Planlanan yeniden oluşturma hamleleri, yoluna devam ediyor. Bu alanlardan önemli olanlardan biri de eğitimdir. Eğitimin, ayni zamanda “nasıl insan” sorusuna da yanıt olmaktadır. Gelecek insan profili ile düşünce modelinin atıldığı önemli kurumsal temel, eğitimden geçmektedir. K. Kıbrıs zaten ilgili deneyimleri hep yaşadı. Her alanda Türkiyedeki siyasal kurumsallaşma veya kuralsızlaşmanın adeta yerine göre aynası, yerine göre deneme tahtası veya arka bahçe şekliyle yaşadı ve yaşamaya devam etmektedir. Son Türkiyede yaşanan ve devlet içi çatışmalarla yol alıp yeni rejim oluşma şekli, aynen K. Kıbrısta da yaşandı. İşbirlikçi olma gerçeği ve teslimiyetle talimatlaşma anlayışı, birçok durum adeta farkında olmadan gelip yerleşti. Bazen “tutmaz” denilenlerin de nasıl tutuğunu hele de çıkar olunca koşarak yapıldığı da kanıtlarla dolu yaşamın ta kendisidir.
Bir ülkenin denetiminde ve geleceğin oluşturulmasında eğitmin yeri tartışılmaz. Hangi sistemi uygulamak isterseniz, geleceğin kitlesel hegemonyağı kurma amacınız arsa, bunun en güzel oluşturulacak alan, eğitimdir. Bunun salt okul ile deyil yan etkenlerle de taşlandırıp idolojik aygıt olarak kurumsallaştırılır. En son olarak direk öğreti kitaplarındaki deyişimler gündeme geldi. Üstelik pek söylenmek istenmese de bunun Ankarada hazırlandığı da kesin. Ahlaksız olan, ilgili kitapları önceden hazırlayan akademisyenlere haber dahi vermeden, eserlerde deyişim yapılmasıdır. Elbet, makamcı çıkıp da kendilerinin yaptığını söyleyip, doğacak tepkilerin kendiyle sımırlı kalıp koltuğu korumaya girişmesi gerekirdi. Oda bunu yaptı. Muhalefet ise cılız sesle yine atresi deyil de “hükümet” deyip oda sistemin önemli imajıyla gerçeği örtmeğe devam etmektedir. Fakat net olan: yarının K. Kıbrısının insanının nasıl düşünüldüğü idolojik formasyonu kendi kendini de itiraf etmektedir..
Belirtiğim gibi: her alanda olduğu gibi, eğitimde de bu girişim yeni deyildir. Üstelik oldukça yan kollarla da kabarık birkim oluşturulmaya da çoktan başlandı. Öğrencileri kamplara getirip, orada gezme adıyla belirli düşüncelerin yerleştirilmesi, kuran kursları, bazı ilahiyat tutumlar ve niceleri çoktan uygulandı. Bunlar adeta teşvik ve çıkarcılıkla birlikte genişledi. Kuran kursuna gidene bisiklet verme bunlardan biriydi. Ders kitapları üzerinden de oynamaların olmaya başladığını sağır sultan dahi duydu. Elbet, bu girişimler olurken, burada vakıflardan din işleri dayresine, ilahiyat kolejinden kuran kuşuna dek birçok yan alanla eğitim adeta kuşatıldı. Teşvik adıyla katılana hediyeler veya gezilere getirme de cezvedici davranışlar oldu. Tüm bu gelişmelerle oluşan durumlara pek de ses çıkarılmadı. Çıkaranları da kimisi siyasal kimisi de sağlanan çıkarı engeleme adına menfaatliler cepesi oluştu.
Eğitim üzerinden de süren bu duruma elbet karşı çıktılar. Öğretmenler sendikaları bu alanda tepkiler koydu. Uyarılar yaptı. Hat da ilk okullardaki kuran kursları basıldı. AYleleri çocuklarını kampa gönderirken dikat etmelerini, hat da göndermemelerini dahi açıkladılar. Fakat, ahali “nasıl olsa tutmaz, ne olacak canım” gibi küçümseme duruşla karşılandı. Bazı politikacıların ise konuyu sapturma adına açıklamaları ise tarihi teslimiyetin çoktan başladığını da gösterdi: “ha kuran kursu ha pinpon maçı” dendi. Öylesi kıyasla koltukta devamlılık umuldu. Ama bu lafı diyene de koltuk kalmadı.
Tüm bu gelişmeler karşısında parlementer muhalefet ise sadece Hükümet deyip çakıldı. Oysa herkes bu işlerin koordinasyonunu ve Ankarada belirlendiğini bilmesine rağmen işi sadece hükümetle sınırladı. Çü nkü geçişte ne yazık ayni durumu şimdi muhalefet olanlar da yaptı. İlahiyat kolejinden kuran kurslarına veya kitapların deyiştirilmesinden kamplardaki siyasal tutumlar şimdiki olay deyildir.
Önemli konu olan kitaplarla oynanıp adeta gericilik imgelerinin bilgi diye konması, basit olay deyildir. Fakat, artık tıpkı Türkiyedeki gibi böylesi gelişmelerde gereken direnç yok. Konuyla alakalı uyaran sendikalar ise bir anlamda yorgun gibidir. Çünkü en ufak uyarılarında dahi destek yerine “yine mi sendikalar” diye önemli kamuoyuyla da boğuşmak zorunda kaldı. Hele takkeci gazetecilerin sendikal saldırıları ayuka çıktı. Onun için gericiliğe karşı duruş veya sorunları Türkiye ekseninden ele alma tepkisel duruş oldukça zayıf. Şimdi bazı veliler eylem yapacaklar. Bakalım katılım ne olacak. Ama net olan, karar Nazım Beyin elinde deyil. Üstelik Nazım bey hem koltuğu hem de öteki bazı durumlar sonucu pek de Türkiyeğe olmaz diyecek durumda deyildir.
Tüm bu gerçeklik, eğitimdeki hamlelerin peşpeşe geldiği durumu yansıtmasıdır. Onca gerçeğe rağmen kaçış refleksi ile statikleşen düşünce esirliğinde karabasan gibi karanlıkda yoluna devam edilmektedir. Olayın gericileşme siyasal bakışından yoksun, Türkiyede olanlardan bağımsız da ele alındık.ça muhalefetin anlamı da sıfır derecesine dek gelinmesiyle de karşılaşılacak. Bakalım laiklik ve çağdaşlık diyenlerin eylemsel potansiyelleri nereye dek gidip hedefe odaklanacak? Bu koşul geriletme durumunu da bize gösterecektir. Kesin olan, K. Kıbrısta da tıpkı Türkiyedeki gibi orta çağ karanlığına doğru ilerlendiğidir.