Her yerde karar halkın olmalı. Aşağılanmayı kabullenmemeli.
İktidarın hedefi, etnik temeli gözeten, ayrımcı ve sermaye sınıfının çıkarı için, toplumu kontrol altında tutmaktır. Böyle bir ideolojiden, demokrasi ve ‘Kıbrıs barışı’ beklenemez. Sermaye sınıfının çıkarları, halkın çıkarı ile aynı değildir. Aynı olmamakla birlikte, her konuda söz söyleme hakkı da sermaye ve yönetim sınıfına bahşedilmiştir. Halk adına da onlar konuşurlar. Buna kılıf olarak, temsili demokrasi öne sürülür. Demokrasinin bu olduğuna inandırırlar. Böylece neyin nasıl yaşanacağına sermaye ve yönetim sınıfı karar verir. Öyle ya, seçimi yapmış olan halk oluyor. Onlar için rahatsız edici olan, halkın karar verici olma ihtimalidir. Yani demokrasi ihtimalinden korkarlar. Durum böyle iken Cumhurbaşkanı’nın her konuyu bilmesi, beyanat vermesine şaşırmamalıyız. Söz hakkı onlara ait olmalı. Halk, onların karar verici olduklarını kanıksamalıdır.
Toplum, ‘Kıbrıs Sorunu’nun, devletin egemenliğinin olması veya olmaması ve başka devletler karşısında egemen olup olmaması olduğuna ikna edilmişken, muhalefetin de bu çerçevede kalması, topluma alternatif ufuk önermemektedir. Aslında devlet egemendir ve sermayenin denetimindedir. Onun işini yapar. O zaman hangi egemenlikten bahsediliyor?
Bu cendereden kurtuluş, işin aslının ve halkın söz sahibi olmasının ne demek olduğunu dillendirmekle mümkündür. Yurttaşlık, egemenlik, eşitlik gibi kavramlar, sermayenin işlevleri gözetilerek öğretilmekte ve dayatılmaktadır. Kimin egemenliğinden kastedildiği konuşulmamaktadır.
Düşünsenize, mesela asgari ücrete, işçi dışındakilerin karar vermesi, eğitim uygulamalarında öğrencinin söz hakkı olmaması, öğretmenin her fırsatta aşağılanmaya çalışılması ve kendisi hakkında belirleyici olma gayretlerinin değersizleştirilmeye çalışılmasının anlamı ne? Halkın iradesine kapsamlı bir saldırı değil mi? ‘Eşit Egemen Devlet’ derken insan nereye konuluyor? Yani gizlenen, halkın demokratik iktidarının gerekliliğidir. Öyleyse, eşitlik dedikleri, sermaye sınıfı ve ‘devletlerinin’ nüfuz alanları paylaşımları anlamını taşımaktadır. Yurttaşlık ise devletin daha güçlü bir şekilde demokrasiye engel olmasına ses çıkarmamaktır. Aslında yurttaş, yönetim sınıfına güvenmeyen ve her şeyi kontrolüne almak isteyen olmalıydı.
Kıbrıs’ın her iki tarafında ortak bir temel üzerinde egemenlik mevcuttur. Böylesi bir ‘ikili iktidar’, pratikte halkın karar verici olabileceği bir sürecin yaşatılmasına engel olunmasını temel sorun sayar durumdadır. Doğası gereği öyledir. Çünkü demokratik bir Kıbrıs’ta siyaset herkesin işidir ve üretim ve tüketim, ekonomi, sermaye sınıfının ihtiyaçlarına göre düzenlenmez. Halkın yaşamsal ihtiyaçları ve doğanın sınırlarına göre ekonomi düzenlenir. Halkın demokratik iktidarını öngörür. Etnik temeller üzerinden ‘egemenliklerin’ tartışılması, esasen demokratik Kıbrıs temellerine bir başka saldırı sayılmalıdır.
Demokrasi güçlerinin, düşmanlık karşıtlığı ve uygarlığı kurtarma gayretleri, iktidarların hedefleri açısından engeldir. Bu yüzden sermaye düzeni ayrıştırıcı özelliği ile kontrolü sağlar. Bir örnek vermek gerekirse, Kıbrıs yeraltı enerji kaynaklarının yeryüzüne çıkarılmasına karşı durulması, toplumsal tepki verilmesi, Türkiye, Yunanistan, İngiltere, AB, Amerika, dünya ekonomi ve siyasi kurumlar iktidarları ve Kıbrıs yönetim sınıfları tarafından hoş karşılanmaz. Doğa ve insanı sömüren kapitalist sistem bunu kabullenmez. Daha çok sömürü ve doğanın imhasına ihtiyaç duyar. Bunun için daha çok enerjiye ihtiyacı vardır. Sermaye büyütmeye, uygarlığın yok edilmesi ve sefaletin çoğaltılması pahasına devam edilmek istenir. O zaman ayrımcılıklara ortam yaratmaları akıllıca olur. Toplumlar oyalanır, kandırılır. Demokrasi yerine başka şeylerle meşgul olunması sağlanır. Ada üzerinde sürekli bir ‘Toplumlararası Sorun’ çıkmazının var olması, iktidar sınıfları açısından kullanışlıdır. Zorda bırakılan sınıflar birbirine düşmanlaştırılıyor ve sermaye ve yönetim sınıfı, her defasında servetlerini büyütüyorlar.
Kıbrıs’ta ‘Toplumlararası Sorun’ yerine, ‘Toplumlarla iktidar arası Sorun’ demek daha doğru olacak. Öyle ki asıl olan sınıfsal sorun görünür kılınacak. Çıkmazın bir sınıf çıkarından kaynaklandığı söylenecek. Demokrasi güçlerinin, toplumun siyasallaşma, ‘Söz ve karar’ haklarının ileriye götürmesi ve barışçı iktidar mücadelesini doğru zemine oturtmalarına alan açacaktır. ‘Sınıfsal belirsizlik sorunu’ ortadan kaldırılmış olacaktır. Başka yol yok, Demokrasi güçleri, ne yapılıp da söz hakkının elde edileceği ve korunacağının yolunu bulmalıdırlar.
Her yerde karar halkın olmalı. Aşağılanmayı kabullenmemeli.