1974 savaşında adanın kuzeyine kaçıp dört yıl sonra köyüne geri dönen bir eşek Kıbrıs Rum askerleri tarafından vurularak öldürülüyor. (Eşeğin Türklerden hastalık getirmiş olabileceği tahmin ediliyordu…)
Kıbrıslı Rum bir kamyon şoförü, bisikletiyle giden günahsız bir Kıbrıslı Türk hamalı nefretle ezip geçiyor, asfalta yapıştırıyor…
EOKA’nın uyguladığı Pasif Direniş esnasında “uygunsuz” yerden kumaş alıp kendilerine elbise diktiren kadınların kıyafetleri köy meydanında yakılıyor…
Motosikletiyle gece gündüz kayıp oğlunu arayan baba kaza yapıp ölüyor… (Oğlu, Nikos Samson’un 1964 yılında saldırdığı Küçük Kaymaklı köyünü okul arkadaşlarıyla görmeye giderken kaybolmuştu.)
Evine Yunan bayrağı asmadığı gerekçesiyle EOKA üyeleri bir sendikacıyı “Hain, Pis Komünist” diyerek hakarete boğuyor ve dövüyor…
İki EOKA savaşçısı, aşk ve kıskançlık yüzünden birbirilerine düşman oluyor, biri diğerini vurarak öldürüyor…
Sürüsünü çok seven bir çoban, savaşta göçmen oluyor, hem sürüsünü, hem de oğlunu kaybediyor. Teselli bulmak için göçmenlikte evine aldığı birkaç keçi yüzünden başı belediyeyle derde giriyor. Sonunda keçilerinden vazgeçmek zorunda kalıyor ve kahrından ölüyor…
Askeri görevini yapan genç bir Kıbrıslı Rum solcu olduğu için Yunanlı komutanından dayak yiyor…
Yukarıdaki anlatılar Hristos Zanos’un yakında Yunanca olarak yayınlanacak olan “Kurşunlar ve Hikayeler” adlı kitabından alındı.
Kitapta, karanlığa gömülen distopik Kıbrıs’tan hikayeler yer almaktadır. Yazarın büyük bir ustalıkla ve akıcı bir dille kaleme aldığı anlatılar bizi şiddet, savaş, ölüm ve göçle karşı karşıya getiriyor.
Kıbrıs’tan başka türlü söz etmek mümkün mü?
Zanos’un ağırlıkla Kıbrıs Rum toplumunda vuku bulan olayları ele aldığı hikayelerini okurken aklıma Kıbrıs Türk toplumunda yaşananlar geldi.
Solcu Kıbrıs Rum sendikalarına üye olduğu için TMT tarafından baskı altına alınan, hatta öldürülen Kıbrıslı Türk işçiler…
EOKA’nın Pasif Direnişine benzeyen TMT uygulamaları esnasında “uygunsuz” yerden alış veriş yaptıkları için dayak yiyen Kıbrıslı Türkler…
Bisikletiyle evine dönen günahsız Kıbrıslı Rumları vurup yere seren, sonra da “bisikletiyle gidiyordu, sıktım kurşunu, yere serildi” diyerek övünen TMT militanı…
Meğer ne çok benziyorlarmış birbirlerinden nefret eden Kıbrıslı Türk ve Rum milliyetçiler…
1950’li yılların ortasından başlayarak hem birbirlerine, hem de kendi toplumlarına korku salan milliyetçi militanlar, Kıbrıs’ta ortak gelecek için değil, Enosis ve Taksim uğruna kurşun sıktılar.
Ortak bir “Biz” duygusu geliştiremeyen etnik toplumlar, Türk ve Helen milliyetçiliğinin etkisi altında Yunanistan ve Türkiye ile birleşmeye yöneldiler ve 1950’li yıllarda etnik çatışmaya süreklendiler.
Anti-komünist, otoriter siyasi elitlerin oluşturduğu silahlı örgütler, hem birbirlerine karşı, hem de kendi toplumlarına şiddet uyguladılar.
1960’ta bir uzlaşma sonucu kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hazmedemediler ve “milli dava” Enosis ve Taksim uğruna kavga etmeye devam ettiler.
Bu kavganın bedelini suçsuz günahsız insanlar öderken, Kıbrıs da süratle bölünmeye doğru yol alıyordu. 1950’li yıllarda Lefkoşa ilk defa Maison Dicksen hattıyla bölündü.
1963 yılının sonunda Yeşil Hat bölünmeyi derinleştirdi.
1974’te ise, Yunan Cuntası’nın Başpiskopos Makarios’a düzenlediği darbenin ardından Türkiye adanın kuzeyini ele geçirdi ve bölünmüşlük boydan boya adanın bütününe yayıldı.
O tarihten itibaren ara ara devam eden müzakerelerde günümüze kadar sonuç alınamadı. 2004 yılında Birleşmiş Milletler’in önerdiği çözüm planını (Annan Planı) Kıbrıslı Türkler kabul ederken Kıbrıslı Rumlar reddetti ve tarihi bir fırsat heba edildi.
Kıbrıs’ta yaşananlar elbette Yunanistan ve Türkiye’de olup bitenlerden bağımsız değildir.
Fakat bu, Kıbrıslıların Kıbrıs’ta olup biten herşeyi “yabancı mihraklara” bağlama ve kendi sorumluluklarını “dış faktöre” havale etme eğilimini haklı çıkarmaz.
Kıbrıs, distopik bir yer olmaktan çıkacaksa, bu öncelikle Kıbrıslıların kendi geçmişleriyle yüzleşmeleriyle mümkün olacaktır.
Hristos Zanos’un kitabı bir yüzleşme kitabıdır. Yazarın kaleme aldığı “insan manzaraları”, Kıbrıslı Rumları ve Türkleri acı ve bazen de absürt gerçeklerle karşı karşıya getiriyor ve geçmişi sorgulamaya davet ediyor.
Maalesef, Kıbrıslılar onca felakete rağmen hala aynaya bakmaktan kaçınıyorlar. Hakikati aramıyorlar. Ne katilleri yargılamak, ne de siyasi elitlerin politikalarını sorgulamak istiyorlar.
Her şeyin üstünü etnik ve tek taraflı bir mağduriyet örtüsüyle örterek ne kadar “haklı” ve ne kadar “mağdur” olduklarını haykırıyorlar…
Zanos’un kitabı bu kurguyu bozuyor ve özellikle Kıbrıslı Rumlara ayna tutuyor…
Umarım, bu değerli eser en yakın zamanda Türkçe olarak da yayınlanır…