Yakın zamanda BRICS’in genişleme sürecinin Çin’in Küresel Güney’i Batı’ya karşı örgütleme planının bir parçası haline geldiğini gözlemledik. BRICS’in artık Latin Amerika ve Afrika’da daha fazla üyesi olduğu gibi, Ortadoğu’dan dört üyesi birden var. BRICS zirvesi, Xi için aynı zamanda Afrika Birliği’yle ilişkileri geliştirmek için de bir fırsat oldu. Afrika ülkeleri, Çin’in Küresel Kalkınma Girişimi, Küresel Güvenlik Girişimi ve Küresel Uygarlık Girişimi’nin önemli destekleyicileri.
Geçtiğimiz hafta Hindistan’da düzenlenen ve Çin’in sadece başbakan düzeyinde temsil edildiği G20’nin sonuçları, neredeyse birebir BRICS’e yanıt gibiydi.
ABD’yle Çin arasındaki ‘yeni soğuk savaş’a taraf olmak istemeyen Küresel Güney ülkelerinin baskısıyla Ukrayna konusunda sadece toprak kazanımı için güç kullanılmaması çağrısını içeren, Rusya’nın bile imzaladığı bir bildiri yayımladı.
Çin’in Afrika Birliği’nin merkezinin yer aldığı Etiyopya’yı BRICS’e davet etmesinin hemen ardından, G20, Afrika Birliği’ni oluşuma üye olarak kabul etti. Böylece, Afrika Birliği, G20 içinde Avrupa Birliği’yle eş değer statü kazanmış oldu.
G20’nin Çin’i doğrudan hedef alan bir diğer gelişmesi de Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru (IMEC) kurulacağının açıklanması oldu. Bu koridor, ABD’nin Hindistan’ı da yanına katarak Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne (KYG) alternatifler geliştirme çabasının yeni bir adımı; Çin’in Soğuk Savaş ürünü Asya-Pasifik bölgesini ‘ele geçirmesiyle’ yeni türetilen Hint-Pasifik bölgesi ve Daha İyi Bir Dünyayı Yeniden İnşa Et (B3W) ve Küresel Geçit (GG) ve 2022 yılında G-7’de duyurulan Küresel Altyapı ve Yatırım Ortaklığı (PGII) projeler zincirinin yeni bir halkası.
B3W, GG ve PGII, KYG karşısında şimdilik ölü girişimler olarak kaldı. Hem baştan bütçeleri daha azdı, hem de karar alma süreçleri üye ülkelerin siyasi sistemleri dolayısıyla Çin’den yavaştı. IMEC’in kuruluş duyurusunda bütçeye değinilmemiş bile. Daha önemlisi, Çin Siyaseti Uzmanı Seriye Sezen Hoca’nın işaret ettiği üzere, şimdilik en çok Modi’nin otoriter yönetimi altındaki Hindistan’ın sevindiği görülen IMEC’te önceki girişimlerde olan siyasi koşullar yok. Yani, yatırım yapılacak Küresel Güney ülkelerinde hukukun üstünlüğü, konuşma/basın/örgütlenme özgürlüğü gibi kriterler aranmayacak.
Bu durumda, Çin ekonomik alanda olası bir rakipler koalisyonuyla karşı karşıya bile olsa, Küresel Uygarlık Girişimi’nin gündemi olan insan haklarını siyasi-yasal haklardan ziyade barınma, sağlık gibi kolektif ve ‘kalkınmacı haklar’ olarak tanımlama politikasında üstünlüğü ele geçirmiş olacak. Bu da, demokrasi ve sürdürülebilirlik gibi değerler üzerine kurulan Biden Doktrini’ni oldukça zayıflatan bir gelişme.
Bundan sonraki gelişmeleri takip etmek için önümüzde birkaç önemli toplantı daha var. 18 Eylül’de başlayacak olan Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna (BMGK) daha önceki yılların aksine Dışişleri Bakanı Wang Yi değil, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Han Zheng’in gideceği belli oldu. Han Zheng, her ne kadar devlet hiyerarşisinde Wang Yi’den yüksek olsa da ne dış işleri ne de başka bir politika alanında uzmanlaşmış bir otoriteye sahip değil. O yüzden, Wang Yi yerine Han Zheng’in BMGK’ye katılacak olması, Xi’nin G20’ye katılmayıp yerine Başbakan Li Qiang’ı göndermesine benzetiliyor. Çin’in, Batı’nın egemenliğinde geçen bu toplantılarda en üst düzey ya da yetkili kişilerce temsil edilmemesi, Batı’yı, daha özelinde, ABD’yi ‘Dize getirme’, Biden’i daha uzlaşmacı bir ikili ilişkiler düzlemine çekme taktiği olarak yorumlanıyor. Önümüzde bir de, kasımda yine ABD’de düzenlenecek olan, Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) toplantısı var. Çin’in bu toplantıya da yüksek düzeyde katılım göstermemesi iki küresel gücün bölgesel örgütler aracılığıyla yürüttükleri süreci nasıl etkileyecek, göreceğiz.