Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın New York’taki, “Küresel Sıfır Atık Hareketine Doğru” adlı etkinlikte yaptığı konuşma yandaş medyada bolca yer buldu. Belli ki iktidarın görmek istediği çevreci profilini Emine Erdoğan temsil ediyor. Ağaçlar kesilirken sus, kıyılar talan edilirken yemek tarifi ver, iklim krizini körükleyen santrallar kurulurken sıfır atıktan bahset. Çevrecilere biçilen elbise bu.
Emine Erdoğan’ın konuşması New York’taki Türkevi’nde, Türkiye’nin verdiği bir davette gerçekleşti. O davette Emine Erdoğan ile poz verenler de Birleşmiş Miletler (BM) Sıfır Atık Yüksek Düzeyli Şahsiyetler Danışma Kurulu üyeleriydi. Emine Erdoğan seçilmiş veya atanmış biri değil. Öyle olmadığı için de zengin ve ünlü isimlerden oluşturulmuş bir kurulda yer alıyor. Seçilmemiş veya atanmamış kişilerin bu tip misyonlar üstlenmesi de elbette ayrıca tartışılmalı.
BM tanınmış isimleri genelde para toplamak veya kampanyalarını yaymak için kullanıyor. Bu kişiler arasında ünlü bir oyuncu, sanatçı varsa soruna dikkat çekiliyor. Ne kadar etkili olduğu da tartışmalı. Özetle söylersek yandaş medya ve iktidarın sosyal medyadaki trollerinin ittirmesiyle gündem olmuş bir etkinlikten bahsediyoruz. Madem gündeme getirdiler biz de işin şatafatlı kısmını değil sıfır atıkla ilgili gerçekleri anlatalım.
∗∗∗
2020 yılında Türkiye’deki belediye atıklarının miktarı 34 milyon 758 bin tona ulaştı. Toplanan atık miktarı ise 32 milyon 324 bin tonda kaldı. Yaklaşık 2 milyon ton atık toplanmadan doğaya karıştı. Toplanmayan atık bizden değildir diyerek bunları da “sıfır atık” sınıfına alabiliriz elbette. Toplanan atıkların 22 milyon tonu ise düzenli depolama tesislerine gönderildi, yani toprağa gömüldü. Atıkları gömdükten sonra elde “sıfır atık” kaldığı kesin.
Emine Erdoğan’ın himayesinde, 2017 yılında başlatılan sıfır atık kampanyasından bu yana Türkiye’de üretilen atık miktarı azalmadı, artmaya devam etti. 2016-2020 yılları arasında gömülen atık miktarı 19,3 milyondan 22,5 milyona çıkmış. İşin ilginci, gıda atıkları gibi organik atıkların bertarafında kritik öneme sahip kompost tesislerine gönderilen atık miktarı da azalmış. 2016 yılında 146 bin ton atık komposta gönderilirken bu rakam 2020’de 117 bine gerilemiş. Tek ilerleme cam, metal, kağıt gibi atıkların geri dönüşümünde yaşanmış. Halbuki sıfır atık prensibinin temelinde hem gereksiz tüketimin hem de ambalajlamanın azaltılması yatar. Ürün tasarımı atık çıkarmayacak şekilde yapılır, toksik, geri dönüştürülemeyecek atık üretmekten kaçınılır. Yeniden kullanım, uzun ömürlü ürünler teşvik edilir. Geri dönüşüm ve atık ayrıştırma sıfır atık kavramının giriş aşaması.
∗∗∗
Türkiye’nin ülke içinde üretilen atık miktarıyla baş edemezken atık ihraç ettiğini de unutmayalım. Avrupa Birliği’nin ihraç ettiği atıkların yarısının Türkiye’ye geldiğini ve AB’den atık ithalatında ilk sırada olduğumuzu biliyoruz. Kendi atıklarını geri dönüştüremeyen Türkiye’nin bu atıkları hammadde ihtiyacı için aldığını düşünmek, hepsinin doğaya karışmadan geri dönüştürüldüğünü söylemek zor. Atığını sıfırlamak isteyenin Türkiye’ye gönderdiğini söylemek ise herhalde daha doğru.
∗∗∗
İktidarın Emine Erdoğan’ı çevre konularında neden bu kadar öne çıkarmaya çalıştığını bilmiyorum. 12 Eylül 1980 sonrası da benzer bir süreci yaşamıştık. Termik santrala karşı gelenleri, asbestli gemilerle uğraşanları ‘tu kaka’ ilan eden devlet, fidan dikmeyi, çöp toplamayı çevrecilik diye anlatmaya çalışıyordu. Sarayda oturan, her yere özel araçlar, uçaklar ve konvoylarla giden bir kişinin çevreci olması, sıfır atık kampanyası yürütmesi elbette mümkün değil. Belki de onu ön planda tutarak, yeni bir kutuplaşma yaratmaya çalışıyorlar. Ülkenin 21 yılı böyle geçti zaten. O sırada da atık sorunu dağ gibi büyüdü. Diğer sorunlar gibi…