2001 yılından itibaren üzerinde çalıştığım toplu mezarların ilki, Karpaz’daki Galatya Gölü’ndeki iki toplu mezardı…
“Kayıplar”la ilgili ilk röportajlarımdan birini bundan tam 22 sene önce, 2001 yılında, Spiros Hacınikolau ile yapmıştım…
Babası Hakim Takis Hacınikolau idi ve Yalusa’dan Ağustos 1974’te başkalarıyla birlikte kahvehaneden alınarak “kayıp” edilmişti…
Bu röportajın yayımlanması ardından bir Kıbrıslıtürk okurum beni arayarak, bir başka okurumun benimle gizlice buluşmak istediğini anlatmıştı…
Bir tarih belirleyerek bir sendika binasının üst katında bir odada gizlice buluşmaya karar vermiştik – nasıl olmasa söz konusu sendika binasına giren çıkan o kadar çoktu ki, kimse onun varlığını fark etmezdi…
Onunla buluştuk ve bu çok değerli okurum bana Galatya’nın hikayesini anlattı…
DÖVÜLÜP İŞKENCE GÖRÜYORLARDI…
Burası, Yalusa, Eptagomi (Yedikonuk), Komikebir (Büyükkonuk) ve başka yerlerden Kıbrıslırum esirlerin tutulduğu, zaman zaman dövülüp işkence gördüğü ve nihayetinde de bazılarının öldürülerek Galatya Gölü’nde iki toplu mezara gömüldükleri yerdi…
O konuşup bana detaylar verdikçe, damarlarımdan akan kanın donduğunu, tüylerimin diken diken olduğunu hissediyorum…
Bu okurumla ve ailesiyle uzun bir dostluğun başlangıcı olacaktı bu – uzun ve sarsılmaz bir dostluk kuracak, pek çok kereler ailesinin evine gidecektim, pek çok kereler bu okurumun babasıyla Galatya Gölü’ne gidecektik…
Komikebir’den (Büyükkonuk) Galatya’da esir olarak tutulurken “kayıp” edilen babasını ve kardeşini aramaya Hristina Pavlu Solomi Patça ile pek çok kereler gidecektik Galatya Gölü’ne ve okurumun ailesinin evine…
İKİ TOPLU MEZARA GÖMÜLMÜŞLERDİ…
Galatya’da esir tutulurken Hristina’nın babası Pavlos ve kardeşi alınıp öldürülmüş ve ikinci toplu mezara gömülmüştü…
Okurumun babası Kayıplar Komitesi’ne “kayıplar”ın gömülmüş olduğu iki toplu mezarın yerleri hakkında bilgi vermişti… İlk toplu mezarda Kayıplar Komitesi kazı yürütmüş ve 11 “kayıp” Kıbrıslırum’un bu mezarda kalıntılarını bulmuşlardı…
Bunlar arasında Spiros’un akibeti hakkında bilgi aramakta olduğumuz babası Hakim Takis Hacınikolau’nun kalıntıları da vardı. İlk toplu mezarda bulunan 11 “kayıp” şahıstan 9’u Yalusa’dan (Yeni Erenköy), biri Eptagomi’den (Yedikonuk), biri de Komikebir’dendi (Büyükkonuk)…
İlk toplu mezar kazılırken okurumun babası kazı yerine giderek Kayıplar Komitesi’nden oradan ayrılmamalarını, burada ikinci bir toplu mezar olduğunu, yalnızca birkaç metre uzaklıktaki ikinci toplu mezarı da kazmalarını istemişti…
Çünkü 1974’te bu toplu mezarlar kazılıp içine orada, gölde öldürülen insanlar konulup üzerileri toprakla örtüldükten sonra, sözkonusu ikinci toplu mezarın üstünden geçmişti okurumun babası – çok kötü bir koku vardı ve toprağın yenile kazılıp örtüldüğü belliydi. Ancak bu ikinci toplu mezarı kazmaya girişmeden Kayıplar Komitesi köyden ayrılmıştı… Bu ikinci toplu mezarı kazmaları için aradan yıllar geçecekti – bunun için de çok çalışacak, çok uğraş verecektik – ta ki ikinci toplu mezar da kazılıp, Hristina’nın babası ve kardeşinden geride kalanlar orada bulunana kadar – bu toplu mezara da altı kişi öldürülerek gömülmüştü…
“MEZAR YERİNİ BULMAK İÇİN DERİN KAZSINLAR…”
Aslında Galatya Gölü’nde çok sayıda kazı yapılmaktaydı fakat yeterince derin kazılmıyordu – okurumun babası bana ısrarla, “Gene kazıya başladılar ama yeterince derin kazmazlar” diyordu.
Ben de ona, “Ne kadar derin kazmalıdırlar ki?” diyordum.
O da bana “Bir dam boyu derin kazı yapmalıdırlar, Hristina’nın babası ve kardeşi orada gömülüdür” diyordu. “Ama çok derinde gömülüdürler…”
Hayır, bu aile hiçbir şekilde hiçbir olaya karışmamıştı – yalnızca bize yardım etmeye çalışıyorlardı…
Okurumun çok değerli babacığı, Hristina’nın babasını tanıyordu, onunla ahbaptı, hatta Galatya’da esir olarak tutulurken ona sigara götürmüştü… Ve bu yüzden hakaret da yemişti… Çok eskiden beri arkadaştılar… Pek çok kereler, “Ben bunu Hristina için yaparım, onun için uğraşırım” diyordu.
Okurumun babası yalnızca Galatya Gölü’ndeki toplu mezarlar hakkında bilgi vermemişti bize ve Kayıplar Komitesi’ne… Başka pek çok yerde, Galatya dışında, Eptagomi-Galatya yolunda, Galatya çöp alanında, Galatya-Sazlıköy (Livadya) yolunda ve Livadya’da (Sazlıköy) pek çok olası gömü yeri hakkında araştırma yürütüp bize gönüllü olarak, herhangi bir karşılık beklemeksizin, tamamen insani biçimde bilgi vermişti. Bunları benimle ve Kayıplar Komitesi yetkilileriyle birlikte gelip bizlere göstermişti de… Hem de bir kez değil, pek çok kereler…
Kayıplar Komitesi’nin sık sık değişen – görevden ayrılan, başka iş bulan veya sözleşmesi yenilenmeyen – araştırma görevlileri de Karpaz dendi miydi ilk ona uğruyorlar, daha önce göstermiş olduğu yerleri tekrar tekrar göstermesini istiyorlardı…
“ŞAHİT” BULUP GÖNDERDİ…
Ancak ikinci toplu mezar bir türlü kazılamayınca arkadaşımın babası bir başka “şahit” göndererek – çünkü onun sözüne bir türlü yeterli önemi vermiyorlardı – ikinci toplu mezarın yerini göstermesini sağladı… “Şahit” olarak göndermiş olduğu şahsa da bu ikinci toplu mezar yerini arkadaşımın babası göstermiş ve bu bilgileri Kayıplar Komitesi’ne bir kez daha aktarmasını istemişti.
Ve evet, bu kez kazı yapıldığında, ikinci toplu mezardan altı “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanlar bulunacaktı… Ve tıpkı arkadaşımın babasının söylediği gibi, dam boyu kazdıklarında ortaya çıkacaktı toplu mezar ve buraya gömülmüş olan insanlar…
İkinci toplu mezarda kazı yürütülürken, Hristina’yla birlikte kazı yerini ziyaret ettik – burada gördüklerimi hayatım boyunca asla unutmayacağım…
Tıpkı Salvador Dali’nin sürrealist bir tablosuna benziyordu…
NAYLON YOKOLMUYOR…
Hristina’yla birlikte toplu mezarın içine indik ve kendi gözlerimizle Hristina’nın kardeşçiğini orada gördük… Hristina, kardeşçiğini giydiği tişörtten tanımıştı, bu tişört Kanada’dan hediye edilmişti kendisine ve naylon ipliklerden dokunmuş olduğu için, yıllar içerisinde eriyip gitmemişti… Pamuklu kumaşlar yıllar içerisinde toplu mezarlarda eriyip yok olurken, naylon olduğu gibi kalıyordu…
İnsanların toplu mezara nasıl atılmış olduklarını görmek bizi şoke etmişti… Gelişigüzel atılmışlardı toplu mezara ve ölüm, bedenlerini olduğu gibi dondurmuştu sanki…
BARIŞ MESAJI…
Hristina, anneciği Panayota Hanım’a, babası ve kardeşinin gömü yerini bulmak için herşeyi yapacağı yönünde söz vermişti… İşte nihayet rahat bir nefes alabilirdi çünkü onların gömü yeri bulunmuştu… DNA testleri ardından onlardan geride kalanları almış, cenaze töreni düzenlemiş ve sevgili Panayota Hanım ileri yaşına, hasta ve kırılgan olmasına karşın cenaze töreninde dimdik ayakta durmuştu… Cenaze törenine katılıp Hristina’nın yanında durmuştuk. Hristina bu cenaze töreninde barış mesajı vermişti… Konuşmasını Rumca, İngilizce ve Türkçe olarak da yayımladık…
Hristina Pavlu Solomi Patça’nın babası Pavlos Solomi ile erkek kardeşi Solomis Pavlu’nun 3 Mart 2018’de cenaze törenindeki konuşması şöyleydi:
“Bugün 3 Mart 2018, bekleyiş sayfası kapanıyor.
Her zaman çok farklı, çok daha neşeli bir kavuşma hayal etmiştik köyümüz Komikebir’de…
Ancak 43 sene sonra geldi haber ve sizinle, sizin yaşınız bizden daha küçük kalmış, zamanda dondurulmuş, küçük bir kutucukta yalnızca kemikleriniz olarak burada, Leymosun’da, Ayios Atanasios göçmen yerleşim bölgesindeki Ayluka kilisesinde cenaze töreniniz için buluşuyoruz…Komikebir’de kendi evimizde bazı Kıbrıslıtürk köylülerimiz tarafından tüm ailemiz tutuklanarak bizleri Galatya köyüne götürdükleri zaman tarih 15 Ağustos 1974 idi.Sizleri hayatta sağ olarak gördüğüm en son an işte o kara gün olmuştu, bizleri alel acele yanınızdan alıp götürdükleri andı bu…
Köyün “Paşa”sı kişisel olarak bize sizlerin üç güne kadar Komikebir’deki evimize geri gönderileceğinize dair söz vermişti. Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmedi.Annemle ben bundan sonra zor yıllar geçirdik, her zaman sizleri düşünüyor ve sizinle ilgili iyi haberler almayı kaygı içerisinde bekliyorduk.Sevgili babacığım ve sevgili kardeşim Solo, size şunu söylemeliyim ki Tanrı bizi savurup atmadı… Bugün buraya beni hayatımın zor anlarında ellerinden geldiğince desteklemiş olan iyi bir aileye sahip olarak geldim ve onlara çok teşekkür ederim.Yukarıda bulunduğunuz yerden baktığınızda ailemizin tümünü de birlikte görecek ve bundan gurur duyacaksınız…Bu harika ailede işte eşim Vasos buradadır, eğer burada olabilmiş olsaydın baba onun iyi yürekliliğine ve değerine müteşekkir olacaktın… Sana çok benziyor…
Ailem büyüdü babacığım, şimdi artık üç tane torunun var ve sevgili kardeşim Solo, senin de yeğenlerin var, onlar da Pavlos, Argiro ve Yorgos’tur. Hiçbir zaman dedeleri ya da dayılarıyla tanışma, sizlerle oynama, şakalaşma ya da tavsiyelerinizi alma fırsatı bulamadılar…
Anneciğim sizlerle ilgili birşeyler öğrenmek için her tarafa koşturdu durdu… Sürekli olarak ona gittiği yerlerde çaba göstereceklerine dair vaatlerde bulunuyorlardı. Ben bunları anlık vaatler olarak niteliyordum her zaman… Yüksek rütbelerdekilerin hiçbiri hiçbir zaman gelip bizi desteklemedi, bir şeye ihtiyacımız var mı diye sormadı, bize tavsiyelerde bulunmadı. Sizlerle ilgili birşeyler bilen, başınıza neler geldiğini söyleyecek hiç kimsecikler bulunamadı… Ve bizler sürekli olarak umut içerisinde yaşıyorduk…
Çok fazla “Neden?” soruları vardı ve ne kadar uğraşırsam uğraşayım, bana yanıt verecek kimsecikleri bulamıyordum! Hiç kuşkuya yer vermeyecek biçimde anladığım teş şey, fanatizm ve nefretin bizi şu anda bulunduğumuz noktaya getirmiş olduğudur! Ötekiler yani sözde milliyetçiler masum insanlara yaptıklarını yaptılar ve ne yazık ki bunun büyük bedelini pek çok diğer kişi gibi biz ödedik, bunu da bugün sizin gibi iki büyük insanı, biriniz 42 yaşında, biriniz henüz 18 yaşındayken toprağa vererek yapmaktayız – siz ki köylerinizde, işinizde gücünüzdeydiniz, gelecek için, aileniz için düşleriniz vardı, hiç kimseyi incitmemiştiniz ve hiçbir olaya karışmamıştınız…Herhangi bir olaya karışmamış olduğunuz içindir ki köyde kalmamıza karar vermiştin sevgili babacığım, nedeni buydu işte…
Ne yazık ki seni kendi köyümüze, Komikebir’e defnetme şansını bulamadık, o köy kü çok seviyordun, tüm ailemiz için bu köyde yeşerecek düşler kurmaktaydın…
Seni bugün burada, Leymosun’da toprağa veriyoruz, bizi bunca yıldır konuk eden Leymosun’da… Öyle olsun, yeter ki tekrar yeniden birlikte olalım! En azından birer mezarınız olacak, defnedildiğiniz yer belli olacak… Yeni eviniz burası olacak ve ben gelip sizler için mezarlarınıza mum yakacağım ve birlikte bizi ilgilendiren konuları konuşacağız… Ve size anlatacak çok şeyim vardır…Bir keresinde anneme söz vermiştim, artık mücadele edecek ve seni aramaya devam edecek takadı kalmadığında ona benim bu mücadeleyi sürdüreceğime dair söz vermiştim, anneciğime kendisi ölmeden önce sizleri mutlaka bulup ona götürmeye söz vermiştim… Ona dinimize uygun düzgün bir cenaze töreni yapacağımıza ve birer mum yakacak birer mezarınız olacağına dair söz vermiştim. Ona vermiş olduğum sözü bugün yerine getirmiş oluyorum. Kutsal kemiklerinizin bulunduğu burada bugün yeni bir söz veriyorum… Bu da, Barış, Uzlaşma ve Kıbrıs’ın Yeniden Birleştirilmesi için elimden geldiğince mücadele etme sözüdür. Her zaman bize söylediğin gibi babacığım, herkes için bir Kıbrıs… Bölünmek için çok küçüktür adamız ancak hepimizi sığacak kadar da büyüktür…Artık gözyaşları akmasın! Artık haksız yere kan akıtılmasın! Kadınlar karalara bürünüp çocuklar öksüz kalmasın! Yeter! …Sözlerimi bitirirken şunları da söylemek istiyorum: En büyük teşekkürü Kıbrıslıtürk araştırmacı gazeteci Sevgül Uludağ’a etmek istiyorum, o büyük bir Kıbrıslı kalbe sahip sade bir insandır ve 2008’den beridir yanımda durarak beni hem moral, hem de psikolojik olarak zor dönemlerimde desteklemiştir ve bugüne kadar da arkadaşımdır.
Öykülerimizi çalışmakta olduğu Yenidüzen ve Politis gazetelerinde yazarak beni şahitlerle temasa geçirdi ve yavaş yavaş imkansız olanı başardık. Kendi bölgelerindeki katiller hala hayatta olduğu halde, çok şeylerini riske atarak yanımızda bulunan ve karşılığında hiçbir şey beklemeksizin, bilgileri ve ısrarlarıyla Kayıplar Komitesi’nin gömü yerini belirlemesini, kazmasını ve bugün bu cenaze töreninin yer almasını sağlayan o isimsiz Kıbrıslıtürk kahramanlara da kamuoyu önünde çok büyük bir “Teşekkür” etmek istiyorum…Kayıp Şahıslar Komitesi’nin üyelerine de büyük bir “Teşekkürler” diyorum, iki toplumdan antropologları, arkeologları, genetikçileriyle bilginin toplarlanıp belgelenmesine yardımcı olmuşlardır. Son olarak sizlere, tümünüze, burada bu cenaze törenine katılan yalnızca Kıbrıslırumlar’a değil, Kıbrıslıtürkler’e de çok teşekkür etmek istiyorum, varlığınızla babamla kardeşimin bu son yolculuklarında anılarını onore ediyorsunuz…Sizleri örtecek bu yabancı yerdeki toprak, ışığa dönüşsün!
Her zaman sizi hatırlayacağız!”
Galatya gölünde ikinci toplu mezar kazısında Hristina ve kazıyı yürüten Kayıplar Komitesi arkeologlarından Arzu Solak ile…
(Devam edecek)