Son dönemde özellikle başta Annan planı konusunda sık sık uyarılar yaptım. Annan planı gibi önemli dönemleri yeniden konuşmamız gerektiğini ısrarla gerek kişisel sohbetlerde gerek se katıldığım etkinliklerde tekrar tekrar vurguladım. Öyle ya her konuşma resmi veya muhalif durumlarda, olayları daha bir silikleştirip, resmi ideolojik kullanımda konuşma sürecine çoktan geçtik. Tekrar tekrar uyardım. Doğrusu karşılık da almadım. Gördüğüm, sildirtilenlerle artık resmi ideolojik kullanıma hazır olmaya çoktan geldik. Şimdi, son Erdoğan açıklamalarıyla, anladım ki haklıyım. Öyle haklı ki Erdoğan net konuşmamasına ve arada kulanım esneklikle vurguladığı kelimeleri, hemen kapmaya ve şemdiki şekliyle Annan planına dalmaya hazır “barışçılarımız” sevinmeğe başladı. Demek ki son dönem uyarılarım oldukça haklı olduğumun somut kanıtlarıdır.
Tekrar edecem: K. Kıbrısta kendine ielrici, aydın veya dürüst diyen insanların günümüzde gelinen aşama nedeniyle, bazı yaşanan gerçekleri konuşmaları şart. Aksi taktirde kulanıma hazır ne yazık apltallar olarak yeniden yerini alacaklar. Erdoğan bir açıklama yapar. Hemen dileyen dilediği gibi alıp kulanmaya başladı. Tıpkı seçim sonrası söylemediği halde birkaç kelime fetişizimle demokrasi bekleyenler gibi! Elbet Erdoğanın “Annan planında yaptığımız” gibi cümlesini de sanki yapılanların doğruymuş gibi vurgusuna kanılması gibi. Halbuki Annan planında daraltılıp evet hayırla süsletilen sonuçla olayın özünün bu olmadığı çoktan kanıtlandı. Gerçekten, annan planı döneminde Türkiyenin davranışlarının doğru olduğunu söyleyenlere kısa birkaç olgun hatırlatalım. Daha doğrusu konulmayan, ama planın sürecinde bizi direk etkeleyen bazı olguları belirtelim.
Kopenhak sürecindeki ve figür Tahsin bey durumunu hatırlayın. Sonuçta Kıbrıs cumhuriyeti AB üyesi olurken, K. Kıbrıs daha plan oya sürülmeden ada resmen ikili karektisliği ile AB içinde böldürtüldü. Yine gelelim plan oylama süreci kısa zamann öncesine: Türkiye telaşa girip de Moskova olmak üzere yaptığı ziyaretlerin nednei neydi? Akel tüm eleştirilerine rağmen “uygulanması için güvence veririmisiniz” sorusu sonrası Türkiyenin hamleleri ve alınan başta Rusya ve İngiltere tutumlarını kaçımız konuştu. Sadece bu iki olgu dâhin ezber klasik konuşmaları bozyama yetiyor. Hele sık sık kulanılan “AB rumları aldı ve bizi dışarda braktı” konusunu dahi doğrusuyla konuşmadığımız da kesin.
Son bir noktayı daha belirtelim: plan sonrası yapılan dörtlü toplantıda rumlar ne istdi ve başta Mehmedali bey ne dedi? Bunu açıklama yerine, baş CTP liderlerinden biri önce telefon numarasını dahi bilmiyorum yalanını sıktı. Gerçek ortaya çıkınca da “yalanı, CTP ği kurtarmak için söyledim” tarihi sözlerini söyledi.
Bu sadece birkaç konudaki ek açıklamam la Erdoğanın Annan planında yaptığımız gibi laflarını yanyana koyunca, hala tutumların doğru olduğu düşüncesiyle davranmanın kıymeti ne?
****
Ufak bir başka uyarı: yaşlılarla alakalı eylem yapıldı. Yaşlılar haklarıyla ilgilenen örgüt iki makam arasında yürüyüp talepleri ni sundu. Yaşanan doğru gerçekleri de duyurmaya uğraştı. Fakat, ben yine bazı uyardığım yazılara dayalı bazı hatırlatmalar yapmaktan da geri kalmıyorum. Burada örgütü eleştirmek amacım hiç yok. Zamanında tutum takınmayan ve rol alan siyasal kesimleri de hatırlatma hedefinde olduğumu belirtmek niyetindeğim.
Kısa zaman önce medyada da çıkan habere bakın: Sosyal Hizmetler dayresi TC kontroluna verildi. Hat da “neden müdür atanmaıyıor” soruları sorulurken bu gerçekliğe dokunan da olmadı. Biraz daha geriye gidecem. Daha Devlet Emlak dayresinde çalışıyordum. Deyerli bir arkadaşla sohbet ederken, Çalışma dayresinden bir telefon geldi. Heycanlı müsteşar sesini hemen tanıdım. Müsteşar ısrarla, “hızla Laptadaki huzur evi ile ilgili” mukavelenin hazırlanmasını söylüyordu. Kızılaya devredilecekti. Duyulan tepki üzerine, Gürleyen Cafer bey de imdada yetişti. Yaşlılar evinin devredilecek yeri yerine daha moderin bir bina yapacaktı!
Gelelim genel benim ısrarla hatırlatığım gerçeğe: Seksenlerden beri arada yazdığım yazılarla Neoliebraleşme nedeniyle kamusal hismet kurumlarının özeleşmesi nedeniyle ilerde bunun acısının çok olacağını uyardım. Bu yapılardan birinin de yaşlılar alanında olacağını da sıralıyordum. Neoliebraleşme ile kamusal alanların özelleştirilip rantlaşıp metalaştırılması sonucu bu hizmetlerin de müşterileşip parayla satılacağını uzun yıllardır yazdım. Şimdi bazıları sanki bunlar olmamış gibi davraıyor. Hele de ikibin başlarındaki Dünya bankası plannıyla Türkmenlerin başta olmak üzere bakıcılıkla buraya getirilmeleri de herkese kamusal yaşlılar haklarını da kafalarından sildirtildi
*****
Son ufak bir uyarı: sağlıta hesapta kamusaldı. Ayni zamanda da refakatçilikte. Oysa başta hastahane çalışanları, özelikle ve önceleri Türkmenleri kulanıp hastahanede refakatçiliği paraya çevirdiler. Onlar da rantını alıyordu. Ozamanın Diyabet derneği başkanı Caner Arca da konunun tehlikeli haline dikat çekti. Şimdi bazı hastahaneğe düşenler, refakatçilere verilen asronomik rakamları şikayet ediyor. Örgütlenen Türkmenler ve öteki kulanan refakatçiler ise kendi adına rantı almaya başladı. Kaybeden başta Hemşireler dahi şimdi şikâyetçi. Oysa başlangıç çok tatlı para getiriyordu.
****
Kısaca: hep uyardık. Birikimim ve bilimsel bütünleşme ile deneyimlerimi sundum. Gelecek örnekleri yaşayanları da bilerek belirtim. Her kesim işine göre geleni aldı. Eksik veya yalan tatlı olduğu kadar etkili oldu. Annan planı siyasal, yaşlılar hikayesi de kamusal hak konusunda nerden nereye gelmemizin de resmidir. Yeri geldiği için ve gündemleşme noktasında yeniden hatırlatım. Tabi ki alacağım deyil dıştalanma gerçeğimi de belirtmeden yazıyı bitirmeyecem.