Öncelikle bir önemli durumla konulara girecem: Bugün K. Kıbrısta Basın günü yaşanmaktadır. Basınla alakalı özellikle koltukçular ahkam çekiyor. Fakat, normal deyilmi ki basın örgütleri şu birkaç noktaya deyinmesi gerekmezmiydi: Türkiyede artan basın medya üzerine baskılara dyeinmeleri gerekir. En son tutuklanan ve montajla suç yapılandırılan TELE 1 yayın yönetmeni Merdan Yanardağa destek belirtmeleri gerekmezmiydi: başka bir konu da bizim medya kesimi kendi meslektaşlarının katledilmellerini basın günlerinde dahi hatırlamazlar. Örneğin, katledilen gazetecilerin katledilme gerekçeleriyle birlikte aydınlatılmasını talep etmezler. Konu dahi yapmıyorlar. Ama mesleki şovlar da alır başını gider. Bilmem son saatlerde beni yanıltan bir açıklama olur mu, bilmem….
Önemli bir tartışma noktasıyla güncel dosya seçkilerine devam edecem. Ben kendi birikimime güvenmesem, ilgili konuda epey yazı yazardım. Fakat, konuyla alakalı tartışmalara pek dokunmazken, sadece “isveç konusunda” pek vurgulanmayan noktadan bazı gelişmelerle yetindim. Konu Türkiyenin isveçin Natoya girmesini veto etmekti. Eğer ben Natoyu bilmesem, onun nasıl işlediğini aklımda tutmasam, Türkiyenin Nato gerçeğini aklımdan silseydim, olaya ben de algı operasyonlarıyla katgılarla katılırdım. Dikat etiniz se isveç konusunda bazı gelişmelerdeki kulanım şekli dışında olaya dalmadım. Zaten tek başına Erdoğanın bunda direnemeyeceğini de baştan bilenlerden biriydim. Hele son talepleriyle alakasız talepler istemesi, olayın bir yerde duracağını da anlıyordum. Nitekim, Erdoğan tıpkı öteki konularda olduğu gibi ize algıların deyil gerçeklerin gizlense de son tahlilde işleyecelklerini yeniden kanıtladı.
Ayni hayaler K. Kıbrısta da karşılık buluyor. Erdoğanın ansızın federasyon diyeceği beklentileri olan kesimler var. Öyle var ki K. Kıbrısta olan ve daha da ilhaklaştırılan gerçekleri konuşmamada ve etkileri ötelemede hala umutla “federashon derse” ddiyor. Hat da Yunanistan başbakanıyla yapacağı görüşmelerden de bazı cınbızlı sözler arayacakları da kesin.****
Gelelim güncelin K. Kıbrıs havasından: bizim koltukçularımız sıraya gidip Ankaraya yolculuk gerçekleştirdiler. Bu defa yerel basın da konuya nerede ise papaz derecesinde yaklaşım sergilendi. Neler konuşulduğu, hangi teslimatlar yapıldığı tahminleri dahi yapılmadı. Ama belli olan “eğer algı oyunuyla birşeyler örtülmüyorsa” tekrardan koltuklarda deyişim tartışmaları gündeme geldi. Üstelik birşeyler denildi ki kimisi istifa edebileceğini, kimisi de koltuk beklentisi ile partideki “demokratiklik” laflarını havaya savurdular.
Bunlar risksiz. Eğer Ankara onaylı da gerçekleşiyorsa, Ünal ey yeni ayarlarla başkalarını da makamcı yapıp dağıtım rüşveti yararına sunmasını da kulanıma sokuyor gibidir. Bu risksizdir. Hem de konu da edilir. Kişilikler de ordan oraya savrulur. Sanki atamayı Ünlal bey yapacakmış algısıyla da yerel suçlama veya övgüler de dilden dile kulanılacaktır. İşin bu yönü kolay. Gazeteler de fazla kendilerini sansürlemeden atıp tutma durumuna geçecektir.
Güncel dosya bunlarla sayfaları azdırtıp yerine koyuyor. Kabaran dosyada elbet bizde arşivleme anlayışı olmadığı için de yok olmak kolaydır. Bu arada Kıbrıs cumhuriyeti kesimlerine bir soru soracam: biliyorum, yanıtı gelmeyecek. Ama ben yine sorayım:… Türkiye Rusya ve Ukrayna anlaşmasıyla esir deyişimi gerçekleştirildiydi. Beş Azıp faşist tugay komutanı ise Ukraynaya deyil de Türkiyede tutularak savaş sonrası ancak geri gitmelerine izin verileceği madesi de vardı. Öyle de oldu. Beş azap faşist komutanı Kiyefe deyil de Ankaraya getirildi..
Buraya kadar anlaşma net. Fakat önceki Ukrayna yazımda da yazdığım gibi, Türkiye Zelenskinin İstanbul ziyareti sonrası ülkesine dönerken, savaş sonuna dek tutuklayacağı veya gözetim altında tutacağı komutanı Zelenskiye geri verip Ukraynaya gönderdi. Bu bir anlaşma ihlalidir. Bu gelişme Güneyde duyulup en azından gelecekte dikate alınması için, bir yerlere kaydedildi mi?