Ne zaman saz tınısı duyup üstüne opera sesiyle kadife yumuşak okuyuşla Ruhi Su da olunca, aklım hep tarihi gerçeklikle karşılaşmam oluşur. Ruhi Su ölürken, kulanamadığı ve ancak ölürken verilen Pasapru ister istemez hatırlatıcı olur. Ruhi Su birçok Anadolu aydın sosyalist sanatçı gibi acılarla dolu ve direniş türküleriyle can veren simgeler gelip geçer. Hani hep övülen var ya “Türk ve Osmanlı devletleri şefkatliydi” lafları var ya: işte bunların nedenli yalan olduğunun örneği de Ruhi Su oluyor. Saz tınısıyla yükselen yumuşak sesli opera kadife okşayıcı ses birden Anadolu gerçeğini de hatırlatır. Ölümünde dahi sağlık nedeniyle istenen pasaprtla yurt dışına gitme talebi ret edilir. Dünya kamuoyunun da geniş dayanışması sonucu verilen pasaport ise geç kalındıydı. Ölürken kendi biriken yaşam gerçeğinin yükselen gür sesiyle türkülerde yakılırken, sistemin de tüm acılarını, baskılarını da yaşayarak tamamlıyordu. Ölürken, ölmemesi için istenip verilmeyen pasaporta da sahip oluyordu. Peki Ruhi Su ölürken Türkiyenin başbakanı kim mi idi: Turgut Özal. Hani sermaye çevreleri ve onların güdümünde demokrat ve insancıl taktimli lider…
Ruhi Su tıpkı yaşarken ki çelişkilerle uğurlandı. 12 Eylül sonrası ilk defa insanlar sokağa çıktı. Onbinler cenazesine katıldı. Polis engel olmak istedi. Yüzlerce kişi tutuklandı. Onlar göz altında Ruhi Suyun türkülerini okuyarak onu gönderdiler. Bir klasik Anadolu tarihi daha Ruhi Suyun yaşamıyla yazılıp tamamlanıyordu. Hala sazının tınısı ve yükselen gür sesiyle tarihi Anadoludan güncel yaşama ulaşan geniş bir arşivle bize miras braktı. Ruhi Suyla Anadolunun derin köklerinden başlayıp, yaşadığı dönemki iktidarların en zalim baskılarını, basit hakın dahi nasıl kulanılmadığının birikimiyle kazılan aydın sosyalist sanatçı olarak yerini aldı.
Ceza evelrinden işkenceğe, sürgünden tutuklamalara, sahnelere yasak koymaktan, kazandığı sınava rağmen okuluna giremeyen deyişik yasaklama ve baskı mekanizmaları yaşayarak Ruhi Su oldu. Sonunda en olması gereken insan hakını dahi kulandırtılmayarak da bağıra bağıra can verdi. Tedavisi için pasaport verilmeyerek adeta ölmesi için karar çoktan verildiydi. Bunlar Türkiye yakın tarihinin develtin aydın ve sosyalistine karşı davranışının tekrarlarıydı. Nedense Anadolu sanatçısı, aydını ve sosyalisti en ufak hareketinden, söylediği türküden hemen baskıyla karşılaşmasının doğalığı Ruhide de gördü.
Ermeni ağıtlarıyla başlayan, kurtuluş savaşıyla yoğrulan ve dağlardaki yörük türkmen ezgielriyle gelişen Ruhi Su öksüz yurdunda çocukluğunu getirdi. Son Osmanlı tarihinden başlayan yolculuk. Özal dönemiyle sonlandı. Adeta bu süreci tarihi derin otantik olgularla da doldurup kendine has ekolu da yaratı. İçinde salt türkü yakışları yoktu: işkence, yasak ve tutuklamalar da adeta her türkü sonrası bedel olarak ödetildi. Pirsultan, Dafdal oğlu, Karacaoğlan, Köroğlu ile başlatığı Türkü yolculuğu, Nazım Hikmetle de günümüze getirdi. Geniş ozan arşivi ve ile kendi yaşadıklarıyla birlikte Ruhi Su tınılarıyla gür sesli sesiyle kendi gerçeğini yaratarak bize miras braktı.
Kurtuluş savaşının en iyi müziklerini yaptı. Nazım Hikmetin şiirleriyle bunu seslendirdi. Oluşturduğu Nazım ile ikili kurtuluş destanı hala verilen mücadelenin en iyi eseri olarak kabulleniyor. Fakat, bu destanı en iyi tınılarıyla ve gür sesiyle yorumlayan Ruhi Suyun da övdüğü rejim tarafından başına getirilmeğen kötülük de kalmadı. Öksüz yurdunda başlayan hayat yine verilmeyen pasaport nedeniyle ölümle sonlandı. Bir Ruhi Su hikayesi adeta Türkiye tarihinin yaşam ile müziğin yazılımı oldu. Anadolunun tarihi protez ezgilerinin günümüz yorumlanmasını gerçekleştirdi. Bir anlamda mücadeleyle dolu çok yönlü Ruhi Su yaşamı gerçekleşti.
Hiç unutamam: Atatürk spor salonu doluydu. Sloganlar atılıyordu. Salon inliyordu. Sıra Ruhi Suya geldi. Daha eli sazın teline dokunur dokunulmaz, tüm salon adeta sesizleşti. Ruhinin sazı ve sonradan sesi dışında sinek sesi dahi duyulacak durumdaydı. Bir noktada herkes Drama Köprüsü türküsünü binlerce kişi okudu. Gelin Canlar ezgisiyle de mücadele potansiyeli derinşeştirildi. Böylesi konserlerinde kitleleri de etkileyip yönlendirme gücü vardı. Çünkü, o Ruhi Suydu..
Aradan yıllar geçti. Ruhi Su her ölüm yıldönümünde anımsanıyor. Bilmem, yeni nesil nedenli bilir, kuşkuluyum. Çünkü resmi çevreler böylesi tarihi gerçeklerle yaşayan ve resmen birçok durumu yansıtan aydınların unutulmasını hep ister. Hele de Ruhi Su gibileri olunca. Ama, ne zaman bir saz tınısı ve gürleyip kadefi sesli sözler de duyulunca, Ruhi Su yeniden dirilir. Onun için ölüm yıldönümünde, ünlü aydın ve sosyalist sanatçı Suyu saygıyla anıyorum. Bir Ruhi Su türküsüyle de nedemek istediğimi daha iyi anlarsınız.