yaklaşımlarHalil PaşaKıbrıslı Türklerin kültürel savruluşu - Halil Paşa
yazarın tüm yazıları:

Kıbrıslı Türklerin kültürel savruluşu – Halil Paşa

Yeniçağ podcastını dinleyin

Lise sonda kendimi siyasetin ortasında buldum. Üniversitede hem öğrenciydim, hem de Marxizmi öğrenme uğraşında bir militan. Uzun lafın kısası Sosyalist bir dünya tahayyülü peşinde koşarak, kavga ederek harcadım hayatımın en genç, en dinamik günlerini. (1)

Orta ve lisede yaz tatillerinde kalıpçılıktan ırgatlığa, fosseptik çukur kazıcılığından beton dökümüne (2) hem Türk hem de Rum ustalarım oldu. Okula giderken de, oksijen, asetilen ve kalayın Makarios’un ambargosuna takıldığı 1963-68 yılları arasında, babamın radyatör-eksoz tamiri ile kaportacılık mesleğini bırakmak zorunda kalarak kahvecilik ve de İngiliz puls’ları (3) acenteliğine çevirdiği, bugün Hürriyet Sokağı ama geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında Tingiridis’in dükkanları diye anılan Lefkoşa’nın göbeğindeki işyerinde ona yardım etmekle geçti çocukluk ve en genç yıllarım.

“Bir kısmı artık hayatta olmayan ve aralarında benim de bulunduğum 1950-1963 arası doğanlar, 1960-74’ün Kıbrıs’ının gündelik yaşamını son bile Kıbrıslı kuşaktır” diye de yazmış olayım.

Kıbrıs Türk kültürü, yaşam tarzları eskisi gibi korunabilir miydi? Yoksa değişim kaçınılmaz mıydı?

Elbette ikincisi. Çünkü yaşamın hemen her alanında değişim, yer küremizde insan neslinin binlerce yıla yayılan değişmez kuralı.

Kuşağımın Kıbrıslı Türkleri, imkanları bugüne göre çok kısıtlı “zor günler” olarak yaşadıkları o zaman dilimini bile, “güzel günler” olarak hatırlamaya meyyal. Belki de geçmiş, o en genç, en heyecanlı, en dinamik ve de en umutlu zamanlarımızı hatıra getirdiğindendir bu.

Bugünün Kıbrıs’ında, adanın askeri sınırlarla bölünmüş, eskiye göre baş döndürücü bir hızda ve kalabalık bir ortamda seyreden karmaşık yaşam şartları, sıkı komşuluklar eşliğinde sakin köy vetahut da getto yaşamı geçirmiş kuşağımın 1974 öncesini sıkça ve özlemle anması elbette anlaşılırdır.

Ancak biz eski tüfek Kıbrıslı Türklerin, o geçmiş Kıbrıslı günler güzellemelerimizin bir de diğer yüzü var ya. Anlatayım…

Mesela 1974 öncesi pek çok Kıbrıslı Türkün yaşadığı köylerde (bugün ekip biçtiğim Gambilli köyü dahil) elektrik yoktu. Yahut da tuvaletler alaturkaydı ve Lefkoşa civarındaki evlerde bile, avlusuna kondurulmuş bir küçük odacıkta, çevreye kötü kokular yayan bir delikten ibaretti. Lefkoşa dahil şehirlerimizde bile telefonu olan iş yeri ve ev parmakla gösterilecek kadar azdı. Örneğin babam 1987 yılında hayatta hiçbir zaman telefon sahibi olamamış birisi olarak öldü. Bense ilk kez 1989 yılında, 32 yaşındayken telefon sahibi olabildim. Artık antika sayılan ahizeli telefonlardan bahsediyorum tabii.

Dünyamızda teknolojinin muazzam ilerleyişi karşısında yaşam biçimlerimiz değişirken, tüm ulusların kültürleri de büyük alt üst oluşlara sahne oldu.

Peki hangi yaşam biçimlerine, hangi kültüre doğru evrildik biz Kıbrıslı Türkler?

Gençliğimizin siyasi tahayyülü devrim olmadı!. Dahası dünyada “sosyalist” olduğunu iddia eden bir tek ulus-devlet de yok artık. Gençliğimizin “sosyalist ahlak ve değerleri” üzerinden epeyce zaman geçti. Şimdi kapitalizmin en neo-liberal (siz en vahşi ve en barbar anlayın) günlerinden geçiyoruz. En görünür olan Avrupalıların AB ekseninde yoğunlaşmış, ABD, Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda gibi gelir seviyesi nispeten yüksek ülkelerin “Batı kültürü”…  Diğer yanda sırasıyla “Uzak doğu”, “Latin Amerika”, “Arap –İslam- Ortadoğu” kültürleri… Diğer daha lokal ve mikro yaşam tarzlarıyla uzayıp gidiyor liste. Petrol zengini Arapları saymazsak, gelir sıralaması ve yaşam kalitesi dizimi de aşağı yukarı bu sıralamaya uyuyor.

1974’den bu yana Avrupa’nın da en büyük nüfusa sahip ülkesi Türkiye, Kıbrıslı Türklerin kültürel değişiminde en baskın olan ülke. Gerçi 1950’li yıllarda Kıbrıs Eln Milliyetçiliğinin Yunanistan’a bağlanma istekleriyle coşup taşmalarına karşı tepki olarak Türk Milliyetçiliğinin en derin en arkaik olanı “Turancılık” akımı ile “Bozkurt” simgesine sarılmalarının kökü de eskidir ya.

Ancak Türkiye, 1974 sonrasında yalnızca askeriyle değil, istihbarat servisi, sivil halkı, İslam dini, çeyrek yüzyıla yakındır siyasal iktidarını pekiştirmiş otoriter yönetimi, bürokrasisi, sanatçıları, suyu, (yakında elektriği) ve nihayet ekonomi ve ticarette en büyük paya sahip olmanın üstünlüğüyle “Taksim ülküsünü” gerçekleştirmenin eşiğinde…

Demem şu ki, 1974 öncesi teknolojinin geri, yaşamın zor olduğu Kıbrıs’ta, Türkiye ile entegrasyonu Kıbrıslı Elenlerden çok daha az seyreden Kıbrıslı Türkler, gettolarında daha yoksul ama daha özerktiler.

Günümüzde 1974’ün arta kalan ganimetinden dolayı daha varsıl ama bırakın özerkliği ya da özne falan olmayı, Türkiyenin yaşam biçimleriyle kuşatılmışlar.

Türkiye ise çeyrek yüzyıldır Arap-İslam-Ortadoğu kültürüne dahil…

Ve bir toplumun yaşam biçiminde öne çıkan değerler neyse, andaki toplum da o kültüre dahildir.

…………………………………………………………….

(1)Türkiye’deki üniversite yıllarıma denk gelen 1975-82 yıllarını “Biz Devrime Çok İnanmıştık” kitabımda detaylı bir şekilde anlattım.

(2) 1960 ve 70 li yıllarda henüz hazır beton mixerleriyle donanmış kamyonlar yoktu. İnşaatlarda beton dökümü, Landrover marka aracın çekicisiyle taşınan bir makineye elde kürek, kum, çakıl ve çimentonun karışımıyla gerçekleştirilen ağır bir işçilikti.

(3)Kışları İngiliz, yazları Avustralya ligi futbol takımlarının yer aldığı, kitaplar ve planlar eşliğinde oynanan şans oyunu.  Her hafta uçakla Lefkoşa’dan Londra’ya gönderilen bu “şans oyunları”, gerek Kıbrıslı Rum gerekse Kıbrıslı Türkler arasında çok yaygındı. Makarios 1960’lı yılların sonuna doğru ani bir kararla bu şans oyununa %4 vergi koymuştu. 1972-1977 yıllarındaki Türkiye’nin Kıbrıs görüşmecisi, 12 Eylül Anayasası hukukçusu Orhan Aldıkaçtı da görüşmeler sırasında kaldığı Lefkoşa’daki Saray Otel’den babamın dükkanına uğrar ve İngiliz’in bu şans oyunlarına para yatırırdı.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
325AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin