Yaşanan onca olumsuzluğun üstüne bir de kavurucu sıcaklar eklenince insanın beyni sulanıyor adeta. Tam anlamıyla işte böylesi günlerden geçiyoruz maalesef. Son aylarda bu yarım adacıkta “Evinde aniden rahatsızlanarak hayatını kaybetti” şeklinde polis bülteninde yer alan ölümlere tanıklık etmeye başladık endişe ve kaygı biriktirerek. Otopsi raporları genellikle “Kalp yetmezliğine bağlı kalp krizi” şeklinde açıklansa da, başta ekonomik kaygıların tetiklediği strese dayalı endişeler tek tek koparıp alıyor yaşamdan bizden birilerini ve ne gariptir ki her akşam yatağa girerken sabaha çıkacak mıyız sorusu zaten kalitesi düşmüş canımızdan can alıyor.
*****
Yazıya biraz karamsar başladım farkındayım ancak buraya kadar yazılanlara “Abartı” veya “Atmasyon” diyen biri varsa ya ekonomik ve gelecek kaygısı taşımamaktadır, ya da farklı bir ülkede hayatını sürdürmektedir. Türk Lirasının pula dönüştüğü bu ortamda kaçımız huzurlu bir ortamda işini yapıp evine mutlu mesut bir şekilde dönmektedir?. TL kazanıp da her gün market, kasap, petrol istasyonu, eczane ve diğer ihtiyaçlarını karşılayabilen kaç insan vardır?. Kirada oturup da ay sonu özellikle sterlin olan ev kirasını kaç kişi zorlanmadan ev sahibine verebilmektedir?. Kaçımız en azından haftada bir kez çoluk çocuk arabaya doldurup denize gide bilmektedir?.
*****
Bu soruları çok daha şekillendirmek mümkün ancak yanıtı belli olan bir şeyler konusunda ısrar edip ne kendi ne de bu karalamayı okuyacak olanların canını sıkmak istemem. Baştan beri aslında bilinçli olarak kurgulanmış (Toplum Mühendisliği) bir yapının içinde debelenip duruyoruz. Olmadığımız halde birileri bize “Siz Bağımsız bir Devletsiniz” diyor ancak bunun gereklerini yerine getirmek bir yana, bize müstemlekesi gibi davranıyor. Bizler sandıkta demokrasicilik oynarken o birileri Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakan hatta muhtar bile atayarak bize “Siz hiçbir şeysiniz” diyebiliyor. Ve yine birileri “Kıbrıslı Türklerin üzerindeki ambargoları kaldırın” şeklinde güya dünyaya çağrı yaparken, ambargoların en büyüğünü kendisi bizlere uygulayıp bağımlılığı kalıcılaştırıyor.
*****
Ve o birileri, “Bağımsız ve Egemen Devletin” insanlarının, dini inançlarına, yaşam şekline, kullanacağı para birimine, hatta nüfus yapısına, geleceğine dair kararlarına kadar belirleyici olur. Belirleyici biraz kibar kaldı biliyorum , burada emir verici çok daha yaşanan gerçekleri anlatan kelime sanırım. İşte bu koşullar altında her gün yeni ölümlere, trafik terörü kaynaklı can kayıplarına, bilimum kriminal olaylara, açlıkla boğuşan insanlara ah vah çekerek ömür törpülerken, yine o birileri tarafından bu ada yarısında insanların başına musallat ettirilen siyasi piyoncukların akıl sağlığımızla oynamaları da cabası.
*****
Özetle, bu topraklarda Tamam olan ne var?, sorusundan hareketle yaşananlara baktığımızda, maalesef hiç bir şey demek acı verici olsa da yüzümüze tokat gibi vuran tek gerçek. Peki biz dayatılan gerçekle sonsuza kara yaşamak zorunda mıyız?. Tabi ki kesinlikle hayır. Ne zaman ki üzerimizdeki ölü toprağını söküp atarız, ve ne zaman ki önce piyonları ardından da bize dayatılanlara kafa tutmayı öğreniriz işte o zaman bu gidişata da “Dur” deme şansını ele geçiririz. Nereden mi başlamak lazım ?. Elbette vali konağından. Sağlıkla kalın…