Tarihsel değişim dönemleri bir süreç işidir…
Gerçek bir araştırmacı, akademisyen ya da sadece meraklı bir birey sadece sonuçlar ile ilgili konuşmaz.
1974’ün , 1983’ün ya da 2004’ü o gün ortaya çıkmış gibi davranmaz. 20 Temmuz 1974 ya da 15 Kasım 1983 bir sonuçtur… Belirli süreçlerin sonuçları…
Kıbrıslı Türklerin yakın tarihindeki kırılmaların sonuçları ise ağır olmuştur.
Bana göre 1974, 1983 ve 2004 Annan Planı süreci 74 sonrası düzenle problemi olan solu ve düşünen insanları da bir o yana, bir bu yana savurmuştur.
1974 ve 1983 başka bir yazının konusu olmakla birlikte bu yazıda Annan Planı süreci üzerinde olacaktır.
Kıbrıslı Türk düşünsel yapısının zarar gördüğü, erozyona uğradığı, içerisinden sol değerlerin, sistemsel tespitlerin, emperyalizm ve kapitalizm eleştirilerinin yerini “aktivizme”, “fonlanan sivil toplumculuğa”, “liberal entelektüellere” teslim edilen bir dönem…
Sistem karşıtlığının yerini BM ve AB değerlerinin aldığı,
kendi benliğini gerçekleştirmiş ya da birey olmuş batılıların dertlerinin toplumun gündemine “bağımsız” STK’ler ile getirildiği,
Sınıf yerine kimliğin, emek-sermaye ya da sınıfsal çelişkilerin yerine, insan hakları ihlalleri bağlamında bir bakışın yansıtıldığı,
Solun geçmişte mücadele içerisinde kendiliğinden yetiştirdiği aydınların yerini “fonlarla desteklenen” aydınların aldığı bir dönem olarak karşımıza çıkmıştır. Akademisyeni de dahil, bulunduğu toplumdan kopuk, dışarıdan beslenen ve bu toplumun sorunlarıyla uzaktan yakından alakası olmayan bir aydın sınıfı ortaya çıkarılmıştır.
Bir diğer sonuç olarak da , parti, örgütlenme, eylem gibi kavramların toplumdaki gençler tarafından kötü ve uzak durulması gereken şeyler olarak görülmesi parti içinde fonlanan “aydınlarımızı” ve değişim iddiasında bulunan kurumlarımızın toptan bir etkisizleşme noktasına getirilmesidir…
AB ya da Türkiye kurumlarından fonlanan aydın “Ne ile ilgili konuşmaması gerektiğini” bildiğinden sistemin oto-kontrol mekanizması doğallığında işlemektedir..
2023 yılında Kıbrıslı Türklerin edebiyatı, sanatı, tarihi , felsefesi AB ve Türkiye tarafından müdahale edilen, AB tarafından finanse ediiyorsa Batı’lı tarzda, mevcut Türkiye hükümeti kurumları vasıtasıyla bir iş yapılıyorsa ise Türk-İslam sentezi üzerinden anlatılmaktadır.
Egemenler; ideolojiyi, kültürü ve sanatı önemseyip fonlar. Çünkü kültür-sanat aktiviteleri ideoloji yeniden üretir. Kıbrıslı Türkler kendi kültür-sanatını, felsefesini ve tarihini bu tür etkilerden ve fonlanmış aydınlardan arındırmak zorundadır. Aksi hep kaybetmektir.