yazılariktibasDiyanet bir kar küreyici - Nuray Sancar

Diyanet bir kar küreyici – Nuray Sancar

Orjinal yazının kaynağıevrensel.net
diğer yazılar:

Diyanet geçtiğimiz günlerde iki atak yaptı; biri Kobanê davasına müdahil olma talebinde bulunması, diğeri de mesai saatlerinin ve ders programlarının cuma namazına göre düzenlenmesi. Vaktiyle dinin devlet eliyle kontrolü amacıyla kurulan Cumhuriyet’in kurucu kadrolarına özgü laikliğin, günümüzde adım adım tasfiye edilmesinin yeni bir evresine geçildiğini gösteriyor bu cüret. İktidar politikalarına daimi destek veren Diyanet, hukukun ve toplumsal ilişkilerin dine göre düzenlenmesindeki rolüyle ilgili nüfuzunu daha şiddetlendirmiş oldu.

Bir parça geriye doğru gidelim: 2018’de Cumhurbaşkanlığı Kültür Politikaları Kurumuna Erdoğan tarafından atanan Alev Alatlı bizzat Cumhurbaşkanının da bulunduğu Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nde bir konuşma yapmış, 2015’te Yeni Şafak’ta bu konuşmanın içeriğini derinleştirmek için Ayşe Böhürler’e söyleşi vermiş ayrıca çeşitli yerlere aynı temada yazılar yazmıştı. Özetle şöyle diyordu: Her yasal hak helal değildir. Haklı olma durumu yasalara bırakılamaz. Aslolan hakkın helal edilmesi olmalıdır, olamaz… İnsanoğlunun her kabulünde, her hükmünde gri bir alan vardır, teferruat denemeyecek bir gri alan. Hakimlerin formal, resmi hukukun siyah-beyaz kurallarını aşarak, dünyayı yöneten siyah beyaz düşünce sorgulanmalıdır.

2015’te yine CB ile içlerinde Hilal Kaplan’ın da bulunduğu küçük bir grubun yaptığı toplantının kaydı basına düşmüştü. Orada Mustafa Varank, Fethullah Gülen cemaatinin Türksat’taki kanalının kaldırılmasını teklif ettiğinde Kaplan, ‘Katılıyorum çok merhametli gidiliyor’ ifadesini kullandı.

Demek ki Diyanetin Kobanê davasına müdahil olma talebinde bulunmasını mümkün kılan hazır zihniyet kalıbı çoktan oluştu. Fiiliyatta torba yasalar, ihtiyaca binaen çıkarılan kanun ve kararnameler, her yeni adımda genişletilen bir ‘gri alan’a doluşturulan yapboz tek adam kararlarıyla dolduruldu. Ülke bir kanun devleti olmaktan çoktan çıktı. Ticari kuruluşlara helal sertifikası dağıtmak için yine yakın bir tarihte kısaltması HAK olan Helal Akreditasyon Kurumu ticaretten turizme, gıdadan sağlığa kadar her alanı dini usullerin takibi ve tatbiki amacıyla kuruldu. Helal muayene bile konuşulmaya başlandı. Kuralları olan Alatlı’nın deyimiyle Newton’cu ‘siyah beyaz’ dünyanın içine bir kama gibi sokulan ve açtığı yarığı derinleştiren yeşil ‘kıymet hükümleri’ daha önce dokunma mesafesinde olmayan alanlara da sirayet ediyor şimdi.

Kobanê davası bu bakımdan bir tatbikattır. Zaten devlet adına açılmış bir davaya, ‘sivil toplum’ süsüyle, helal hükme yol açan bir kar küreyici olarak dahil oluyor. Davaya kanunun değil eski ‘göze göz’ içtihadının yön vermesini istiyor.

Dini düsturunu kanuna şirk koşan böyle bir hamle suç, suçlu, yargı, yasa ile ilgili kaç yüz yıllık evrensel hükümleri de itekleyerek zaten yapılandırılmış o gri alanı devlet için genişletecek. İktidarın müstakbel anayasasına da fiili zemin hazırlayacak.

Diyanetin cuma günü projesine gelince. Bununla da toplumsal ilişkilerin, kutsal bir gün ekseninde düzenlenmek istendiği bellidir ama sadece bu değildir. Çünkü Diyanet Türkiye kapitalizminin emek sömürüsünde kat etmekte olduğu yolda sermayenin çıkarlarını gözetiyor. Bu her zaman böyleydi ne var ki çalışma saatleri düzenindeki istikrarsızlık, özelleştirmeler, mal varlıklarının satışı, araziye el koymalar gibi, ancak AKP hukukuna uygun günümüzdeki tablo içinde halktan alıp sermayenin kasasına aktarmayı önceleyen düzenin kolonlarından biri haline geldi.

Geçen yirmi yıl içinde esnek çalışma, mesai saatlerinin belirsizleşmesi, zorunlu mesailer, ek mesailer, taşeron sistemi, çağrı üzerine çalışma, evden çalışma gibi, bir mekana ve zamana sığdırılamayan, merdiven altı işletmelerde mesai saatlerinin ölümüne uzaması gibi çalıştırma yöntemlerinin aşırı yoksullaşmayı kangren haline dönüştürdü.

Açıkçası sekiz saatlik düzenli mesainin yürürlükten büyük ölçüde kalkması, üzerine tüy dikilecek söylemlere de ortam hazırladı. Cuma talebi de esnekleştirmenin İslami sonucudur. Öte yandan yükselen enflasyonun, hayat pahalılığı ve yoksulluğun, buna bağlı barınma krizi ve eğitim sorunlarla birlikte, ortak bir din kardeşliği ekseninde patron-işçi, devlet-memur arasında yürütülen sınıf uzlaşması aşındıkça Diyanet durumdan vazife çıkarıyor: Dini bağları yeniden güçlendirmek. Faize Nas, eşitsizliğe fıtrat gerekçelerinde olduğu gibi sömürünün çeşitli biçimlerine gerekçeler bulmak, derinleştirmek.

Olay büyük ölçüde bundan ibarettir.

Diyanet inananların ölümüne çalıştırılmasına, hayat pahalılığına karşı hiçbir şey söyleyemiyor. Akbelen’de soygun tekeliyle karşı karşıya gelmiyor. Çünkü bu yasal olmasa bile helal! Ders programlarının cuma namazlarına göre ayarlanmasını isterken velilerden istenen harçların 40 bin-60 bin liraya çıkarılması ve böylece devlet okullarına özel okul muamelesi çekilmesi hakkında da ağzını bantlıyor; yasal değil ama yine helal. Hafta içinde üç iş cinayetinde işçilerin hayatlarını kaybetmesi üzerine iş güvenliğinin sağlanması konusunda fetva da vermiyor. O da takdiriilahi. Çoğu tarikat kurumlarında gerçekleşen çocuk istismarına laf söylemiyor.

Fetva vermesin zaten. Soygun düzeninin dünyevi işlerinden burnunu çekmesi yeter ve şarttır. Bu yetmez laiklik mücadelesi kâr ve rant düzenine karşı siyasi, iktisadi, hukuki çok yönlü bir mücadeledir artık.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
325AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin