Geçen ekonomi makalelerimden biri tetiklenip yoğunlaşan ekonomik bir yazı yazdım. Önemli olması, yayınlanacak son hayat pahalılığı endeksleriyle ayni zamanda direk insan maaşlarına yansıma sonuçlarıyla buluşmasından dolayı idi. Açıklanacak eflasyon son rakamla, hem askari ücretin durumu hem de çalışanın maaşlarına yansıtılacak altı aylık pahalalık ödeneği bakımından dikatle bekleniyordu. Bu konudaki yerleşen ve göz ardı edilen gerçekleri birlikte kısa makalede anlatmaya çalıştım. En önemli örnek, açıklanacak rakamı önemli kesim kesin olarak doğru kabullenmese de yine de sırf maaşa yansıyacağı için önemseyip beklediği paradoksu oluşudur.****
Hem Türkiye hem de K. Kıbrısta bu beklentiyle konuşmalar oldu. Tahminler yürütüldü. Tatlı duygusalık beklentileri de epey fazla vardı. Sonuçta beklenen açıklamalar nerede ise çakışan zamanda hem Türkiye hem de bizde açıklandı. Bir kesim eline makinesini alıp hesaplamaya başlarken, belirli kesim bunun kaçta kaçı askari ücrete etki edeceğini konuşurken, hayal kırıklıkları da oluyordu. Belirli kesim hemen peşinen açıklananın hayatla karşılığı olmadığı, kulanılan yönteme dahi uymadığını hemen itirazlaştırdı. Ama, deyişmeyecek gerçek, bu rakamlarla maaşlar belirlencekti. Önceki yazımda da belirtiğim gibi bu döngü çoktan yerleşti. Bile bile yanlışları dahi sırf alacak hehsabıyla toplumda kabul gördüğü sonucu çoktan oluştu. Aynen askari ücret gelişmeleri de buna eklendi.
Yeni gelişen uygulamayüğı da Erdoğan son dönemde uygulamaya koydu. Böylelikle belirli kesimde de devletin “lütfü ve cabası” algısını da oluşturup desteğe çevirdi. Neydi bu uygulama: Erdoğan genelikle son dönemlerde daha net şekilde açıklanan eflasyon rakamları resmen ısmarlama şekliyle oluyordu. Bununla ilk algı şu şekilde oluşuyordu: eflasyon düşüyor. İkicncisi de az verip durumu kurtarırken, devamında kendisi de açıklamayıp engelediği hayat pahalılığın bir kısmını da “kendisinin verdiği” algısını yaratarak, sadaka ekonomisinin de kültürünü oluşturuyordu. Hesap böyle, ama başkanımız lütfedip bize cebinden de verdi anlayışı karşılık buluyordu.
Bir başka yöndem de şu: hayat pahalılığı verilir, gereken algılar da gerçekleştirirken, konulan yeni vergielrle de aslında daha başlamadan alınan eflasyon desteği geri alınıyordu. Bunu da şurda yakaladık: çalışanın maaşı yükseltilen torba yasada ayni içerikte önemli vergi artışlarının da olmasıdır. Tabi, emek yanında emeklilere pek düşen de olmaması, parçalama kuralının kutsal bir fazı gibidir.
Alışılan bu döngü elbet tek ayaklı sürünce, üstüne yoksuluğu yönetme sadaka ekonomi şeklinde yürütülünce de insanların mücadele etme geleneğinin de kırılmasıyla adeta yeni bir yönetme şekli de ekonomide oturdu. Önceki yazımda da belirtiğim gibi, bu uygulamanın başlatılma sürecinde sendikaların bir kısmının uyarıları, şimdi yaşamda kanıtlanıyordu. Bir farkla, bu gerçekleri söyleyecek kuruluşun kalmaması. Daha da eşitsizlikler yaratırken, algı operasyonuyla bunun iyi olduğu kültürünün yerleşmesidir. Bir düşünün, açıklanan istatisdik ramkamlar oldukça kayıyor, daha artışı almadan vergilerle geri veriyorsunuz. Almanız gereken oranın bir kısmı size lütüf diye sadaka şeklinde verilmesine de alıştırılıyorsunuz. Böylelikle sendikaların pazarlık gücü sıfıra doğru kayarken, çalışanlar da iktidarların insafına brakılıyor. Zaten açıklanan hayayt pahalılığı rakamlarının yanlışlığı kabullenip doğrusu dahi tartışılmıyor. Hele hiç düşünmeden verilen şu veya bu şekildeki lütüf gibi para da olunca, işler tamam oluyor. Şu andaki en travmatik öteki gerçek, Türkiyenin askari ücret ve en düşük çalışan maaş taplosu K. Kıbrısı geçiyor olmasıdır. Bir de başarı diye yazılan eflasyonun gerilediği rakam ile başta bağımsız araştırma kuruluşlarınca da yalanlanan yaşam gerçekleri olmasıdır. Ama, Türkiye devleti çıkıp eflasyonun gerilediğini vurgulayacak bunu da savunacak ana akım medya da hazır oldadır.
B,r K. Kıbrıs ironisiyle de makaleği tamamlayım: düne dek örneğin istatisdtik dayresi müdürü yapan kişiler, ozaman da açıkladıkları eflasyon rakamlarının tartışılır olduğu halde, onlar bunun bize bilimselliğini savunuyorlardı. Ayni kişiler emekli olunaca hele de bir siyasi partide gelecek arayınca, bu defa günümüz açıklanan rakamların nedenli yanlış olduğunu anlatmak için medyalara çıkmalarıdır. Bilmem buna ne denir?