iktibasGözde BedeloğluBugün 7 Eylül 1955 - Gözde Bedeloğlu

Bugün 7 Eylül 1955 – Gözde Bedeloğlu

Orjinal yazının kaynağıbirgun.net
diğer yazılar:

1878’de, Osmanlı’dan kiraladığı Kıbrıs’ı 1925’de ilhak eden İngiltere’nin 1950’lere gelindiğinde başı Yunanistan’a bağlanmak isteyen Kıbrıslı Rumlarla dertteydi. 1955’e kadar, Türkiye’nin dış politikasında Kıbrıs etkili bir şekilde yer almıyordu ancak 6-7 Eylül pogromu bu anlamda önemli bir rota değişikliğine sebep oldu. İngiltere ve Yunanistan arasında yaşanan sorun, İngiltere’nin kendini arabulucu pozisyona çekmeyi başarmasıyla, Yunanistan ve Türkiye arasında gelişen bir savaşa evrildi. Enosis fikrini savunan Rum EOKA’cılar ve ‘ya taksim ya ölüm’ diyen Türk TMT’ciler arasında başlayan kanlı çatışmalar yıllarca sürdü. Geriye, hala çözüm bekleyen, BM askerlerinin görev yaptığı, ikiye bölünmüş bir ülke kaldı. İngiltere ise, eski Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Hristofyas’ın ‘sömürgeci bir leke’ olarak tanımladığı Ağrotur ve Dikelya’da kendine askeri üsler inşa ederek, 1960’da sıyrılıp çıktı aradan.

***

50’lerin başında Kıbrıs konusunun Türkiye’yi ilgilendirip ilgilendirmediği tartışılıyorken, Ağustos 1955’de, yani 6-7 Eylül pogromunun hemen öncesinde İngiltere’nin Türkiye’yi Londra’da düzenlediği Kıbrıs konferansına davet etmesiyle birlikte, Türkiye meseleye fiilen dahil olur. Artık hem Yunanistan ile ılımlı ilişkiler sürdürmekten yana olan Adnan Menderes’in söylemleri değişmiş hem de kamuoyu ve basın Kıbrıs’ta olup bitenlerle daha bir ilgilenir olmuştu. Londra’daki görüşmeler Yunanistan’ın Enosis fikrindeki ısrarı ve Türkiye’nin İngiltere’nin adadan çekilmesi durumunda yönetimin eskisi gibi kendilerine verilmesi gerektiğini söylemesiyle sonuçsuz kalır. İngiltere ilhak ettiği ülkede sorunun doğrudan tarafıyken, Yunanistan ve Türkiye arasında bir arabulucu pozisyonu yaratmış olur böylece kendine.

***

Gerek Kıbrıs’ta yaşanan kanlı eylemler gerek anlaşmazlığın uluslararası boyuta taşınması nedeniyle, kamuoyunun ilgisi Kıbrıs’a yönelir. Çeşitli provokatif haberler de milliyetçi duyguların fitilini ateşlemekte etkili olur. Bu anlamda 6-7 Eylül pogromunu, devletlerin Kıbrıs üzerindeki planlarından ayrı düşünmek mümkün değil. Ancak böylesi barbarca bir saldırının hızla örgütlenebilmesinin alt yapısının, Türkiye’de yaşayan Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani vb. Müslüman ve Türk olmayan topluluklar üzerinde yıllarca sürdürülen ayrımcı politikaların etkisi şüphesiz ki çok büyük. Türk-İslam sentezinin dışında kalan Anadolu’nun bütün kimlikleri, eşit yurttaş olarak kabul görmediler ve Varlık Vergisi gibi maddi dayatmadan toplu linçe kadar pek çok acı yaşadılar. Öldürüldüler, varlıkları ellerinden alındı ve göçe zorlandılar. Dolayısıyla 6-7 Eylül’e giden yolun taşları bir anda değil, bilinçli tercihlerle döşenmişti.

***

DP yanlısı İstanbul Ekspres Gazetesi’nin, “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle verdiği ve devlet radyosundan anons edilen haber fitili ateşledi. Haberin ardından, o dönemde kurulmuş olan Kıbrıs Türktür Cemiyeti üyeleri Taksim’de toplandı. Müslüman olmayanlara ait dükkanlar, kiliseler, mezarlıklar, evler tahrip edilip yağmalandı. Resmi kayıtlara geçen ölü sayısı 37, tecavüz vakası ise 60’dı. Saldırılar dalga dalga İstanbul’dan İzmir, Ankara, Urfa’ya kadar yayıldı. DP, bu işi önce komünistlerin düzenlediğini iddia ettiyse de dönemin Kıbrıs için kurulan Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görev alan ve daha sonra Özel Harp Dairesi Başkanı olan Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, tarihe not düşen sözleriyle faili ilan etmişti. “6-7 Eylül bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı.” Konuşkan bir general olan Yirmibeşoğlu, bir diğer açıklamasında da “Özel Harpte bir kural vardır, halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Bir cami yakılır. Kıbrıs’ta cami yaktık biz. Cami yakılır mesela” diyerek Özel Harp Dairesi’nin görev tanımını yapmıştı. Camiye bomba atanları açıklayacaklarını duyuran Kıbrıslı gazeteci/avukatlar Ahmet Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet 23 Nisan 1962’de öldürülmüştü.

***

6-7 Eylül sonrasında binlerce insan, eşit yurttaş olarak kabul edilmedikleri gibi doğdukları topraklarda yaşatılmayacaklarını da toplumsal hafızamıza mıh gibi çakılan bir felaketle anlayıp gittiler. Milli hassasiyetlerin bahane edilerek toplumsal barışın dinamitlemesi maalesef ki Türkiye’de Sivas’tan Çorum’a çok çeşitli örnekleriyle yaşandı. Eski HDP Milletvekili Garo Paylan’ın 2019’da 6-7 Eylül pogromunun araştırılması için TBMM’ye verdiği araştırma önergesi reddedilmişti. Buna sebep olarak önergenin kaba ve yaralayıcı sözler içermesi gösterilmişti. Hakikatle yüzleşmek yerine onu resmi tarihin bulanık sularına gömmek, arzu edilen unutuşu sağlamıyor. Aksine, geçmişi toplumsal hafızada habis bir yaraya dönüştürüyor. Hepimiz unutamamakla cezalıyız. Bugün 7 Eylül 1955.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
351AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin