Genellikle bir kişi vatanseverliğini ne kadar çok ve ne kadar yüksek sesle ilan ederse, o kişinin sonunda en büyük sahtekâr çıkma olasılığının da o kadar yüksek olduğunu fark ettiniz mi?
Tanınmış aşırı milliyetçi bir milletvekilinin birinci sınıf araziler üzerindeki gizli askeri siperlerinden, yabancı işçileri acımasızca sömüren aşırı sağcı milliyetçilerin sahip olduğu şirketlere (aynı zamanda onlara karşı eylemlerde “onları denize atın” diye tezahürat yaparlar), önemli bir Türk yapımcıyla iş yapan düpedüz vatansever bir medya grubunun karlı iş anlaşmalarından, kara para aklamaya ve uluslararası düzeyde aranan dolandırıcılara altın pasaportlar verilmesine, kutsal rüşvetlere ve işgal bölgelerinde Kıbrıslı Rumlara ait malları yağmalayan büyük bir K/T müteahhit ile bağlantılı bir şirketin dobra bir federal çözüm karşıtı avukatın firması tarafından Kıbrıs’ta (söylenenlere göre yasal olarak) tescil edilmesine dair son ifşalara kadar, bu kişilerin vatanseverlik patlamalarının hararetiyle ikiyüzlülüklerinin boyutu arasındaki bağlantı, artık sıradan bir olgunun ötesine geçti – norm haline geliyor.
Bunu şahsen yaşamamış olmama rağmen vatanseverliğin gerçekten bir kişinin vatanıyla ilgili olduğu ve kişisel çıkar, kişisel ilerleme ve servet biriktirmekle ilgili olmadığı bir zamanın yaşanmış olabileceğini düşünüyorum. Elbette, gerekçesi her ne olursa olsun, nefret hala sizi içten içe tüketen ve teşvik edilmemesi gereken bir hastalıktır, ancak saf ideolojiden kaynaklanan ve sadece tamamen yanlış yönlendirilmiş bir vatan sevgisinin yön verdiği görüşleri nedeniyle aşağılanan, marjinalleştirilen, hatta işini, arkadaşlarını ve ilişkilerini dahi kaybedebilen milliyetçinin içinde de çarpık bir romantizm versiyonu vardır.
Buna karşılık, kendi çıkarları için, bundan gerçekten acı çekmiş (ve hala çekmekte olan) insanların ensesinden ucuz ve adi vatanseverlik satanlar için cehennemde ayrılan özel bir yer vardır. Çünkü bir ideolojiye sahip olan birini ayırt edebilir ve tamamen farklı düşünseniz bile onu kabul edebilirsiniz (“saygı” duyabilirsiniz yazmayacağım çünkü saygı tamamen farklı bir şeydir), ancak ekonomik çıkarı ülkesinin üzerinde tutan ve daha da kötüsü, onu geleneksel milli bir elbiseye büründürüp üzerine geçirerek kör ve cahillere “vatanseverlik” olarak sunan profesyonel vatansever, kendi annesinin bile istemediği bir kişidir (eğer onu da satmamışlarsa).
Üstelik düzenbazları kolayca fark edebilirsiniz. Küçük bir yerde yaşıyoruz ve hepimiz birbirimizi öyle veya böyle iyi tanıyoruz. Buna kanmaya hazır olanlara (ki sayıları oldukça fazlaydı) vatanseverlik, yabancı düşmanlığı ve Türk düşmanı milliyetçilik satarak kariyer yapan, zenginleşen veya güç kazanaları görebilirsiniz. Hızla yükselişlerine veya aşırı servet birikimlerine bir kez baktığınızda bile, statükoyu sürdürme isteğinin ardındaki nedeni hemen anlarsınız. Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunmasına karşı olanların hepsinin bu kategoriye girdiğini (bu yüzden dikkat çekenlerin “profesyoneller” olduğunu yazıyorum) veya arkamızdan sahte devletle iş yaptıklarını söylemiyoruz, ancak statükonun sonsuza kadar (kaçınılmaz bölünme veya ilhak gerçekleşene kadar) korunması için her şeyi yapmaktan çekinmeyen, her türlü çözüm planını, K/T’leri ve yeniden birleşme için mücadele eden K/R’ları şeytanlaştırmak için canla başla mücadele etmek, Attila’yla doğrudan iş yapmaktan daha düşük bir ahlaksızlık değildir. Yarım yüzyıldır masaya konulan her şeyi reddederken “adil, uygulanabilir ve işlevsel bir çözüm” diye feryat etmenin, “çözüm istemiyorum çünkü güzelliğimi bozar” demekten çok daha iyi duyulduğunu unutmayalım.
Ama artık öğrendik. Vatanseverlerin sesi, özellikle “en düşük teklif verenlere” parmak sallama eşliğinde, ne kadar yüksek çıkarsa, ikiyüzlülüğün seviyesi de o kadar fazla olur. Sonuçta, eli bal kavanozunda yakalanan her dolandırıcının ilk tepkisi “vatansever oldukları ve görüşleri başkalarını rahatsız ettiği için zulme uğradıkları” şekilde olur. Onlar kime hitap ettiklerini biliyorlar…