Alışılagelmiş muhalefetin önermelerinde kapitalizmin eleştirisine rastlamazsınız. Örneğin yolsuzluklar gündeme geldiğinde, sermayenin haklı veya haksız kazançlarından bahsederek yorumlar yapılır. Haklı kazançla, yasalara uyumlu davranılması kastediliyor olmalı. Ne var ki yasalara uygun olarak bütün Beşparmak Dağları’nın taş ocaklarına dönüştürülüp satılması, kirli atmosfer yaratarak çevre köylerde hastalıklara sebep olunması ve patlayıcılarla kimyasallar saçılması, haklı kazanç sayılmaktadır. Yasalara uygundurlar. Yani bu haklı kötülük anlamını taşıyor olmuyor mu?
Asıl yoldan çıkmış olan Kapitalizmin kendisidir. Kar için yapılmış saldırılardır. Kurallar çerçevesinde, kar için, insana ve doğaya yapılmış olan saldırılar haklı kazanç sayılmaktadır. Sağlık için kullanılacak ilacı sermayenin karlılık insafına terk edeceksiniz, bütün kurallar ona göre çalışacak, sonra da suçu kişiler üzerinden geçiştirmeye çalışacaksınız. Sağlık ve ilacın tamamen müşterek kullanım alanı olması durumunda haklı veya haksız kazanç diye bir şey söz konusu olur mu? İhtiyacı olan herkes sağlık birikimlerinden özgürce faydalanacaktır.
Doğrusunu söylemek gerekirse haklı yolsuzluk ve haksız yolsuzluk olduğundan söz etmiş oluyorlar. Dedik ya, ‘Asıl yoldan çıkmış olan Kapitalizmdir.’ Bunu gizleyen ise profesyonel politikacılık ve uzman öğütçülüğü olmalı. Halkın bilincini, işin esasından uzak tutuyorlar…
Bir seçim yapılacağı ve buna göre yeni bir yola girileceği anlatılır. Mesela Anlaşma Referandumu döneminde bütün halk hukukçuya dönüştürülmüştü. Sokakta birini çevirseniz ve Annan Planı’ndaki herhangi bir konu hakkında soru sorsanız, derinlemesine değerlendirmeler alabiliyordunuz. Ama bu bilinçlenme, profesyonellerin halk için ne yapıp ne yapamayacakları ile ilgiliydi. Halkın neye nasıl karar vereceği ile ilgili değildi. Öyle ya, bu ‘eğitimli’ uzman tayfası yönetim sınıfının parçasıdır. Sermaye düzeninin hiyerarşisine zeval getirecek değiller. Halkı neye angaje edeceklerini iyi bilirler. Bunlar yönetim sınıfı ve düzenin savunucuları olduklarına göre, burjuva ideolojisinin ve hakim sınıfların işbirliği ile önerme yaparlar. Halkın kendini var etmesi ile ilgili değildirler. Kapitalizmin radikal reddine sebep olacak davranış göstermeleri beklenmemelidir.
Sol, sosyalistlerin, eşit özgür yaşam konusunu, müştereklerin (Sağlık gibi) korunması, yaratılması ve çoğaltılması olarak mücadele konusu yapmaları kaçınılmazdır. Başarılamazsa çöküş derinleşerek devam edecek. Çünkü iktidarın tüm bileşenleri, ülkenin daha karlı hale nasıl getirilebileceği ile ilgilidir. Karar süreçlerinin ve iktidarın halkın eline geçmesi ile ilgili değildirler. Öyle bir sorunları yoktur. Mesela, halkın belirleyici olmadığı bir referandum sonrası, ‘Sorun’ yeni bir süreç için en az yirmi yıl erteleniyor. Fakat onlar için önemli değildir. Her defasında sermaye ve yönetim sınıfı bir o kadar daha servet büyütüyorlar. Tüketime ve yokluğa dayalı yaşam ise kandırılan halkın sınıf atlama hayalleri ile besleniyor. Yalandan bir mutluluk kültürü oluşturuluyor.