Ünlü Alman romancı ve hukukçu, geçmişe bakış üzerine kafa yormuş olmakla da tanınan Bernhard Schlink, dedesi Nazi subayı olarak toplama kamplarında Yahudileri ölüme mahkum eden bir Alman çocuğu ile, dedesi o kamplarda ölen bir Yahudi çocuğu buluştuklarında aralarında nasıl bir diyalog olabileceği ile ilgili ilginç saptamalar yapar.
Alman çocuğun dedesi yüzünden af dilemesi veya özür dilemesinin pek bir anlamı olmayacağını ileri süren Schlink, benzer biçimde Yahudi çocuğun da Alman çocuktan özür dilemesini talep etmesi anlamlı olmayacaktır diyor.
Çünkü Schlink’e göre, kurbanından af dilemek bizzat faile düşer. Af edip etmeyeceğine de sadece kurban karar verebilir.
Bir başkasının, özellikle yıllar sonra politikacıların failler adına özür dileyip af dilemesi, Schlink’in kitabında “ucuz gösteriş” sayılır.
Schlink’in yaklaşımını son noktaya kadar götürürsek, ilk bakışta ortada çözümü mümkün görünmeyen bir sorun olduğu sanılabilir. Çünkü, faillerin çoğu özür dileyip af dilemeden bu dünyadan göçüp gitmişlerdir.
Özür dileyip af dilemesi gereken dede ölüp gittiğine göre, Alman çocuğun Yahudi çocuktan affedilmeği rica etmesi anlamsız olur. Aslında buna hakkı da yoktur. Çünkü fail olan dede, belki de yaptıklarından hiç pişmanlık duymayan ve yaşasaydı da duymayacak olan biridir.
Peki, bu durumda yapılacak bir şey yok mu?
Vardır!
Fail adına başkalarının af dilemesi yersiz bir davranış olabilir ama herkesin olanları KINAMA hakkı vardır.
Schlink, politikacıların kuru bir “özürle” geçmişte yapılan haksızlıkları geçiştirmeleri yerine, kınamayı ön plana çıkarır.
Çünkü kınama edimi, olup bitenlerin üzerinde düşünülmüş ve yapılanların yanlış olduğu kabul edilmiş demektir ki, buradan hareketle hakikatin kabulüne varırız.
Hakikat da bizi uzlaşmaya/barışmaya götürebilir. Nitekim dünyanın pek çok yerinde kurulan Truth and Recounciliation, yani, Hakikat ve Uzlaşma/Barışma komiteleri, toplumların hem kendi içinde hem de toplumlar arasında barışı tesis edebilmeleri için önce Hakikati ortaya çıkarıyor ve süreç içinde Uzlaşmaya/Barışmaya yöneliyorlar.
Çünkü Hakikat ortaya çıkmada Barışma olamaz!
Bernhard Schlink, bu saptamasının bazı durumlar için geçerli olmadığının farkındadır. Her durumda bizzat failin af dilemesini aramak doğru değildir.
Toplumlarda derin yaralar açan toplu katliamlar, soy kırımlar, kolonyal şiddet vb. söz konusu olduğunda elbette failler adına hükümetler özür dilemelidirler. Hatta, sadece af dilemek değil, yaraladıkları topluma veya nüfus grubuna, eğer onlar isterse, tazminat ödemeye de hazır olmalıdırlar.
Gelgelelim tam da bu noktada hükümetler geri adım atıyor. Af dilemeye yönelirlerse, kurbana tazminat ödemek zorunda kalacaklarından çekiniyorlar. Nitekim Schlink, böylesi bir kaygıyla Almanya’nın bir zamanlar sömürgesi olan Namibya’dan özür dilemekten çekindiğini belirtiyor.
Baştaki soruya dönersek. Suç işlemiş bir toplumun suçta sorumluluğu olmayan yeni nesilleri suçlu sayılabilir mi?
Dedesi Nazi subayı olan Alman çocuk dedesinin suçu yüzünden suçlu sayılabilir mi?
Schlink bu soruya çok net bir yanıt veriyor.
Eğer bir toplumun üyeleri toplumlarının işlediği suçu kınamazlarsa, suç yeni kuşakların yollarını gözler ve onlar da suçlu tarafında yer alırlar.
Ta ki yapılanları kınayıncaya kadar…