Franz Kafka’nın ilk öykülerinden biri Çin Seddi hakkındadır. Aslında seddin kendisi değil inşası üzerine bir anlatıdır ve Çin’in güneyindeki bir eyaletten isimsiz bir anlatıcının ağzından yazıya dökülmüştür. Bu meçhul anlatıcıya dolayısıyla da Kafka’ya bakılırsa, bu büyük duvarın ne tam bir projesi ne de tamamlandığının iddia edilebileceği bir an mevcuttur. Ama yüzyıllar süren ve asla sonlanmayan bu inşa süreci içinde, “yurttaşların duvarın bir gün tamamlanacağına duydukları güven” oluşuyor, “duygu sahibi her insana Çin’in tüm eyaletlerinin ruhlarında seyahat etme fırsatı sağlayarak bir imparatorluk içinde yaşadığı hissi” aşılanıyor; “tüm bunlar yurttaşların ruhlarının tellerini akort ediyordu.”
Güncel bir jargonla ifade edilecek olursa, önemli olan varılacak yerden çok yolculuğun kendisiydi. Yol ve yolculuk sözcükleri son yıllarda Çin sözcüğüyle birlikte anıldığında öncelikle akıllara Kuşak ve Yol Girişimi gelecektir. Tarihi İpek Yolu’nu 21. Yüzyıl koşullarında kara ve deniz ulaşımını modernleştirecek altyapı yatırımlarıyla yeniden canlandırmayı hedefleyen bu projenin startı, 2013 yılında Çin Devlet Başkanı Xi Jinping tarafından verildi. Tam olarak kaç ülkeyi kapsayacağı ve ne zaman tamamlanacağı ise meçhul. Kafka’nın Çin Seddi üzerine düşünceleri, yüzyıllar sonra bir başka dev proje nedeniyle yine gündemde…
Kuşak ve Yol Girişimi, Asya-Avrupa hattındaki önemli ekonomiler arasında bir ulaşım altyapısı üzerinden kapsamlı bir ticaret ve yatırım ağı kurmayı hedefliyor. Asya, Afrika ve Avrupa kıtaları, karayolları, tren yolları, limanlar ve enerji nakil hatlarıyla birbirine bağlanacak. Söz konusu bölgelerde ulaşım, telekomünikasyon, enerji ve diğer altyapı ağlarının inşası, modernizasyonu ve birbirine entegre edilmesi, kredi ve sermaye olanaklarının yaratılması, bölgeler arası gümrük ve vergi koordinasyonu gibi başlıklar içeren kapsamlı bir yeniden yapılanma hamlesi sonucu, ticaret ve yatırım fırsatlarının canlanması kaçınılmaz olacak. Kafkaesk bir ifadeyle, “duygu sahibi her insana”, kuşak-yol inisiyatifine dahil bütün ülkelerin “ruhlarında seyahat etme fırsatı” yaratılacak.
Kuşku yok ki, Asya, Afrika ve Avrupa yurttaşlarının “ruhlarının telleri” olmasa da somut ekonomik koşulları olumlu yönde “akort edilecek”: Kuşak ve Yol girişiminin 150 ülkeyi etkilemesi beklenirken Türkiye de dahil 65 ülkenin doğrudan katılımı söz konusu. Toplam finansmanın 8 trilyon Amerikan Doları’na ulaşması beklenen proje sonucunda katılımcı ülkeler arasında yıllık ticaret hacmi 2,5 trilyon dolara yükselecek.
Girişimin karadan ve denizden olmak üzere iki önemli uluslararası ticaret koridoru bulunuyor. İpek Yolu; karayolu, demiryolu, enerji nakil hatları ve diğer altyapı projelerinin yer aldığı kara ulaşım ağını içeriyor. Deniz İpek Yolu ise, Asya’dan Afrika ve Akdeniz’e uzanan bölgede liman ve diğer kıyı tesislerini kapsıyor. Ayrıca, Çin’den başlayarak Sibirya ve kuzey kutbuna yakın bölgeler üzerinden Kuzey ve Orta Avrupa’ya bağlanan bir “Buz Yolu” projesi de var.
Marmaray, İstanbul Havalimanı, Avrasya Tüneli, Üçüncü Boğaz Köprüsü, Çanakkale Köprüsü, Pekin ve Londra’yı kesintisiz birbirine bağlayacak Demir İpek Yolu projesi kapsamındaki Bakü-Tiflis-Kars-Edirne demiryolu gibi ulaşım altyapıları, Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında yer alıyor.
Dünya ekonomik hacminin üçte birini, dünya nüfusunun ise üçte ikisini kapsayan bu dev girişime, hem Çin’in komşusu ve tarihsel rakibi Hindistan, hem de ‘Atlantikçi’ rakip süper güç ABD pek sıcak bakmıyor. Girişimin pürüzsüz ilerleyerek tamamlanması, özellikle ABD için Çin’le girdiği ‘ticaret savaşında’ mağlubiyet anlamına gelecek. Avrupa ekonomilerini Çin’e ve Rusya’ya daha da bağımlı kılarken, Afrika’da artan Çin ekonomik etkisi de Atlantikçi kaygıları daha çok tetikleyecek. Öte yandan bu geniş kara ve deniz stratejik altyapısının gerektiğinde askeri lojistik amaçlı kullanılabilirliğinin de Çin ve ABD arasında Tayvan civarında sık sık ısınan askeri rekabet durumunda tabloyu değiştirmesi mümkün. Ukrayna savaşının kışkırtılma nedenleri arasında bu kaygılar da bulunuyor.
Kuşak ve Yol’un Batı’daki son limanı Trieste olarak düşünülmüş ve İtalya 2019’dan beri Girişim’e katılmıştı. Ama son göstergeler, 2024 itibarıyla İtalya’nın çekileceği yönünde. Geçtiğimiz Temmuz ayında İtalya Dışişleri Bakanı, bu yönde bir demeç verdi. En önemli neden, Çin’in Almanya ve İngiltere gibi girişimin dışındaki ülkelerle ticaret hacminde büyük artış olurken İtalya’yla herhangi bir gelişme olmadığı, aksine ticari açığın büyüdüğü olarak belirtildi. İtalya sorunuyla su yüzüne vuran Atlantik-Çin gerginliği, Başkan Xi Jiping’in Cuma günü başlayan G 20 zirvesine katılmama kararında etkili olmuşa benziyor. Çin, zirveye başbakan düzeyinde katılacak. Rusya ise Dışişleri Bakanı Lavrov’u gönderdi. Başkan Putin hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yakalama kararı bulunması zaten katılımı önünde bir engel ama doğrudan olmasa da savaş halinde bulunduğunu düşündüğü Joe Biden’la aynı toplantıda karşılaşmak istememesi de doğal.
Özetle G 20 kadrosu bu yıl önemli eksikler içeriyor. Buna rağmen zirve katılımcıları arasında yine de bazı gerginlikler eksik olmayacak. Bunlardan en çok konuşulanı, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak’ın, Delhi’ye hareketi öncesinde ev sahibi Hindistan’ın gönlünü hoş etmeyi amaçlayan bazı açıklamalarda bulunmasında gözleniyor. Hindistan hükümeti, İngiltere’den ayrılıkçı Sih grubu, Halistan Hareketi karşısında sert tedbirler almasını talep ediyor. Halistan hareketi, Pencap eyaleti ve civarında ayrı bir Sih devleti kurmayı savunuyor ve bu amaçla özellikle İngiltere’de örgütleniyor. Hindistan Başbakanı Modi’nin ‘soydaşı’ Rishi Sunak’a yaptığı çağrılar bu güne kadar sonuçsuz kalmış, Halistan hareketi terör örgütleri listesine alınmamıştı. Sunak, G 20 öncesi, “Birleşik Krallık, hiçbir aşırılığa ve şiddete hoşgörü göstermeyecektir. Bu nedenle Güvenlik’ten sorumlu bakanımız yakın zamanda Hindistan’ı ziyaret etti. Hint hükümetiyle çok yakın çalışma yürütüyoruz” açıklamasında bulundu. Bu açıklama Hint resmi makamları tarafından zamanlaması ve muğlaklığı nedeniyle eleştiriliyor. Hindistan’ın İngiltere’den beklentisi, Erdoğan yönetiminin İsveç’in NATO üyeliği hakkında öne sürdüğü şartları andırıyor. Karşılığında alınan ‘taviz’ de oldukça ‘boş yapma’ izlenimi veriyor.
Türkiye kamuoyu, Erdoğan’la Biden görüşür mü görüşmez mi sorusuyla meşgulken dünya kamuoyu G 20 zirvesi çerçevesinde daha çok Xi Jinping ve Putin’in yokluğunu, ve olası Sunak-Modi gerginliğini konuşuyor.