Zaman zaman, hem de Kıbrısın günümüze gelişte önemli siyasal tutumlarıyla belirli olan ingilterede, ters mesajların da gelmesi normaldır. Yeter ki ingiltereği doğru anlamak ve Kıbrıs üzerindeki siyasal etkisini doğru okuyarak yorumlamak zorunluluğu ile birlikte konuşmak gerektiğini aklımızın bir yerine koyalım. Nitekim, sanki günümüz Kıbrıs oluşumunda inngilterenin rolü yokmuşçasına davranışlar hep kolayca sergileniyor. Hele de işinize gelen mesaj veya morla bulma kelimeleri varsa. En sonuncusunu, eski İngiltere dışişleri bakanı yapar. Dönemindeki olanlar ve ırak işkalleri akıldayken bunları söylemesi de başka bir gariplik gibidir. İki devletliliğinin düşünülmesini vurguladı. Tabı salt iki kelimeyle de yetinirsen, statik konuma gayet güzel moral verecek cümledir. Ama, zaten çoğu unutuyor. Günümüz Kıbrısının önemli siyasal plancısı ingiltereydi. Taksim tezini ateşleyen, Türkiyenin adaya çıkmasını savunan ve önemli kavşaklarda siyasal rolunu alan temel güçlerin belkide en önemlisidir. Bir farkla, partikte hep başkalarını oynatı.
Kıbrısta ise odenli iç dibnamikler yitirildi ki makamcı olmayanın dahi birkaç kelimesiyle kolayda siyasal deşarj veya karşı çıkma hamleleri hemen geliyor. Dahan tuhafı ise kimileri sankin ingilterenin hiç rolü olmamış gibi de ya iki devletlilik veya federasyon denilince, dayanak olarak kulanım kolaylığına gelinmesidir. Bu tür oyuunlar hep olacaktır. Zatten K. Kıbrıs gerçeği, buraya İngilizlerin mülk edinmeleri konusunda ki tutumlar unutanlara hatırlatırcasına, şimdiki saraylığının İnterpol aranmasının kaldırtılması konular dahi kimsenin biraz daha gerçekçi düşünmesini yaratanadı. Belli olan fazla sinsilikle Kıbrıs kurallarını belirleyen önemli güç İngiltere, yerine göre birilerine moral veren görüşler de açıklayıp kendi kendini de gündemde bağımsız ve şirin gösterme kolaylığına da ihtiyaç duymaktadır.***
Türkiye medyalarını izliyorum: son dönemde önce seçim yenilgilerinin travmasının hala devam etiğini her günn tekrar tekrar izliyorum. Bu arada Meral Akşenerin yaptıkları sanki beklenmez gibi de tepkilerle gündeme hızla taşınıyor. Herkes gerçek karşısında şaşırma nöbetine tutuluyor. Dün demokratlıkla yere göğe sığdıramadıkları Akşeneri şimdi tam tersi eleştiri yağmuruna tutuyporlar. Ayni durum kısa zaman önce Bahçelide de yaşandı. Daha da benzeri de CHP konusunda yaşanma hızına devam ediyor. İlizyon kısgacına girmiş gibi oluyorum. Üstelik bu çelişkileri kendilerine aydın diyenlerle de yaşamanın sıkıntısını yaşamaktabn da kurtulamıyorum.
Develtçi bakış ve o eksenle idolojikleşmenin sıkıcı gerçeğidir olan. Ek olarak kuramı çok kulanan, dünya bakışına önem veren nice aydın da bu tuzağa ne yazık hep düşmekten de kaçamıyorlar. Halbuki sunduğum iki örnekte de benim gibi hiçbir yere kendini beyendiremeyen kişi dahi uyarı yapmak zorunluluğu ile yumuşak eleştiri yaptıydım. Hem Bahçeli hem de Akşener konusunda onların idolojik gerçekliği ile hareket edilmesini hatırlatım. Bazı koşulalrda yeniden ayar dönemlerinde geçiş konumunda bazı hamlelri deyişti diye anlamamak gerektiğini yazdım.
Doksanlardaki Türkiyedeki devlet içi çatışmalarda yeniden şekilenmeğe giren MHP durumunda başta Emre hocam, hemen MHP demokratlaşıyorla karşılık verdi. Taki Bahçlei cuhmur itifakına girmesine dek. Akşener ise ayrıldığı MHP sonrası, yeni siyasal yelpazeğe oturmak için hamleler yapar. Kılıçtaroğlu da fırsatı kulanır. Sağa da kayarak bu gidişata yardımcı oldu. İtifaklar yapılır. Hep uyarın yazıların yazdım. Akşenerin üstelik yine merkez sağ parti içişleri bakanıyken yaptıklarını da ekliyordum. Büyük bir kesim Akşener ve partisinin demokratlığı ve direngen tutumları balandıra balandıra anlatılar. Ne zaman Kılıçtaroğluna dokubnda ayni koro öfkeyle saldırdı.
Oysa hem Akşener hem de Bahçeli gerek parti yönetim şekli gerek devlet içi konumlaşmada pratikleriyle kendilerini kanıtlıyorlardı. Kontur gerila hareketlerinden tutun, sokaktaki katliyamlardaki durumlar epey tarihi karanlık sayfaları doldurduydu. Üstelik onlara demokrat denilirken bile, en basitiyle kürt hareketleriyle konuşmama duruşunda direnmeleri de kanıtlarla doluydu. Ama, CHpn yaklaştılar mı hemen demokrat yaftasını alıyorlardı.
Sonuçtan taşlar yerine oturdukça bilinen gerçek yeni koşulalrda kendini yeniden üretiyordu. Şimdi Bahçeliğe ve Akşenere demokratlık ve aferim diyenler adetan nasıl eleştiri yapacaklarını şaşkınca aramaktadırlar. Ordan oraya savruluyorlar. Faşizminn gerçeği, devletleşmenin idolojik kulanım şekli adeta unutulduu. Devletci olma ve devlet adına bakınca da böylesi sınıfsal tarihi yanılgı cenderesine düşünür.
Dün Bahçli ve Akşenere demokratlık övgüleri düzenler, şimdi onların geçmişleriyle yeniden laflar sıralamaya başladılar. Oysa Akşener ve Bahçeli Kılıçtaroğlunu destekleseler işlr yine demokratlık cenderesinde olacaktı. Faşizim falan de demek oldukça tehlikeli olacaktı. Kısa ve çıkarla devletçi eksenle bakmmanın ilizyonislik bulanımının örnekleriyle tanıklaşıyoruz. Bunlar olunca da sağ düşünberek sağa oy vererek kitlelerden hep deyişim beklenme kısgacında da apolitikliğin güçlenmesi de gayet normaldır. Şu işe bakın: muhalif medya durmadan Akşeneri eleştiriyor. Dün övgülerlem demokratlığı vurgulanırken, birden kötü politik durumla eleştiriliyor. Halbuki ne Bahçeli deyiştin nede Akşener demokrat oldu. Devletci politikacı olmanın belirli dönemlerdeki sıkıntılar nedeniyle geçiş kuralınan uygunn davranmaları oldu. Şimdi onca gerçeği brakıp Akşenerinn tutumu tartışılıyor. Dünkü günahın çıkarılması gibi ilaç aranıyor.Sağ devletçiliğin geldiği yeni tarihi derslerine şayit olduk.
Kısaca, son günlerde peşpeşe gelenleri eğer genel kuramlarla ele almadıkça, ilizyonlarda boğulmaktan kurtulamayayız. Hele de bu koşullarda hapsolup gerçeklerden kaçarsak. İngiltereden kendi lehine açıklama veya bahçeliden Akşenere demokrat çıkarmanın ölü doğan çocukla oyalanıp gitmeye devamda kalmanın ötesine gidemeyeceğiz.