İki gazetecimize Türkiye’de dava açıldı…
Bazı gazetecilerimizin Türkiye’ye girişi yasak…
Bir gazetecimiz saraya alınmadı…
Hükümet gayrı meşrudur diyor herkes…
Tatar’ın Kıbrıslı Türklerin seçilmiş lideri olmadığını söylüyor çoğu insan…
Afrika-Avrupa gazetesine saldıranlarla kol kola fotoğraf çektiriyor bu adı geçen siyasiler…
Mafya, kara para, uyuşturucu, nüfus mühendisliği, trafik kazaları…
Kuzeydeki bu cehennemi yaratanlarla işbirliği yapan kişiler bu siyasiler değil mi?
Gazetecileri susturanlar, onlara davalar açılmasına sebebiyet verenler onlar değil mi?
Kutlu Adalı cinayetinin soruşturulması için hiçbir şey yapmayanlar onlar değil mi?
Gazetecilerin çalışma koşullarının bu kadar berbat olmasını sağlayan onlar değil mi?
SİM TV’yi susturmak isteyenler onlar değil mi?
Özgür Gazete’yi tehdit eden bunlar değil mi?
Kıbrıslı Türklerin “yalaş bulaş” olmuş demokrasi anlayışları cellatlara yalakalık edenlerle kurbanların yan yana fotoğraf çektirmesi mi?
Tatar “Basın özgürlüğü de bir yere kadar” demiş…
Doğru mu bilmiyorum…
Dediysa da bir kişi çıkıp ağzının payını gendine veremedi mi?
Oradaki gazetecilerin bu sessizliğinin sebebi nedir?
Bu adamlarla bu kadar “yalaş bulaş” olmak bir gazeteci için tamam mıdır?
Cellatına yalakalık edenlerle kurbanların bir bahçede bir araya gelip fotoğraf çektirmesi…
Bardak tokuşturması…
Kurbanın saflığından değildir…
Hoşgörülü olmasından hiç değildir…
Kurban hoşgörülü olamaz. O kurbandır…
Cellatın yanında duranlar isterse o hoşgörüyü gösterirler…
Biliyorum umurunuzda değil…
Ancak paylaşmak istedim gene da…
Çünkü sermaye-siyaset-gazeteci-sömürgeci arasındaki bu güçlü işbirliği…
Bilin ki bizi başka yere götürür…
Gözüm vali beyi aradı…
O davet edilmedi mi?
Edilmediyse ayıp ettik, öyle değil mi?
Kıbrıslı Türklerin basın gününde Vali bey nasıl olmaz aramızda…
Kıbrıslı Türkler cellatlarıyla uyumludur…
Onlarla aynı sofralarda oturup, bardak ve kafa tokuşturmayı çok severler öyle değil mi?
Bu işler tamam değildir a dostlar…