Pile, 1974’ten beri BM gözetiminde, Türk ve Rumların beraber yaşadığı bir köy. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nda belirtildiği gibi iki resmi dili var, Türkçe ve Rumca konuşuluyor ve bu da günlük hayat pratiklerini kolaylaştıran bir etken. Köyün, Pileli Türk ve Pileli Rumlar için iki ayrı muhtarlığı, iki ayrı okulu, kendilerine ait kahvehaneleri ve ibadethaneleri var. Özel statüsü olan bir yer. NATO üslerinin konuşlandığı, ikiye bölünmüş ve bir tarafı AB ülkesiyken diğer tarafında kimsenin resmi olarak tanımadığı bir devletin hüküm sürdüğü adada huzurlu bir yaşamdan bahsetmenin genel olarak absürtlüğü ortadaysa da Pile’de yaşam yıllardır beraberce sürüyor.
NATO ülkelerinin, Orta Doğu ve Akdeniz bölgesindeki askeri ve siyasi çıkarları, Kıbrıs’ın fiziki ve manevi bütünlüğü önünde her zaman engel teşkil etti. Dolayısıyla, o yer iki toplumun yıllardır birlikte yaşadığı Pile bile olsa, Kıbrıs halkı her an diken üstünde ve tedirgin bir ruh hali içinde.
***
Türkiye basını ne zaman yüzünü Kıbrıs’a çevirse, ana temanın milliyetçilik olması kaçınılmaz; çünkü 74’den sonra gerçekleştirilen askeri müdahalenin sonrasında, başka bir ülke toprağında, devlet inşa ederek kendine kalıcılık sağlayan Türkiye için milliyetçilik ekmek gibi, su gibi, sürdürülmesi elzem. Adanın bölünme sürecinde de faşizan uçlara çekilen dini ve milli duygular görevini ustaca yerine getirmişti. Pile köyündeki yol çalışmasının KKTC yönetimi ve BM arasında bir çatışmaya dönüşmesinin Türkiye’deki yansıması da beklendiği gibi oldu, manşetler atıldı. “Rum yönetiminin kışkırttığı küstah BM’ye dozerle yanıt”, “Sözde barış gücüne gereken yanıt verildi”, “Küstah BM’yi KKTC süpürdü”, “KKTC’den BM’ye yol ayarı”, “BM Kıbrıs’ta kaşınıyor”. Bu dilin, uluslararası meselelerin barışçıl çözümüne destek olduğu söylenemez elbette.
***
Kâğıt üzerinde ayrı bir devlet olan KKTC’nin uluslararası bir tanınırlığı olmadığı için, ada halkını doğrudan ilgilendirilen konularda hep ‘diğerlerinin’ konuştuğunu görüyoruz. Pile’de, BM gözetimi altındaki ara bölgede yol çalışması başlatan KKTC hükümetinin gerginlik yaratan tavrı uluslararası alanda ‘benzeri görülmemiş bir tepki’ olarak değerlendirildi. Bu çatışmacı ve tehditkâr politikaların neden olduğu siyasi çözümsüzlük ve kilitlenmeden hep zararlı çıkan; ekonomik, sosyal ve kültürel olarak iyice kabuğuna çekilip yalnızlaşan koca bir halk var ortada. Ve ne hazindir ki, durum değerlendirmesi yapmak için Türkiye televizyonlarına bağlanan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar Kıbrıslıları, ‘biz milliyetçiler ve malum çevre’ olarak ikiye ayrılıyor. Tatar’a bölünmüş bir adanın siyasetçisi olmak yetmemiş gibi, bir de toplumu kendi içinde ötekileştiriyor. Bölge insanın taleplerine kulak vermek, yol ihtiyacını karşılamak şüphesiz gereklidir. Ancak bunun için diplomatik kanalların nasıl tüketildiği, çatışmalı ortamın neden yeniden harlandığı izaha fazlasıyla muhtaç bir durum.
***
Adada son günlerde yaşanan bazı provokatif olaylar da oldukça dikkat çekici. Kuzeydeki Karpaz bölgesinde yer alan Apostolos Andreas Manastırı’na mescit yapılması fikri tartışma yaratmış ve Vakıflar İdaresi’nin bu konuda kilisenin şikayetçi olmadığını söylemesine karşın, beyan Ortodoks Kilisesi tarafında yalanlanmıştı. Çalışmalar durduruldu. Yine aynı kilisede bir şahsın papazın yanına giderek Kelime-i Şehadet getirdiği videoyu sosyal medyada paylaşması tepkiyle karşılandı. Kıbrıs’ın önemli ibadet yerlerinden biri olarak görülen kilisenin adının geçtiği bu son iki olay da dini özgürlükler bağlamında halkı tedirgin etmiş ve toplumsal huzura yönelik birer tehdit olarak değerlendirilmişti. Pile’deki gerginlik sebebiyle dünyanın gözü yine Kıbrıs’a çevrildi. Kıbrıs meselesi, Türkiye’sinden NATO’suna, BM’sinden Çin’ine kadar karışanı bol bir konu. Bir tek Kıbrıslı Türk’ün halini, ihtiyacını soran yok, ki o da zaten apaçık ortada. Ama sürekli görmezden geliniyor. Bu çoklu işgal ve kuşatma altında bir yandan dilini, kimliğini, kültürünü, inancını korumaya çalışan, diğer yandan dünyada tanınmayan bir devletin yurttaşları olarak yüz yüze kaldıkları sosyal ve ekonomik zorluklarla boğuşan ada halkı için, siyasilerin her çatışmalı söylemi, tribünlere oynayan her kahramanlık gösterisi, daha fazla yalnızlık demek sadece.