Geçtiğimiz hafta Litvanya’nın Vilnius şehrinde yapılan NATO zirvesinde Ukrayna beklediği üyelik sözünü koparamadı ama İsveç üyelik yolunda önemli bir eşiği geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliği konusunda TBMM’de onay sürecinin başlatılacağını açıklamasıyla NATO’nun son genişleme dalgası tamamlanmış olacak. TBMM’de bir son dakika sürprizi yaşanmazsa, İsveç’in üyeliği Baltık Denizi’ni adeta bir NATO gölüne dönüştürecek. 24 Şubat 2022’de Rusya, Ukrayna’ya işgale giriştiğinde gerek Baltık’ta gerekse Karadeniz’de bugün olduğundan çok daha güçlü durumdaydı. Hatta daha 2016 yılında Türkiye ziyareti öncesi Rus Genelkurmay Başkanı General Gerasimov, Karadeniz’in artık bir “NATO gölü” olmadığını müjdelemişti. “Nereden nereye?” diye sormadan edemiyor insan.
NATO’nun bundan sonraki genişlemesinin Batı Balkanlar’a odaklanacağı belli. Ukrayna ve Gürcistan gibi eski Sovyet coğrafyasından ülkelerin ise daha uzun süre beklemesi gerekebilir. Bunların üyeliği ancak NATO ve Rusya arasında yeni statüko tesis edildikten sonra gündeme gelecektir. Bu ise Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi sonuçlandırdıktan sonra gerçekleşebilecektir.
Bundan 15 ay önce Ukrayna’nın ne AB ne de NATO üyeliği hiç gerçekçi görünmüyordu. Ancak bugün Ukrayna, NATO üyeliğine tarihinde hiç olmadığı kadar yakın. Zirvede NATO güçlü bir taahhütte bulunmaktan kaçındı. Zaten savaş hali sürdüğü sürece üyelik mümkün değil. Ancak çatışma halinin sona ermesi ile bu konu yeniden gündeme gelecek. Bugünlerde Ukrayna’da silahların susup diplomasiye ne zaman ve hangi koşullarda sıra geleceği yoğun biçimde tartışılıyor. Olası bir ateşkes ya da barışın parametreleri üzerine neredeyse hemen her gün yeni bir analiz yayımlanıyor.
Rusya, Ukrayna’yı tamamen işgal edemedi ama çatışmayı mevcut yoğunlukta sürdürebilecek kaynaklara sahip. Tek fark, siyasi iradenin Prigojin isyanından hasarlı çıkmış olması. Putin’in Rusya’da istikrarın güvencesi olduğu varsayımı son isyan girişimiyle bayağı törpülendi. İç cephede yaşanan sorunların savaş üzerinde belirgin bir etkisi şimdilik gözlenmiyor. Putin’in sonsuza dek Rusya’ya katıldığını ilan ettiği bölgelerin bir bölümü hâlâ Rus birliklerinin denetiminde. Bir kısmının son karşı taarruz neticesi Ukrayna tarafından işgalden kurtarılması olası.
Ukrayna’nın NATO üyelerinden talep ettiği silah ve teçhizatın büyük bölümü teslim edilmiş olmasına rağmen, karşı taarruz etkileyici bir ilerleme kaydedemedi. Buraları savunan Rus birlikleri hem savaştaki başarısızlıklarından dersler çıkarıp önlemler aldılar hem de mevzilerini iyi tahkim ettiler. Özellikle seferberlik sayesinde cephedeki asker sayısının artmasıyla Ruslar derinlikte savunma yapma imkânına da kavuştular. Batılı gözlemcilerin önemli bir kısmı, Rusya’nın 2014’de işgal ettiği Ukrayna topraklarının karşı saldırıyla geri alınabileceğine ikna olmuş değil. Ukraynalılar ise bu konuda hâlâ iyimserler. Daha da ötesi iddialılar.
Savaşın nasıl biteceğine ilişkin farklı senaryolar tartışılıyor. Kimilerine göre Ukrayna taarruzunun en azından 24 Şubat 2022 öncesi duruma dönüş (status quo ante) ile sonuçlanması diplomatik müzakereler için asgari şartları sağlayabilir. Gerçi bu konuda son sözün Ukraynalılar tarafından söyleneceği sıklıkla yineleniyor. Ancak yapılan onca yardıma rağmen Ukraynalıların Kırım’ın geri alınması gibi iddialı askeri hedefleri elde edemeyeceğinin ortaya çıkması durumunda, Kiev’in müttefiklerinin telkinlerine daha ılımlı yaklaşacağı düşünülebilir. Öte yandan NATO’nun Ukrayna’ya aktardığı silah ve mühimmat, üye ülkelerin kendi harp stoklarından çıkıyor. NATO üyelerinin mevcut üretim kapasiteleri bu stokları kısa sürede ikmal etmeye yeterli değil. Vilnius zirve sonuç bildirisinde silah ve savunma sanayi konusuna alışılmadık uzunlukta yer verilmesi ilginç. Sonuç bildirisinin 30 ve 36. paragraflarının bu konuya ayrılmış olması, doğrudan doğruya Ukrayna Savaşı’nın etkisi olarak görülebilir.
Geçen ayki başarısız isyan girişimi sonrası Putin (ya da halefi) er ya da geç dikkatini içeriye yöneltmek zorunda kalacaktır. İçeriyle bu denli meşgul olmak zorunda kalacak bir Rusya’nın da 24 Şubat 2022 öncesi statükoyu güvenceye alacak bir barışa yanaşması olasıdır. İşte böyle bir barış sonrası Ukrayna’nın NATO üyeliği değerlendirilebilecektir. Survival’in çevrimiçi sürümünde yer alan, “Bir Savaş Nasıl Bitirilir: Tarihten Bazı Dersler” başlıklı yazısında Francois Heisebourg, Ukrayna’nın NATO üyeliği için Adenaur Seçeneği’ni ortaya atıyor.
1954’de Almanya’nın (daha doğrusu Batı Almanya’nın) NATO üyesi olmasının, Adenaur’in Almanya’yı yeniden birleştirmek için güce başvurmama taahhüdü vermesiyle mümkün olduğunu anımsatan Heisebourg, Rusya’nın denetimindeki Kırım ve Donbas’ın ilhakının asla tanınmayacağını ancak fiili durumun Ukrayna’nın NATO’ya girmesine engel olmayacağını belirtiyor. Heisebourg, Kiev’in NATO üyesi olduktan sonra buraları zorla geri almaya teşebbüs etmeyeceği taahhüdü vermesiyle hem Ukrayna’nın NATO güvencesine kavuşabileceğini hem de NATO-Rusya çatışmasının önüne geçilebileceği düşüncesinde. Almanlar, ülkelerinin yeniden birleşmesi için 45 yıl beklemek zorunda kaldılar. Ukraynalılar aynı “stratejik sabrı” gösterebilir mi orası meçhul.
Bu arada NATO Ukrayna’ya silah yığmaya devam edecek. Türkiye de Fırtına obüsleriyle bu kervana katılıyor. Son partideki yardımların da etkisiyle Ukrayna taarruzu gelecek ay momentum kazanabilir. Bu momentum, Rusları işgal ettikleri yerlerden söküp atmaya ve barışı Ukraynalıların şartlarında tesis etmeye yetecek mi? Yoksa 24 Şubat 2022 öncesi hatlara geri dönüşle mi sönümlenecek hep birlikte göreceğiz. Sonbahara doğru diplomasi seçeneği güçlenirse şaşırmayalım.