Genelikle gerçeklerden kaçış, önemli bir kültürleşmedir. Fakat, yeri gelip de kaçınılanla karşılaşma ve onu imkara devam düşüncesine gelince de kimi kuramlardan medet umulur. Koyduğum başlık, ilgili tutumun güncel sonucudur. Sabahleyin şöylesine yerel medyayı izlemeğe çalışırken, sanal medya mesajlarıyla başlayıp, kimi sunucununda sarıldığı bazı düşünceler olunca, alakalı makalenin de kafamda şekillenmesine neden oldu. Şekilenme olunca da kısa bir hayat gezintisiyle de kısa olanakta mümkün olduğu kadar, kimilerine de dokunarak olaya odaklanma zorunluluğuna geldim.
Son günlerde iyice artan bir garip sığıntı savunusu gelişti: “biz geçişte mücadele dederken, bugünelr için mi bedel ödedik” benzeri eleştirisel sorgularla karşılaşıyorum. Doğrusunu hemen söyleyim: öyle parmak arkasında saklanma veya sis perdesi koyup algı oprasyonu yapmaya hiç yönelmeyecem. Doğrudur, kişisel olarak bu düşüncede olmasanız da geçmişte yapılan mücadelenin sonuçları günümüzde yansımaktadır. Havadan falan inmedi. Kaçış kendini imkar kadardır. Savaşlar oldu, ölenler de mutlaka mezarları doldurdu. Ama, tüm olan katliyam veya çekilen çilelerin de bir siyasal hehdefi vardı. Bunu tepede piyade tutan veya esir düşen değil, örgütsel olarak siyasal belirleyici konumda olanlar belirliyordu. Hele de Yetnişdört sonrası buna ganimet tipi bölüşüm ve yandaşlama paylaşımla da taşlanınca, konunun günümüze geliş yolları da daha net olarak anlaşılması gerekir.
Ta çocukluğumdan hep büyüklerimden dinliyordum: “Türkiye gelecek ve bizi kurtaracak” dneiliyordu. Aslında bu gizli de deyildi. Siyasal tüm davranışlarda öncelikle Türkiyenin Kıbrıs sorununa müdahale edilmesiyle İngiltere politikasıyla başlanıp, peşinden taksim tezi geliştirildi. Sonra Türkiyenin müdahalesi için hep olanaklar zorlandı. Sonuçta da oldu. Fakat, belirleyici hiçbir zaman Kıbrıslı Türkler olmadı. Yetmişdört sonrası yeniden yapılanma ve ilhaklaşma poletikası kurumsallaştırılırken de günümüzdeki tüm yaşananların olacaklarını başta benim de sözcüsü olduğum hareket her alanda vurguladı. Öyle günümüz havadan gelmedi.
Elbet insanlar geçmişi tam bilmedikleri ve siyasal gerçekleriyle birlikte konuşmadıkları için, marasi maduriyet üzerinden kendilerini anlatan mitlere dek hamasilik oluştuğu sonucu şimdi yukardaki başlıkla adeta çaçresiz marazi mırıltısı yapılmaktadır: “biz bu günlerin olması için mi savaştık”.
Yetmişdört yhılında ilk etki reportajları yaparken,
Bazı teşkilatçılar açıkça bana “bizim istediğimiz oldu. Türkiyeği adaya getirdik. Görevimiz artık bitmiştir” dediler. <Hat da birisi yargılanma tehlikesinde olduğunu zanetiği bir olay öncesi dahi “üzülmeğin, bize ne yaparlarsa yapsınlar, artık Türkiyeği adaya getirdik ya, görevimizi yaptık” dedi. Bu birikimle özellikle Devrimci Gurup konuşmaları yapanlardan biri olarak 78 yılındaki tüm konuşmalarında Kıbrısla alakalı hep yarınlarda karşılaşacağımızı uyardık. Eğer gidişatın engelenmemesi halinde bunların olacağını belirtim. Şimdilerde kimisi sşermaye sözcüsü kimisi de danışmanı olan bazı arkadaşlarım da net olarak “işkal, sonuçta fuhuş getirir, mafyaları güçlendirir, nifusu deyiştirir ve her türlü insan utancını mormal hale taşır” diyorlardı. Bilmem şimdi oturtdukları makam nedeniyle ayni hem de kanıtlanan görüşlerini savunuyorlarmı?
Öyle bir geçmiş resmi yazılım yaptık ki şimdi girilen cenderesinden çıkamıorruz. Abartılı anlatılarla mitler oluştururken, çaresizlikte de muhalif dahi olamamanın sıkıntısıyla da “eskiden savaşan mücahitler bunları görse ne derdi” marazi mırıltalarla da oyalanıyoruz. Tekrar edelim, günümüz sonucu şimdiki durum deyildi. Eskiden beri gelinip kültürleşen kültürleşmenin sonuçlarıyla yaşamaktayız. Bu arada yine abartılı çözümcü havalar çalınmaya başlandı. Şimdilik laf dışında ki oda pek olmaması halinde yine de varmışçasına moral türküsü okunmaktadır. Bu ilk yaracağı alan yine ganimet avcılığıdır. Acabayla başlayacak, elindeki malın ruma verilmesi yerine satarak rant alma tutumları ateşlenecek. Zaten, son dönemlerde çözüm veya görüşme denilince, en iyi vurgunu yine rantçılar vurmaktadır. Eldeki mülkieytleri korku da damıtarak ele geçirip kazança çevirmektedir. Bunu her zaman karpazda direk tanıklıkla yaşadım. Ama, yine de olmayan hamlelerin olacakmış gibi probagandalaştırıp da sonradan avlama rantiyesi piyasada hala karşılığı var. Hele de verilecek bölgeler denip uydurmalar da katılınca, zaten güvensizlik ve kazanma ikileminde çok güzel yerbulur.
Kısaca, tekrarlanan cümle yanlış: “eskiden bunun için mi savaşıldı” cümlesi soru deyil doğrudur. Siyasal hedefi düşünürsek, mücadele edilirken ki taleplere bakarsanız, bu yanıtı kolayca bulursunuz. Ama, gerçeklerle karşılaşmak bizde çok acıtıcıdır. Giderek de daha korkunç hale gelecektir. Hem söylenmek istenmeyen, hem bu yanlışlarla yararlanılınırken, birden koşulların çarpmasıyla da şaşkın halde kalınca, yukardaki bahane sorgusuna sarlıp yine kendimizin direnmemesini de koruyarak savunmuş hale gelmek durumunda brakılmaktayız.