı Türkiye’de de yükselmeye başladı.
Covid-19 aşılarına dair pek çok rapor yayınlandı. Ama en çok konuşulan BioNTech aşısıydı. Bunca aşı varken ve bir kısmı da mRNA’yken sizce neden özellikle bu aşı hedef alındı?
BioNTech karşıtlığı sadece Türkiye ve Almanya’da yaygın olan bir durum. ABD’de Moderna aşısı da mRNA ama onu hedef almıyorlar, çünkü haberleri yok. MRNA teknolojisi yeni bir teknoloji değil, 60 yıllık bir geçmişi var. 60 yıldır edindiğimiz bilgiler sayesinde son 20 yıldır mRNA aşıları üzerinde çalışılıyor ve 13 yıldan uzun bir süredir bu aşılar deneniyor. Aşı karşıtlarının yaydığı propagandalar yüzünden bu gibi basit gerçekler bile saptırılıyor. MRNA aşıları hakkında gayet bilgi verici, başarılı çalışmalar mevcut. MRNA aşıların en güzel tarafı ise üretiminin inaktif aşılara göre daha kolay olması ve aşılandıktan sonra bağışıklık sistemimizin inaktif virüs aşılarına kıyasla çok daha iyi bir biçimde harekete geçmesi. Sinovac şirketinin aşısı mesela çok etkili olamadı. Sebebi ise hücresel bağışıklığı iyi sağlayamaması. MRNA aşıların avantajı ise hem antikor hem de hücresel bağışıklığı daha iyi sağlayabilmesi. Şimdi mesela kanser veya aşısı olmayan bulaşıcı hastalıklarda mRNA aşı çalışmaları devam ediyor. Aşı karşıtlarının önde gelenlerinden çoğunun aşı karşıtlığından çıkarı var. Bu kimselerin çoğunun internet sayfaları var ve çoğu orada ne olduğu belli olmayan ürünleri, yüksek fiyatlara ve belli hastalıklara iyi geldiği iddiasıyla satıyorlar.
Gelinen noktada milyarlarca doz yapılan bu aşının güvenilirlik raporunu nasıl yorumluyorsunuz?
Bütün ilaçlar ve aşılar risk ve fayda durumuna göre onaylanır. Herhangi bir koronavirüs pandemisi yaşanmasaydı bu aşılar onaylanmazdı, çünkü bir amacı olmazdı. Ancak pandemide yoğun bakımlar, hastaneler, morglar insanlarla dolup taştı ve bu olağanüstü durumda bir müdahale gerektirdi. İlk müdahale de aşılar ve ilaçlarla oldu. İlk onaylanan aşılardan Pfizer ve BioNTech’in mRNA aşısına verilen onay standart bir ruhsat değil, acil kullanım onayıydı. Bu onayı veren kurumlar, ellerinde yeterli veri varsa ve bu verilerde aşının etkili olduğu ve güvenilir olduğu anlaşılmışsa bu onayı verirler. Bunlardan ötürü onaylanmayan aşılar var. Mesela dengue virüsü aşısı, RSV aşısı, Zika virüsü aşısı bu kriterlerden dolayı onaylanmadı. Elbette hiçbir aşı %100 etkili değildir ve hiçbir aşıda, ilaçta hatta yediğiniz yemekte dahi %100 güvenli olacak garantisi yok. Ancak kabul edilebilir yan etkiler ve kabul edilemez yan etkiler var. Kabul edilebilirler ateş, lenf bezi şişmesi, kırıklık, halsizlik vb şeyler. Bunlar bağışıklık sistemi çalıştığından gayet normal şeyler. Başka bir kategori ise orta ciddiyetteki yan etkilerdir. Mesela mRNA aşılarla bağışıklık sistemi tetiklendiğinden bu insanlarda bulunan diğer virüsler etkinleşebiliyor, örneğin suçiçeği virüsü zona hastalığına sebep olabiliyor. Ender ama normal yan etkiler bunlar. Daha ciddi yan etkiler de var. Mesela Oxford Astra Zeneca aşısında çok ender ama felç, pıhtılaşma gibi yan etkiler görüldü. Akabinde derhal uyarılar yapıldı ve bu risk grubunda olanlar bilgilendirildi. BioNTech mRNA aşısına geldiğimizde ise miyokardit gibi kalp kası iltihaplanması genç erkeklerde çok ender olmakla birlikte görüldü. Ama risk ve fayda hesabına göre bu aşılar tavsiye edildi. Yine de bu yan etkiler direkt aşının etkisi değildir. Bunlar aşı sonucu tetiklenen bağışıklık sistemimizin vücuttaki başka dokulara saldırmasından kaynaklanıyor. Kalp kası iltihabı gibi şeyler zaten Covid hastalığında görülen şeyler. Covid kaptığımız zaman bu bizim bağışıklığımızı tetikliyor ve oluşan bağışıklık ile kalp kası iltihabı vb görülüyor. Aşılar ise bu riski azaltıyor. MRNA aşısında görülen kalp kası iltihabı inanılmaz derece ender, Covid’deki kalp kası iltihabı riskini azaltan etkileri de var. İnsanların iddia ettiği kalp krizi sebebi gibi bir veri ise hiç yok. Bu tamamen uydurma.
Almanya’da BioNTech’e açılan dava malum gündeme şimşek gibi düştü. Bu davaya dair ne düşüyorsunuz, sizce benzer davalar dünyada yaygınlaşır mı?
Bu dava haberi maalesef medya tarafından halka çok farklı biçimde sunuldu. Halk da haberin kaynak aldığı Financial Times makalesini okumadan bunu yaydı. Olayı şöyle özetleyelim: Davayı açan Almanya’da uzmanlığı aşı ve sağlık olmayan iki tane avukatlık bürosu. Tazminat arayışındalar ve kişi başına 7 bin avro masraf ile dava açıyorlar. Bu şekilde hem para kazanıyorlar hem de doğrudan aşı ilişkisinin ispatının zor olduğu tazminat davaları açıyorlar. Bu davalardan birisi pazartesi günü ertelendi. Davada aşı olmuş bir sağlık çalışanı “beyin sisi gibi semptomlardan yakındığını” söyledi. Beyin sisi Covid’de sık görülen bir şey. BioNTech firmasının yan etkileri zaten biliniyor, dava konusu olan şeyler bu yan etkilerle doğrudan ilişkili olursa ve ispatlanırsa tazminat davası kazanılabilir. Financial Times haberine göre BioNTech yetkilileri “bu dava zaten düşürülecek, yan etkiler zaten belli, tazminat davalarında mevcut durumunuzun aşıyla ilişkisinin olup olmadığını gösteremezsiniz” demiş. Davayı açan avukatlardan birisinin ise sicilinde komplo teoriciliği var. Aşıların AIDS’e yol açtığını iddia etmiş, Bill Gates’in Almanya’daki 80 milyon civarı nüfusu 20 milyona düşürmek istediğini vb öne sürmüş. Bu gibi gereksiz haberler dünyanın geri kalanında haber dahi olmuyor. Maalesef Türkiye’de tık almak için, sansasyon yaratmak için magazin haberciliği söz konusu.
ABD’de çalışan bir virolog olarak baktığınızda Türkiye’de özellikle bilim haberciliğinde sürekli tık almaya yönelik bu Almanya davasında yaşananlar gibi başlık atılmasını nasıl buluyorsunuz?
Türkiye maalesef bazı haber organları hâlâ magazin ve dedikoducu haberciliği yapmayı sürdürüyor. Haberin içinden sansasyonel şeyleri alıp tık için manşet yapıyorlar. Herkeste değil ama bazılarında görülen bu manşetten sansasyon yaratma haberciliği çok yanlış. Halk sağlığı gibi ciddi bir durum ve aşı karşıtlarının değirmenine su taşımak söz konusuyken böyle yanlış manşetlerle halkı yönlendirmek çok hatalı bir şey. Mesela bir gazete “BioNTech’e şok” başlığını atıyor. Haberin içi de Financial Times’tan tercüme edilmiş. Haberin içeriğinde böyle şokluk bir durum söz konusu değil. Davanın asılsız olduğu ve sebepleriyle izah ediliyor. Ama bu gazete direkt manşetten şok olarak vermiş ve aşı karşıtlarının yaydığı bir habere dönüştürmüş. Salgın döneminde de böyleydi bu. Bilim ve sağlık konusunda kötü örneklere karşı işini iyi şekilde yapan gazeteler ve gazeteciler de var.
Sürekli olarak medyada yer alan “yeni virüsler” haberlerini nasıl değerlendirmek lazım?
Pandemi döneminde olduğumuzdan bütün yayın organlarında halkı korkutarak “yeni salgın geliyor” vb haberleri yapıyorlar. Niyet yine tık almak. Denize girdiğinizde ağzınıza değen her damla suda milyarlarca virüs tanesi bulunuyor. Dünyadaki en yaygın varlık virüslerdir. Doğadaki bütün hayatı enfekte ederler. Kimisi bakterileri, kimisi bitkileri, kimisi hayvanları, insanları enfekte eder. Bu virüsler bazen salgınlara yol açabiliyorlar. Virologlar, biliminsanları bu salgınlar olmasın diye çalışıyor zaten. Gelecekte yeni koronavirüs salgınlarının, grip salgınlarının olacağı da aşikâr. Korkulacak, şaşırılacak bir şey yok, hayatın gerçeği bu. Bunlar dışında bilmediğimiz yepyeni bir virüs de insanların arasına karışabilir ve pandemiye yol açabilir. ’80’lerde AIDS’e sebep olan HIV buna örnek mesela.
Yeryüzünde bir mağarada tek başımıza yaşamıyoruz, sosyal varlıklar olarak iç içe yaşıyoruz. Kentleşmenin doğada yarattığı hasardan dolayı yabani hayvanlarla iç içe yaşıyoruz. Hayvancılık ve tarımdan ötürü de evcil hayvanlarla iç içe yaşıyoruz. Haliyle bu virüsler yayılıyor ve insana bulaşıyor. Bu hayatın gerçeği ve bununla insanları korkutmak yanlış, ileride illaki pandemi olacağını, salgın olacağını biliyoruz. Hep vardılar, hep olacaklar, şu an bile varlar. Biz bilimle, bilimin bize öğrettikleriyle bu salgınlara hazırlıklı olmalıyız ve olağanüstü bir durumda bu salgınla mücadele için harekete geçmeliyiz. Modern bilim sayesinde elimizdeki kozlar çok daha iyi. Covid-19’da kısa sürede virüsün genomunu çıkartabildik, aşısını üretebildik. Önümüzdeki salgınlara bilim olarak hazırlıklıyız, insanlar korkmamalı ve basın yayın organları da insanları korkutmamalı ve yanlış yönlendirmemeli.