Şu an Akbelen ormanının 5’te biri katledilmiş durumda ve kalan ağaçları koruyabilmek adına başta İkizköylüler ve diğer yurttaşlar tüm baskılara rağmen direnişlerini sürdürüyor. Burada sadece Akbelen ormanı değil İkizköylülerin zeytinlikleri için de katliam izni çoktan verilmiş olduğunu da hatırlatmak gerekiyor.
Diğer yandan Cudi’de yakılan ormanın yurttaşlar tarafından söndürülme girişimi askerlerce engellenirken, Akbelen’de ise ağaçları korumak isteyenlerin karşısında yine askerlerin olması bir tesadüf değil. Benzer saldırıların ardına baktığımızda ise karşımızda her zaman sermayenin olduğunu görürüz.
Türkiye coğrafyasının tamamında uzun süredir bilerek ve planlanarak yüzbinlerce hektar ormanlık alan yakılıp kesildi. Büyük çoğunluk bu katliamları kamera görüntüleri ya da fotoğraflardan izliyor. Görüntüler üzerinden bir aidiyet kurmak ise her insan için mümkün olamıyor. Bu nedenle katliamı durduracak güçte tepki ortaya çıkmadığı gibi inanılmaz bir aymazlık içinde yaşamımıza devam edebiliyoruz.
İşte böyle bir ortamda, YK Enerji Genel Müdürü olan Serhat Dinç gibileri patronları adına sürekli konuşuyor. Dinç bir konuşmasında, Milas Orman İşletmesi’ne ‘orman kesimi için elinizi çabuk tutmanız gerekiyor’ sözleriyle çağrı yapabiliyor.
YK Enerji yani Yeniköy Termik Santrali ve Kemerköy Termik Santralleri ile birlikte linyit maden işletmesi 2014’te Limak ve IC İÇTAŞ ortaklığına 2041 yılına kadar bölgeyi yerle bir etmesi için devredildi. Özeleştirildiği tarihten bu yana santrallere kömür sağlamak için ormanlarla kaplı dağlar yerle bir edilerek katliamın boyutu sürekli genişletildi.
Ağaçları korumanın geleceği korumak anlamına geldiğini bilenler bölgede direnirken, sendika ağaları ise patronun çağrısına uyup işçilerle direnişçileri karşı karşıya getirmeye çalışıyor. İşçileri sermayenin hizmetine koşmaya çalışan ağaların bu girişimi ilk girişim de değil. Sendikalar üçüncü bilirkişi incelemesinde Yeniköy – Kemerköy ve Yatağan Termik Santrali işçilerinin bir kısmını bölgede toplamışlardı.
Patronlar Türk-İş’e bağlı Tes-İş ve Maden-İş sendikalarını arayıp getirebildikleri kadar işçiyi bilirkişilerin keşif yaptığı alana getirmelerini istediği öğrenilmişti. YK Enerji patronları ile Yatağan santrali patronu yan yana dururken, işçinin safı elbette köylülerin yanı olmalıydı.
Sermaye ve onun kolaylaştırıcısı olan hükümet el ele tezgahı uzun zamandır hazırladı. Atanan bilirkişilerin, “Bölgedeki zeytin ağaçlarının çoğunun 70’li yıllarda verilen maden ruhsatlarından sonra dikildiğinden korunması gerekmez” diye belirtilirken, ormanla ilgili değerlendirilmede ise Akbelen ormanının bir ‘odun ormanı’ olduğu belirtilerek madencilik yapılması uygun görüldü.
Sermayenin gözlüğüyle bakan bilirkişilerin ormana bakarken aynen YK Enerji gibi ormanı odun-kereste gibi görmesi dikkat çekiciydi. Bir orman değerlendirilirken ‘bilirkişinin’ kıstası canlı bir ekosistem olan ormanı kereste olarak değerlendirmek değil o ekosistemin yüzlerce yılda oluştuğunu ve yok edilemeyeceğini değerlendirmesi beklenirdi ama atananların fıtratı sermaye yanında durmaktan ibaretti…
Akbelen ve İkizköy zeytinlerinin kesimi için verilen bilimsellikten ve vicdandan yoksun bilirkişi raporunu dayanak yapan mahkeme tarafından daha önce verilen ‘yürütmeyi durdurma kararı’nın iptal edilmesi tezgahın çok yönlü olarak kurulduğunu ortaya koyuyordu.
Şirket ve sendika işçileri işsizlikle terbiye ederken, şirket ise Türkiye’nin yüzde 2,5’luk enerjisinin santrallerce karşılandığı ve santraller çalışmazsa elektriksiz kalınacağını ileri sürüp tehditler savurmaktan geri durmadı. Oysa, YK Enerji 5 üniteden oluşan 2 termik santralinin enerji üretim gücü toplam 1050 MW. TEÜAŞ’ın verilerine göre Türkiye’de toplam 105 bin MW’a ulaşan enerji üretim kapasitesi var.
Bu durumda YK Enerji’nin Türkiye’nin yüzde 2,5 enerjisini üretiyoruz iddiası gerçek dışı ve yalan. 105 bin MW kapasiteye rağmen Türkiye’de enerji üretimi kapasitenin ortalama yüzde 30-35’ine tekabül etmekte. Bu santraller 1050 MW güce karşın çok düşük enerji üretimiyle sisteme katılırken, iktidarla yakın olan ilişkilerinin kaymağını ise üretmedikleri enerji bedelini ‘kapasite mekanizması’ üzerinden 4 yıldır her ay tıkır tıkır alıyor. Temmuz ayında açıklanan rakamlarda, YK Termik Santrali’ne sadece 2023 yılı Mayıs ayında üretmediği enerji bedeli için ödenen tutar 16 milyon 842 bin lira.
Tüm bu gerçekler üzerinden gelişmeleri değerlendirdiğimizde, Akbelen’de süren mücadelenin sermaye ile halk arasında yaşandığını ortaya koyuyor. Devlet ve şirketin el ele vererek sürdürdüğü ağaç katliamları, Türkiye coğrafyasının hemen her bölgesinde aynı devlet ve farklı şirket ortaklıklarıyla genişleyerek devam etmesi ise kaçınılmaz.
Burada olup biten tek şey iki enerji şirketine onbinlerce ağacın kurban edilmesinden çok, ülkenin dört bir yanının şirketler eliyle yağmalanma sürecinin daha da hızlanıp genişleyecek olmasıdır. Kürt coğrafyasında yasa masa takmayanlar, diğer bölgelerde devletin olanaklarıyla yaratılmış olan yasal ama asla meşru olmayan saldırılarla doğal yaşam büyük yıkımlarla yağmalanıyor.
Devlet ve sermaye iki yılı aşan direnişle Akbelen’in Gezi direnişine benzer biçimde genişleme korkusu yaşayıp yağmayı zamana yayarken, diğer yandan doğadan ve emekten yana olanların bu süreci anlamaları ancak son noktada gerçekleşmesi orman katliamını önlemeye yetmediği gibi genişleyerek süreceği aşikar olan saldırılara karşı hazırlıklı olmak gündemlerinde yeterince yer bulamıyor.
Bu süreçte ihtiyacın en az üç katı enerji üretim kapasitesine rağmen termik santral yerine farklı enerji üretimlerini önerenler ise kafa bulandırıyor. Bu bulanıklık içine çekilen halk ise gerçeklere karşı değil yel değirmenlerine karşı savaşıldığını sanarak geri durmaya devam ediyor. Bölge halkının ‘iş olanakları genişliyor’ bakışını yıkacak gerçek politikalar geliştirilemiyor.
Kürt coğrafyasında yaşananlara yönünü dönmeyenlerin tavrı ise dikkat çekiyor. Cudi’de yakılan ve kesilen ormanlarla Akbelen’de katledilen ormanların paralel saldırılar olduğunu görmek istemeyenler mücadelenin önünde engel teşkil eden bir pozisyonda ve bu tutumu yıkacak politikalara acil ihtiyaç var. Yaşananların bir yanında bir avuç sermaye ve onunla kol kola girmiş olan devlet var, diğer yanda ise milyonlar var. Yaşananlar asla kader olmadığı gibi bu durumun değiştirilemez olduğunu düşünmek ancak ahmakların işi olabilir.