yazılariktibasSavaş ne kadar uzun sürerse, müzakere edilmiş adil bir barışa ulaşmak da...

Savaş ne kadar uzun sürerse, müzakere edilmiş adil bir barışa ulaşmak da o kadar zor olacaktır – Thomas Kaiser

alıntı yapılan kaynakemrekose.substack.com
Orjinal yazının kaynağızeitgeschehen-im-fokus.ch
diğer yazılar:
“Federal hükümet anayasanın barış şartını görmezden gelmeye devam ediyor”
Emekli General Harald Kujat* ile 22 Ağustos’ta yayınlanan mülakat

Zeitgeschehen im Fokus: Çeşitli haber portalları Ukrayna’nın temmuz ayı sonunda yeni bir taarruz başlattığını bildirdi. Bu konuda herhangi bir bilginiz var mı?

Emekli General Harald Kujat: Taarruzun başlaması birkaç ay boyunca defalarca ertelendi ve nihayet 4 Haziran’da başladı. Taarruz için Ukrayna’nın başlangıçta Batı’da eğitilmiş dokuz tugayı ve Batı tarafından ülkede eğitilmiş ve Batı silahlarıyla donatılmış üç tugayı, toplamda yaklaşık 48 bin askeri vardı. Buna ilave olarak, düzenli Ukrayna ordusunun ve bölgesel savunmanın diğer tugayları da vardı. Taarruzun amacı açık bir şekilde Rusya’nın savunma mevzilerini yarmak ve Rusya ile Kırım arasındaki kara köprüsünü bloke ederek Rus kuvvetlerinin Kırım’daki lojistik merkezle ikmalini koparmaktı. Aynı zamanda Kırım, Ukrayna silahlarının menziline girecekti. Başta Ukrayna kuvvetleri yoğun saldırılarla bu hedefe ulaşmaya çalıştıysa da başarılı olamadı ve ciddi kayıplar verdi. Çok sayıda modern Batı silah sistemi de kaybedildi. Bu nedenle, taarruz oluşumları küçük birliklere indirildi ve cephenin çeşitli noktalarında ilerleme sayısı artırıldı. Bu süreçte Ukrayna kuvvetleri asıl savunma hatlarının önündeki gözetleme bölgesinde seçici kazanımlar elde etti, fakat şu ana dek ana Rus savunma hattını yaramadı. Bu arada daha büyük birlikler yeniden konuşlandırılıyor. Ancak başarıya ilişkin şüpheler giderek artıyor. Eğer taarruz başarısız olursa Ukrayna, Batılı askerlerden Batılı silahları talep edebilir. Zira Batı’dan planlanan silah sevkiyatı bile Ukrayna silahlı kuvvetlerinin personel kaybını telafi edemez. Öte yandan Rusya, henüz aktif muharip birliklerinin büyük bir kısmını konuşlandırmış değil. Dolayısıyla Ukrayna’nın karşı taarruzlarda daha fazla kayıp vermesinin ardından Rusya’nın ilhak ettiği toprakları eski idari sınırlarına kadar genişletmek ve böylece “özel askeri harekatın” hedefine ulaşmak için harekete geçeceği varsayılabilir. Muhtemelen buna Odessa da dahil olacaktır. Eğer Rus kuvvetleri savunma amaçlı harekatlara devam eder ya da sadece önceki fetihleri pekiştirmekle yetinirse, savaşın düşük yoğunlukta ama uzun süreli olarak devam etmesi beklenebilir.

Ukraynalı bir saha doktorunun, Ukrayna ordusunun ilerlediği her yüz metrede, Ukrayna tarafında beş ila altı ölü asker olduğunu söylediği aktarılıyor. Bu bana haddinden büyük bir rakam gibi geliyor.

Olabilir ama doğrulanması mümkün değil. Fakat Ukrayna Genelkurmay Başkanı General Zalujnıy, Batı’nın taarruzda ilerleme kaydedilmediği yönündeki eleştirilerine yanıt olarak benzer bir açıklama yapmıştı: “Her gün, her metrenin bedeli kanla ödeniyor”. Bunun bir nedeni de harekatların her iki tarafça asimetrik bir şekilde yürütülmesi. Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin ülke topraklarını geri alması ve her metrekare için kanla yüksek bir bedel ödemesi beklenirken, Rusya Silahlı Kuvvetleri Ukrayna Silahlı Kuvvetlerini yok etme ve böylece düşmanı savunmasız bırakma hedefini güdüyor. Dahası, saldıran tarafın kayıpları genelde savunan tarafın kayıplarından daha fazla olur ki bu da Rusya’nın hava üstünlüğü, Rus askeri helikopterlerinin kullanımı ve Rus savunma mevzilerinin derinlemesine kademeli ve çok iyi geliştirilmiş olması nedeniyle özellikle güçlü bir etkiye sahip.

Genel ifadeler dışında, kayıp rakamları hakkında somut bir bilginiz var mı?

Her iki taraf da düşmanın kayıp rakamlarını yayımlıyor ama kendilerininkini yayımlamıyor. Kesin olan şu ki Ukrayna Silahlı Kuvvetleri taarruzun başından bu yana büyük kayıplar verdi ve kritik bir durumda. Taarruz ne kadar uzun sürerse, stratejik bir geri dönüşü zorlama kabiliyetleri de o kadar azalacaktır. Fakat Batılı siyasetçiler hala daha fazla ve daha güçlü silahların teslim edilmesinin Ukrayna’nın askeri bir zafer elde etmesini sağlayabileceğine inanıyor, örneğin Amerikan Genelkurmay Başkanı, geçen yılın kasım ayı başında Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin yapabileceklerini başardığını, daha fazlasının mümkün olmadığını belirtmişti. Bununla birlikte, HIMARS füze rampaları, muharebe tankları ve piyade savaş araçları, İngiliz Storm Shadow seyir füzeleri veya Amerikan misket bombaları gibi her yeni silah kategorisine “oyun değiştirici” etiketi veriliyor. Bu sistemlerin hiçbiri stratejik durumu Ukrayna’nın lehine değiştirmedi. Gerçekçi olmak gerekirse bu, Avrupa ülkelerinin teslim etmek istediği F-16 savaş uçaklarından da beklenemez. Özellikle de bu uçakların ancak önümüzdeki yıl içinde pilot eğitimleri tamamlandıktan sonra konuşlandırılabileceği düşünüldüğünde.

Alman hükümetine Ukrayna’ya 500 kilometreye kadar menzile sahip Taurus seyir füzeleri vermesi konusunda baskı yapılıyor. Şimdi de “oyun değiştirici” olması umut edilen bu mu?

Taurus uzun menzilli ve yüksek delme gücüne sahip havadan karaya bir seyir füzesi ve angaje edilmesi son derece zor. Fakat genel stratejik durumu Ukrayna’nın lehine değiştirecek mucize bir silah da değil.

Taarruzun başarılı olmaması nedeniyle Ukrayna, Rusya ve özellikle Moskova’daki hedeflere yönelik insansız hava aracı saldırılarını artırdı. Şu anda Rusya ile Kırım arasındaki bağlantı hatları, Rus kuvvetlerinin ikmalini aksatmak için tekrar saldırıların hedefi. Amerikan Dışişleri Bakanı’nın bir süre önce bu konuda uyarıda bulunmasına rağmen Kırım da saldırıların hedefinde. Karadeniz’deki Rus gemilerine ve limanlarına ve özellikle de Rusya’nın kalbine dönük saldırılar genişletilecek. Birkaç gün önce Moskova’ya yönelik bir insansız hava aracı saldırısının ardından Zelenskiy şu açıklamayı yaptı: “Savaş yavaş yavaş Rusya’nın topraklarına, sembolik merkezlerine ve askeri üslerine taşınıyor.” Taurus, Rusya’nın derinliklerinde ve Kırım’daki kamu hizmetlerine karşı saldırılar düzenleyebiliyor. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri halihazırda benzer bir seyir füzesi olan İngiliz Storm Shadow’a sahip.

Eğer Ukrayna’da halihazırda İngiliz seyir füzeleri varsa, Almanya neden bunu da tedarik etsin?

Ukrayna kuvvetleri Storm Shadow ve Fransız SCALP seyir füzesi ile Rus ikmal hatlarına ve Kırım’a saldırabilir. Ancak Taurus, Rusya’nın topraklarının derinliklerine yapılacak saldırılar için ideal. Dolayısıyla Almanya özellikle Rusya’ya karşı savunmasız kalacaktır ki bu kesinlikle önemsiz değil. Alman siyasetinde ülkemizin dış politika ve güvenlik politikası çıkarlarını kararlılıkla savunma iradesinin yeterince gelişmemiş olması ve dışarıdan gelen “baskıların” içeride daha fazla “baskı” yaratması nedeniyle bu talep, nihayetinde her şeye rağmen ve ulusal çıkarlarımız göz ardı edilerek, daha önce olduğu gibi, kabul ettirilecektir.

Almanya bu silahı Ukrayna’ya teslim ederse bu ne anlama gelir?

Taurus’un teslimatı savaşın Avrupa’ya taşınması yönünde bir başka adım olacaktır. Ukrayna neredeyse bir yıldır 300 kilometre menzilli Amerikan ATACMS seyir füzelerinin teslim edilmesini istemesine rağmen, ABD şimdiye dek Rusya topraklarına saldırabilecek uzun menzilli silahları teslim etmeyi reddetti, zira bu silahlarda büyük bir tırmanma tehlikesi görüyorlar. Ukrayna’nın bu tür silahların sadece Ukrayna topraklarında kullanılacağına dair verdiği teminata güvenmeyen ABD, HIMARS füze rampalarına 150 kilometre menzilli değil sadece 85 kilometre menzilli mermiler tedarik etti. ABD, Amerikan F-16’larının teslimatını Avrupalılara bırakıyor ve Abrams tankları da uzun bir süre sonra gelecek. Ukrayna’nın, verdiği teminatların aksine, kısa süre önce Donetsk kentsel alanına dönük bir saldırıda sivil hedeflere karşı misket bombası kullanması, Amerika’nın isteksizliğini doğruluyor. Almanya, “teknik özellikleri” değiştirerek seyir füzesinin menzilini sınırlama ihtimalini tartışıyor. Bu ve Amerikan hükümetinin Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin çaresiz durumuyla ilgili kaygılarını bir kenara bırakıp askeri bir yenilgiyi önleme umuduyla ATACMS’leri teslim etme ihtimali, Alman hükümetini ABD ile birlikte Taurus’u teslim etmeye sevk edebilir. Fakat bu, Alman silahlarının Rusya’ya yeniden saldırmasının bayatlamış tadıyla birlikte büyük bir tırmanma adımı olacaktır.

Tırmanış ne kadar artırılabilir?

Rusya, iki milyon Kırımlının da yaşam kaynağı olan Kerç Köprüsü’nün havaya uçurulmasının ardından Ukrayna’nın ikmal altyapısını hedef alan ve haftalar süren saldırılarla karşılık verdi. Rusya’nın derinliklerindeki hedeflere yönelik saldırılar da büyük bir tepkiyi tetikleyecektir. Tek soru, bu tepkinin Ukrayna’ya mı yoksa Ukrayna’nın bu saldırıları gerçekleştirmesini sağlayanlara mı yöneleceği. Taurus’ların tesliminden sonra F-16’ların yanında el yükseltmek açısından sadece Alman savaş uçakları kaldı ama bu da daha uzun bir eğitim süreci gerektiriyor. Dolayısıyla ciddi stratejik durum değerlendirmeleri, Taurus’ların teslimine karar verirken olası bir sonraki adımı da gözetek zorunda kalacaktır. Beklentilerin aksine ATACMS ve Taurus stratejik durumu Ukrayna lehine temelden değiştirmezse Batı, Ukrayna’nın askeri yenilgisini kabul edecek mi yoksa NATO ya da NATO ülkelerinden oluşan bir koalisyon savaşa müdahale mi edecek?

Az önce Batı’nın Ukrayna’ya tedarik ettiği ve büyük bir kısmı halihazırda imha edilmiş olan çeşitli silah sistemlerinden bahsettiniz. Ama her zaman Leopard’ın yenilmez olduğunu söylediler.

Leopard kesinlikle dünyanın en iyi tanklarından biri. Fakat her silah sistemi gibi güçlü ve zayıf yönleri var. Bu nedenle harekatlarda silah sistemlerini, bir sistemin güçlü yanları diğerinin zayıf yanlarını telafi edecek şekilde birlikte kullanarak mümkün olan en yüksek sinerjiyi elde etmek önemlidir. Bununla birlikte, bağlantılı silahları kullanma becerisi, muharebe ekipleri ve tüm komuta kademelerindeki üstler için uzun yıllar süren eğitim ve sık tatbikatlar gerektirir. Ukraynalı askerler bu yüksek eğitim seviyesine ve bu tür harekatlar konusunda yılların deneyimine ve pratiğine sahip değil. Bu nedenle bazı medya organlarında Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin taarruzda kullanılmasına ve Batılı silah sistemleri konusunda sadece dört ila altı hafta eğitim almalarına dönük eleştiriler yetersiz kalıyor. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, bağlantılı silahların kullanımında uzmanlaşmadı ve bu durum, Rusya’nın hava üstünlüğü ve savunma hattının güçlü arazi tahkimatı ile birlikte, başarı şansının düşük olmasının başlıca nedeni.

Rusya’ya karşı başarılı olmak için nelerin gerektiğini gördüğünüzde, bu hedef muhtemelen pek gerçekçi görünmüyor. Ancak savaş devam ediyor ve binlerce genç insan ölüyor. Nihayetinde burada bir çizgi çekilmesi gerekmez mi?

Ukrayna şu ana dek Batı’nın yoğun desteği sayesinde Rusya’nın saldırı savaşında kararlı olduğunu ispatladı. Ama uzun vadede, savaşın her şeye rağmen ve siyasi hedeflere ulaşılamamasına rağmen devam etmesini sağlamak için ne tür bir çaba gösterilmesi gerektiği kararı tek başına Ukrayna hükümetine bırakılmamalı. Zira savaşın tırmanması ve Avrupa’ya yayılması riski gerçek. Savaşın sürekli yoğunlaşması halihazırda çok sayıda askerin hayatını kaybetmesine, Ukraynalı sivillerin ölmesine ve altyapının büyük ölçüde tahrip olmasına yol açtı. Savaş ne kadar uzun sürerse, Ukrayna’nın kayıpları ve ülkenin yıkımı o kadar büyük olacak ve savaşın Avrupa’ya yayılmasını önlemek ve Ukrayna2nın yanında yer alan ülkeler için de güvenlik sağlayan adil ve kalıcı bir barışa ulaşmak o kadar zorlaşacaktır. Dolayısıyla Ukrayna hükümeti, Ukrayna halkına ve aynı zamanda ülkesinin savunmasında kendisine destek veren ülkelere karşı, savaşın daha fazla tırmanmasını önlemek ve Rusya ile müzakere edilmiş bir barış aramakla yükümlü.

Sizce Ukrayna hükümeti bu sorumluluğu yerine getiriyor mu?

Ukrayna, savaşı sona erdirmek için uluslararası destek arayışında. Fakat Zelenskiy’in Ekim 2022 başında bir kararname ile yasakladığı Rusya ile doğrudan müzakereleri dışlamaya devam ediyor. Böylece, geçtiğimiz mart ayında İstanbul’da düzenlenen müzakerelerin de gösterdiği üzere, Rusya ile sadece müzakere yoluyla barış sağlanabileceği gerçeğini görmezden geliyor. Putin, 17 Haziran’da üst düzey Afrikalı barış heyetine şunları söylemişti: “Adalet ilkeleri ve farklı tarafların meşru çıkarlarının dikkate alınması temelinde barış isteyen herkesle yapıcı diyaloğa açığız.” Bu teklifin Ukrayna ya da ABD tarafından kabul edilmemiş olmasını dikkat çekici buluyorum. Geri kalanı için Ukrayna politikası en iyi ihtimalle düzensiz olarak tanımlanabilir. Zelenskiy, başlangıçta Ukrayna için tarafsız bir statüyü kabul etmeye ve güvenlik garantileri karşılığında NATO üyeliğinden vazgeçmeye hazırdı. Vilnius’taki NATO zirvesinden önce, üyelikten ya da bu hedefe giden somut bir yol haritasından daha azını kabul etmeyeceğini ilan etti. İkisini de kabul etmedi. Donbass yurttaşları Minsk II anlaşması kapsamında AB’de standart olan azınlık haklarını talep ettiklerinde ve dillerinin ve kültürlerinin yasaklanmasına isyan ettiklerinde, Ukrayna’dan ayrılmak istemedikleri halde ayrılıkçı olarak savaşıldı. Fakat İstanbul görüşmelerinde Ukrayna hükümeti, 15 yıl içinde Rusya ile barışçıl bir ikili çözüme ulaşılması gerektiğini kabul etti. Şimdi Zelenskiy, ne pahasına olursa olsun bu bölgeleri ve Kırım’ı geri almak istiyor ve Rusça konuşan Ukrayna vatandaşları olan sakinlerin akıbeti çözümsüz kalıyor.

Ukrayna hükümetinin Donbass halkını bu kadar az dikkate alması ilgi çekici. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, Britanya tarafından tedarik edilen ve uranyum tozu nedeniyle uzun vadede ciddi sağlık hasarlarına yol açtığı bilinen seyreltilmiş uranyum mühimmatları kullanıyor. Misket bombaları yüzde 40’a varan bir arıza oranına sahip. Bu da yüzde 60’ının Rus saldırganlara karşı, yüzde 40’ının da kendi halkına karşı kullanıldığı anlamına geliyor. Uluslararası insan hakları hukuku, silahlı kuvvetlere ve sivil halka karşı ayrım gözetmeksizin kullanılan mühimmatları yasaklıyor. Dolayısıyla misket bombalarının kullanımı, söz konusu devletin Misket Bombalarının Yasaklanmasına ilişkin Oslo Sözleşmesine taraf olup olmadığına bakılmaksızın, bir devletin kendi nüfusuna karşı kullanılsa bile savaş suçu. 6 Ağustos’ta, Ukrayna’nın 10 maddelik planına destek istediği Cidde’deki toplantıdan sadece bir gün sonra, Ukrayna kuvvetleri Donetsk kentine misket bombalarıyla saldırdı ve diğer şeylerin yanı sıra buradaki üniversiteyi ateşe verdi.

Elbette bu, bu bölgelerdeki Rusça konuşan nüfusa ikinci sınıf Ukraynalı muamelesi yapıldığı anlamına mı geliyor?

Evet, bu şekilde görmek zorundasınız.

İnsan Ukrayna’nın aslında kime karşı savaş yürüttüğünü merak ediyor.

Ukrayna, BM Tüzüğünün 51. Maddesi temelinde meşru bir savunma savaşı yürütüyor. Genel bir bakış açısıyla, bu savaşın tarihi ve jeopolitik bağlam dikkate alınmalı. Ancak bu karmaşık meseleyi bir an için bir kenara bırakalım. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, Rusya Silahlı Kuvvetleriyle savaşıyor ama Ukraynalı sivil nüfus da hem Rus hem de Ukrayna silahlarının eylemlerinden her zaman etkileniyor. Medyamızda ağırlıklı olarak meslekten olmayan şahsiyetler tarafından yürütülen tartışmalarda, stratejik amaç-araç ilişkisi genelde dikkate alınmıyor. Örneğin, misket bombalarını kullanmadan önce, kullanımın hangi amaca hizmet ettiği ve Ukrayna nüfusuna verilen zarar ve kayıpların sahiden doğru olup olmadığı sorulmalı. Bu konuda ciddi şüpheler var. Personel ve malzeme açısından güçler dengesi, genel stratejik durum, Rusya’nın askeri üstünlüğü tarafından o kadar açık bir şekilde şekillendiriliyor ki, Batı’nın silah sevkiyatı Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin direnme kabiliyetini güçlendirebilir ama stratejik durumda Ukrayna için askeri bir zaferi mümkün kılacak kesin bir dönüşü sağlayamaz. Büyük beklentilerle ilan edilen Ukrayna taarruzunun başarıya ulaşamaması, umarız sürekli olarak daha fazla silah sevkiyatı talep edenlerin de Ukrayna’nın savaşı kazanamayacağını ya da askeri bir zafer elde edemeyeceğini anlamalarını sağlar. Bu değerlendirme ABD’de buradan daha güçlü ve daha yaygın.

Daha fazla silah tedarik edilmesi yönünde yapılan bu talepler dürüstlük sorununu gündeme getiriyor.

Benim açımdan tüm bu haberlerle ilgili mesele her zaman insanların gerçekten söylediklerine ikna olup olmadıkları ya da yayımlanan görüşlerin ahlaki pusulası tarafından yönlendirilip yönlendirilmedikleri olmuştur. Bununla birlikte, enformasyon savaşının ön saflarında yer alan ve siperlerden sadece sınırlı bir görüşe sahip olduklarının farkında olmayan askerler de var. Ukrayna’nın Rusya işgali altındaki toprakları kurtaramayacağı ya da büyük askeri ilerlemelerle müzakere pozisyonunu iyileştiremeyeceği giderek daha belirgin hale geldikçe, esasında medyada daha dengeli bir rotaya doğru temkinli bir değişim olmalı.

Ancak bu “ahlaki pusula”, artık sağduyulu bir bakışa izin vermeyen mutlak bir duygusallaşmaya yol açtı.

Bu nedenle, bilgi eksikliği ve tecrübesizlik nedeniyle karmaşık askeri gerçekleri yargılayanlar ile kendilerini kamuoyuna ifşa etmenin cazibesine karşı koyamayanları birbirinden ayırmak gerekir. Diğerleri ise siyasi-ideolojik yönelimleri nedeniyle kendilerini ahlaki olarak tek taraflı taraf tutma ve karşıt gerçekleri ve görüşleri kasıtlı olarak bastırma hakkına sahip görüyor. Bu durum, bariz olarak liberal bir demokrasi ve çoğulcu bir toplum için son derece zararlı.

Duygusallaşma çoğu zaman nezaketin bir kenara bırakılmasına yol açar ve bazen de kamuya açık tartışmanın nasıl yürütüldüğü bir karakter meselesidir. Şu anda milletvekili olan eski bir görevlinin —bir keresinde bana söylediği gibi, başkanlık ettiğim toplantılarda sık sık arkamda oturur ve tutanak tutarmış— bir görevli için utanç verici ve onursuz bir şekilde hakkımda kamuoyu önünde yorumlar yaptığını deneyimlemek zorunda kaldım.

Medyamızda da yer alan yeni bir anlatı, Bahmut’un tarihe “ikinci Verdun” olarak geçeceği yönünde.

Bahmut’un stratejik önemi Batı medyasında abartıldı. Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin Rus saldırganlara karşı koyabileceklerini ispat etmeleri gerekiyordu. Bu, Batı’nın desteğini kesmemesini ve daha güçlü silahlar tedarik etmesini sağlamak adına siyasi bir hedefti. Bu nedenle Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin mümkün olduğunca uzun süre direnmesi ve büyük kayıplar vermesi gerekiyordu. Bu açıdan Rusya’nın stratejisi işe yaradı. Verdun ile yapılan karşılaştırma tamamen abartılı. Verdun’da her iki tarafta da yüz binlerce insan hayatını kaybetti. Tek başına insan kıyımının ölçeği, süresi ve yoğunluğu açısından dahi mukayese edilemez.

Birinci Dünya Savaşı ile olan benzerlik, daha önce de bahsettiğimiz duygusallaştırma ile ilgili…

Evet, ama bu başka bir hususla da ilgili. Birinci Dünya Savaşı, “20. yüzyılın ilk felaketi” olarak adlandırıldı ve sonraki tüm felaketlerin kaynağı oldu: İkinci Dünya Savaşı, Soğuk Savaş, Kore Savaşı, Vietnam Savaşı, bunlardan sadece birkaçı. Ukrayna savaşı, büyük bir Avrupa savaşı ve Avrupa kıtası ile sınırlı bir nükleer savaş riski ile 21. yüzyılın ilk felaketi haline gelmemeli. Aradaki paralellikler çarpıcı: o dönemde büyük Avrupalı güçlerin emperyal rekabetleri ve yakın Alman-Avusturya ittifakı, bugün büyük güçler ABD ile Rusya’nın jeopolitik rekabeti ve Ukrayna’nın koşulsuz, riskli desteği; o dönemdeki karşılıklı tırmanma adımları, bugünkü dinamik tırmanma. Bu yüzyılın ilk felaketi, ancak tırmanma vidasını artık kontrol edilemeyecek bir ivme kazanmadan önce durdurmayı başarabilirsek önlenebilir.

Büyük güçlerin jeopolitik rekabetinden bahsettiniz. Bundan sonraki küresel gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?

Ukrayna savaşı, çok kutuplu yeni bir dünya düzeninin ivme kazanmasına katkıda bulundu. Çin ve Rusya’nın etrafında BRICS ülkeleri şeklinde yeni bir siyasi, iktisadi ve askeri güç merkezi oluşmakta olup, amaçları ABD’nin lider dünya gücü olarak yerini almak ve dünyanın rezerv para birimi olarak Amerikan dolarının iktisadi ve finansal hakimiyetine son vermek. Resmi hedefleri barış, güvenlik, kalkınma ve işbirliği olan BRICS ülkeleri şu anda dünya nüfusunun yüzde 40’ını, Japonya dahil batılı G7 ülkeleri ise sadece yüzde 12,5’ini temsil ediyor. Gayri safi yurtiçi hasılaları G7 ülkelerinden daha büyük.

Çin, Suudi Arabistan ile küresel petrol piyasasında ve nükleer enerji kullanımında işbirliği yapmayı planlıyor, Suudi Arabistan’ın BRICS grubuna katılımını destekliyor, petrodolar ile rekabet edebilmek için emtia temelli bir rezerv para birimi oluşturma yolunda ilerliyor ve dünyanın rezerv para birimi olarak doların yerini almak için aylardır altın rezervlerini artırıyor. 22-24 Ağustos tarihleri arasında Johannesburg’da yapılacak bir sonraki zirvede yeni üye ülkelerin kabulü de görüşülecek; şu ana dek ondan fazla resmi üyelik başvurusu yapıldı. Aralarında Cezayir, Mısır, Endonezya, Pakistan, Meksika, Nikaragua, Uruguay, Venezüella, Arjantin ve iki NATO ülkesi, AB ülkesi Yunanistan ve Türkiye’nin de bulunduğu toplam 30’dan fazla ülke üyeliğe ilgi duyduğunu ifade etti. Bazı Güney Amerika ülkelerinin de ilgili taraflar arasında yer alması ABD açısından kesinlikle bir endişe kaynağı ve karşı tepkilere de yol açabilir.

BRICS’in bir örgüt olarak gelişmesi ABD’nin işine gelmeyecektir. BRICS iktisadi ve siyasi bir rakip haline geldi.

Bu ülkelerin ilan edilmiş hedefi, Çinlilerin dediği gibi, tek kutuplu bir dünyayı çok kutuplu bir dünyaya dönüştürmek. İkili ticaret artık dolar üzerinden değil, ulusal para birimleri üzerinden yürütülüyor. Petrol anlaşmaları bile artık eskiden olduğu gibi sözde petrodolar ile yapılmıyor. Örneğin, eskiden ABD’nin yakın müttefiki olan Suudi Arabistan artık Çin’in müttefiki ve ödemeleri ilgili ulusal para birimi üzerinden kabul ediyor.

Ukrayna’nın diplomatik bir girişimle pozisyonunu güçlendirdiğinden bahsettiniz. Bu ne ile ilgili?

5 Ağustos’ta Suudi Arabistan’da Ukrayna’nın girişimiyle kırktan fazla ülkenin ulusal güvenlik danışmanlarının katıldığı bir toplantı düzenlendi. Amaç Ukrayna’nın savaşa son verilmesi yönündeki tutumuna uluslararası destek sağlamak ve aynı zamanda tarafsız ve tarafsız olmayan ülkelerin Rusya’nın tutumuna verdiği desteği zayıflatmaktı. Danimarka’daki benzer bir toplantıda olduğu gibi sonuç bildirgesi yayımlanmadı. Özellikle de Zelenskiy’in geçen aralık ayında Washington’a yaptığı ziyaret sırasında sunduğu 10 maddelik planla ilgili olduğu anlaşılıyordu. Bu plan, müzakere edilebilir hususların yanı sıra, ancak Rusya’nın askeri yenilgisinden sonra gerçekleştirilebilecek talepler de içeriyordu. Ukrayna hükümetinin diplomatik girişimini eylül ayında BM Genel Kurulu’nda sürdürmeyi ve yıl sonundan önce devlet başkanları ve başbakanlar düzeyinde benzer bir toplantı başlatmayı planladığı anlaşılıyor. Fakat sonuçta savaşın sona ermesi için savaşan her iki tarafın da müzakere masasına oturmaya istekli olması ve çıkarlarını uzlaştırmaya hazır olması gerektiği gerçeğinden kaçış yok. Her iki taraf da dikte edilmiş bir barış yapabilecek durumda değil, özellikle de tarih bize bir tarafın diktasıyla savaşın sona ermesinin her zaman yeni bir savaşın başlamasına neden olduğunu öğrettiğinden.

Vilnius’taki NATO zirvesi hakkında kısaca konuşabilir miyiz? Sizin bakış açınıza göre ne elde edildi?

Zelenskiy, zirveden önce NATO üyeliği için kesin bir taahhüt ya da en azından bir yol haritası beklediğini dile getirdi. Başka hiçbir şeyi kabul etmeyecekti. Oysa durum bunun tam tersi. Benim görüşüme göre NATO üyeliği perspektifi 2008 Bükreş Zirvesi Bildirisi’ne kıyasla iyileşmedi. Ukrayna’nın üyelik için gerekli koşulları karşılamadığı açıkça ifade edilmiş ve “Müttefiklerin kabul etmesi ve koşulların karşılanması halinde Ukrayna’ya İttifak’a katılması için davette bulunabileceğiz,” denilmişti. Bu formülasyon NATO Antlaşmasının 10. Maddesini hatırlatıyor ve Batılı politikacıların bugüne kadar yanlış bir şekilde verdiği, üye olmayan bir ülkenin üyeliğinin yalnızca kendi kararına bağlı olduğu izlenimiyle çelişiyor. Mevcut tüm üye ülkelerin, tüm koşulları yerine getirmesi kaydıyla, Ukrayna’yı oybirliğiyle davet etmeleri gerektiği doğru. Bu koşullardan biri, İttifak’ın yeni bir üyeyi kabul ederek çatışma ithal etmemesi ama yeni üyenin tüm üye ülkelerin güvenliğini artırması gerektiği. Eğer Ukrayna NATO’ya üye olursa, NATO aynı anda Rusya ile savaşa girmiş olacaktır. Savaş bittiğinde ve bu soru birkaç yıl sonra gündeme geldiğinde bu da bir sorun olacaktır. Dolayısıyla barış görüşmelerinde bir kez anlaşmaya varılması belirleyici olacaktır, zira Rusya’nın talebinin özü ve savaşın belirleyici nedeni Ukrayna’nın NATO üyeliğinin engellenmesi. Rusya bu hedefinden vazgeçmeyecektir.

Ukrayna taleplere nasıl karşılık verdi?

Devlet Başkanı Zelenskiy başlangıçta çok sert tepki gösterdi ama daha sonra zorunluluktan dolayı daha uzlaşmacı bir ton benimsemek zorunda kaldı.

Rusya’nın üyelik dışı kalma talebi anlaşılabilir mi?

Henry Kissinger’ın 2014 yılında söylediği şu sözlere atıfta bulunmak istiyorum: “Ukrayna NATO’ya katılmamalı, bu konu en son yedi yıl önce gündeme geldiğinde ben de bu pozisyonu almıştım… Ukrayna hayatta kalacak ve kalkınacaksa, bir tarafın diğerine karşı ileri karakolu olmamalı, iki taraf arasında bir köprü görevi görmeli.” Bu hakikaten de Ukrayna için iyi bir rol olurdu ve sadece o değil, tüm Avrupa bundan istifade edebilirdi.

Muhtemelen o zaman Ukrayna’da Rusça konuşan nüfus için hayat çok daha iyi olurdu.

Evet, kesinlikle. Bu savaşa yol açan ikinci husus da bu. Minsk II Anlaşması uygulanmadı. O dönemde anlaşmaya aracılık eden ülkeler, Almanya ve Fransa, anlaşmanın uygulanması için baskı yapmadılar; fakat eski Almanya Şansölyesi Bayan Merkel ve eski Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Ukrayna’yı askeri olarak silahlandırmak için sadece zaman kazanmak istediklerini itiraf ettiler. Ukrayna’da Rusça konuşanların 2014 darbesinden sonra dillerini konuşmaları, kültürlerini geliştirmeleri vs. yasaklandı. Bu onları ikinci sınıf vatandaş haline getirdi. Halk, Minsk II Anlaşmasında kendilerine vaat edilen ve Avrupa Birliği’nde kabul gören azınlık haklarını talep etti. Ukrayna devletinden ayrılmak gibi bir niyetleri olmamasına rağmen Batı tarafından ayrılıkçı olarak yaftalandılar. Rusya geçen yıl 30 Eylül’de bu bölgeleri Rus toprağı ilan etti. Bu, barış anlaşması müzakerelerinde aşılması gereken büyük engellerden biri. Bununla birlikte, toprak bütünlüğü ilkesini uygulamak için, uluslararası hukuktan kaynaklanan bir yükümlülüğe rağmen Ukrayna hükümeti tarafından temel azınlık ve medeni haklardan mahrum bırakılan, ağırlıklı olarak Rusça konuşan vatandaşların yaşadığı toprakları, ölçülemez insan fedakarlığı ve yıkım pahasına yeniden fethetmenin ne anlamı var diye sormak gerekir. Tarih, her iki tarafın da bölge sakinlerinin menfaatleri ve refahı doğrultusunda hareket etmesi halinde uygulanabilir çözümlere ulaşılabileceğini öğretiyor. Ukrayna, diğer hususların yanı sıra, Rusya’nın öncelikle Ukrayna’dan askerlerini çekmesini talep ederek müzakereleri zorlaştırdı. Avrupa’nın iki büyük devleti olan Fransa ve Almanya’nın müzakere edilmiş bir barışa olan bağlılıkları olmaksızın, savaşan taraflar bir araya gelemeyecek ve izledikleri yol Avrupa’da felakete yol açacaktır.

Bu nedenle sonuç olarak şunu vurgulamak istiyorum: Alman hükümetinin anayasanın barış zorunluluğunu görmezden gelmeye devam etmesi, geri dönüşü olmayan bir noktaya kadar daha fazla silah tedarik ederek savaşın tırmanması ve genişlemesi riskini teşvik etmesi ve ateşkes ve müzakere edilmiş bir barış konusu hiçbir çaba sarf etmemesi söz konusu olmamalı.

General Kujat, mülakat için teşekkür ederim.


(*) 1 Mart 1942 doğumlu emekli General Harald Kujat, Alman Silahlı Kuvvetleri Genel Müfettişi ve NATO Askeri Komitesi Başkanı olarak NATO’daki en yüksek rütbeli subay. Aynı zamanda NATO-Rusya Konseyi ve Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi başkanlığı görevlerinde bulundu. Harald Kujat, hizmetlerinden dolayı Fransa Cumhuriyeti Onur Lejyonu Komutan Haçı, Letonya, Estonya ve Polonya’dan Komutan Haçı Liyakat Nişanı, Liyakat Lejyonu dahil olmak üzere çok sayıda ödülle onurlandırıldı. ABD ve Belçika Krallığından Büyük Leopold Nişanı Kurdelesi, Federal Almanya Cumhuriyeti Büyük Liyakat Madalyası ve Malta, Macaristan ve NATO’dan da dahil olmak üzere diğer yüksek ödüller aldı.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
325AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin