Geçtiğimiz yıl yaşanan ve her biri ABD’deki işçilerin hayatını etkileyen birbirinden ayrı iki gelişme iklim değişikliğinin etkilerinin sınıf mücadelesinin doğasını ne ölçüde yeniden tanımladığını gözler önüne seriyor. Bu gelişmeden kaynaklanan sonuçlar dikkate alınmaya değer.
Geçtiğimiz ağustos New York Times’ta yayımlanan bir makale yoğunlaşan sıcak hava dalgalarının UPS’nin şoförleri ve diğer işçileri açısından çalışma koşullarının nasıl kötüleşmesine, sağlık ve güvenlik risklerinin artmasına yol açtığı sorusunu ele aldı. Makale, 2015’ten beri yüzlerce UPS, ABD Posta Servisi, FedEx ve diğer teslimat şirketi şoförlerinin sıcağın olumsuz etkilerinden kötü bir şekilde etkilendiğini ve birkaç şoförün öldüğüne işaret etti.
Makalenin yayımlanmasının üzerinden bir yıl geçmeden ve Teksas korkunç bir sıcak hava dalgasının ortasındayken eyalet valisi Greg Abbott, Austin ve Dallas’ta inşaat işçilerine her dört saatte bir 10 dakikalık su molası verilmesini zorunlu kılan düzenlemeleri ortadan kaldıran bir kanun çıkardı. Kanun, ayrıca diğer belediyelerin bu tür düzenlemeleri kabul etmesini de engelledi. Bunlar iklim değişikliğinin etkilerinin işçi sınıfının yaşamını nasıl giderek daha fazla şekillendirdiğine dair sadece iki örnek. İklim değişikliğinin trajik etkilerinden kurtulmanın tamamen beklenmedik zorluklar yaratacağını ve kendilerini bekleyen mücadelelerde yeni stratejiler geliştirilmesinin gerektiğini akla getiriyor.
İklim felaketi
Şüphe yok ki iklim felaketi zamanla daha da şiddetlenecek. Bunun kanıtları ise manşetlerden düşmüyor ve giderek artan bir şekilde günlük hayatımızı etkiliyor. Kanada’da bu yıl, on yıllardır süregelen ve yoğunlaşan orman yangınlarının artış süreci belirgin bir şekilde hız kazandı. “Yetkililer Kanada’nın ‘eşi benzeri görülmemiş’ bir yangın sezonu yaşadığını, 134 bin kilometrekarelik bir alanın kül olduğunu ve bunun 10 yıllık ortalamanın altı katından fazla olduğunu söylüyor.”
Orman yangınlarının yakın çevrelerinde bulunanlar üzerindeki etkisi ne kadar büyükse, yaydıkları duman da Kuzey Amerika’nın büyük bölümüne yayılarak herhangi bir yangından yüzlerce kilometre uzakta bulunan on milyonlarca insanı sağlıksız koşullara maruz bıraktı.
İklim kaynaklı aşırı hava koşulları artık yaygın durumda: Çin ve diğer birçok Asya Pasifik ülkelerinde muson selleri ve ciddi derecede yüksek sıcaklıkların yanı sıra Hindistan’ın bazı bölgelerinde gerçekleşen çok şiddetli sıcak hava dalgaları sonucu gelecekte “2050 yılına kadar gölgede dinlenen sağlıklı bir insan için hayatta kalma sınırını aşabileceği” ve gün içinde dışarıda çalışmanın giderek zorlaşacağı olasılığı üzerinden sorular soruluyor.
Bilim insanları, dünyanın “bir açma-kapama düğmesi gibi aniden ortaya çıkabilen ve iklim sistemlerini tamamen yeni bir duruma iten” geri dönüşü olmayan birkaç iklimsel kritik eşiğe yaklaştığı konusunda uyarıyor.
Tabii ki bu durumda, bu büyük yıkımın sosyal ve ekonomik sonuçları, hem ülkelerin içinde hem de uluslararası düzlemde derinlemesine yerleşmiş eşitsizlik fay hatları boyunca ortaya çıkacaktır.
Bu da bizi hangi toplumsal direniş ve örgütlenme biçimlerinin benimsenmesi gerektiğini değerlendirmeye zorluyor. Karşı koymamız gereken iki ana cephe var. Öncelikle ve asıl olarak kapitalist çıkarların yıkıcı elinin sorunu daha da karmaşık hale getirmesini önlemek için elimizden gelen her şeyi yapmamız gerekiyor.
Karbon emisyonları azaltılmalı, zararlı fosil yakıt projeleri engellenmeli ve adil geçiş için mümkün olan her türlü kazanım elde edilmelidir. Aynı zamanda iklim felaketinin çalışma koşulları, ekonomik istikrar, toplumun güvenliği ve esenliği üzerindeki etkilerine yanıt verme kapasitemizi arttırmamız hayati bir öneme sahip.
İklim etkileriyle yüzleşmek
Eğer mevcut enflasyon ve yarattığı hayat pahalılığı krizi salgın sonrası ‘arz şoklarına’ dayandırılabiliyorsa, iklim değişikliğinin etkileri çok daha büyük ekonomik istikrarsızlıklara yol açacaktır. Milyonlarca işçi, sağlık ve güvenlik açısından yıkıcı etkileri olan sıcak hava dalgalarıyla karşı karşıya kalacak. Fırtınalar, seller ve yangınlar ani tehlikelerin yanı sıra önemli ölçüde hasara ve alt üst oluşlara da yol açacaktır.
Çevrenin bozulması beraberinde COVID’in yayılmasından kaynaklanandan çok daha büyük ölçekte çöküşleri ve hayat pahalılığı krizlerini getirecektir.
Tüm bu durumlarda, uzun neoliberal on yıllar boyunca kamu hizmetleri ve sosyal altyapıda meydana gelen zayıflama nedeniyle etkili müdahaleler büyük ölçüde baltalanacaktır. Kamu sağlık hizmetlerinin kötüleşmesi bu açıdan özellikle önemlidir. Pandemi sırasında bunu önceden hissetmiştik, ancak kronik ve akut iklim etkileriyle uğraşan toplulukların sağlık hizmetleri ihtiyaçlarını karşılayamamak daha da ciddi olacaktır.
Ontario İşçi Federasyonu (OFL), iklim kaynaklı işyeri sıcaklığına karşı etkili müdahaleler için bir kampanya başlattı. Bu durum, çok mütevazı bir şekilde, sendikaların ve toplumsal hareketlerin iklim krizinin ortaya çıkardığı özel zorluklara yanıt vermeye yeniden odaklanmaları gerektiğine işaret etmektedir. Bu durum işyeri koşullarını giderek daha fazla etkilediğinden, işverenler ve hükümetler, işçilere ihtiyaç duyacakları koruyucu önlemlere yönelik taleplerle karşı karşıya kalmalıdır. Tıpkı pandemi sırasında isteksizce sağlanan özel gelir desteği programları gibi, iklim değişikliğinin etkisi nedeniyle geçici işyeri kapanmaları veya doğrudan iş kaybıyla karşı karşıya kalanların ihtiyaçlarını karşılayacak çok daha iyi girişimler için mücadele etmeliyiz.
Britanya Kolumbiyası [Kanada’da bir eyalet. Genellikle BC (British Columbia) olarak kısaltılır] 2021 yılında yıkıcı sel felaketleri yaşadığında, bu felaketlerden etkilenen toplulukların acil ihtiyaçlarını karşılayacak çok az şey vardı. BC hükümetinin başarısızlıkları pek de istisnai değildi. Refah düzeyi yüksek ülkelerde bile iklim acil durumları için sınırlı bir hazırlık yapılmaktadır.
Japan Times’da yayımlanan bir rapor, giderek sertleşen ve sıklaşan sıcak hava dalgalarının yaşlı insanlar üzerinde nasıl ölümcül bir etki yarattığını anlatıyor. Tokyo’da yaşanan aşırı sıcaklar sırasında, “65 yaş ve üzeri kişiler bu tür ölümlerin yüzde 90’ını oluşturmuş ve ölen kişilerin yüzde 90’ı kapalı mekanlarda ölmüştür.” Bu tür trajedilerin önlenmesini sağlayacak etkili tedbirler, hükümetleri harekete geçmeye zorlayacak toplumsal eylemler olmaksızın hayata geçirilemeyecektir.
Hawaii’de yaşanan son orman yangını felaketinin ardından ölü sayısının artmaya devam edeceği tahmin edilirken, yerel ve federal yetkililer, başarısız alarm sistemleri, iletişim eksikliği ve geciken yardım çabaları nedeniyle eleştiriliyor. Acil durum sistemlerinin güçlendirilmesini ve kaynakların, iklim değişikliğinin sonuçlarıyla karşı karşıya kalan toplumların acil ve uzun vadeli ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tahsis edilmesini sağlamak için kampanya yürütmeli ve harekete geçmeliyiz.
Acil durum sistemlerinin güçlendirilmesini ve kaynakların, iklim değişikliğinin sonuçlarıyla karşı karşıya kalan toplumların acil ve uzun vadeli ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tahsis edilmesini sağlamak için kampanya yürütmeli ve harekete geçmeliyiz.
İklimle ilgili mücadelelere küresel bir bakış açısı getirmemiz ve aktif uluslararası dayanışma geliştirmemiz de hayati önem taşımaktadır. Küresel Güney’de halklar, yerleşik eşitsizlikler ve sömürü nedeniyle çok daha savunmasız durumdadır. Sıcak hava dalgaları ve kuraklık, Pakistan’daki büyük sel felaketinde olduğu gibi on milyonlarca insanı açlık riskiyle karşı karşıya bırakan koşullar yaratmaktadır.
Dünyanın yoksul ülkeleri için borçların silinmesi, iklim felaketleri karşısında hayatta kalmak ve yeniden inşa için kaynak tahsisi ve sayıları giderek artan iklim mültecilerinin acil ihtiyaçları gibi konular daha da büyük önem kazanacak. Dünya liderleri bir araya gelecek ve göstermelik bildiriler yayınlayacaklar, ancak yalnızca uluslararası ölçekte kitlesel eylem bir fark yaratacaktır.
Giderek daha büyük bir ölçüde ve henüz tam olarak kavrayamadığımız şekillerde, ortaya çıkan iklim felaketi sınıf mücadelesini dönüştürüyor ve bu süreçte büyük zorluklar ortaya çıkarıyor. Sendikalarımızda ve topluluklarımızda bu gelişmeleri değerlendirmeli, yeni hedefler belirlemeli ve şu anda bir hayatta kalma mücadelesi içinde olduğumuz acı gerçeğini yansıtan stratejiler geliştirmeliyiz.
Editör notu: Spota yazdığımız ifade orijinal metnin spotu değil. Yazıdaki vurguyu daha iyi ortaya koyduğunu düşündüğümüzden metnin içinde yer alan başka bir cümleyi spot kısmında yazdık. Orijinal spot şöyle: “İklim değişikliğinin sosyal ve ekonomik sonuçları, eşitsizliğin köklü fay hatları boyunca ortaya çıkacaktır.”
[Canadian Dimension’da yer alan İngilizce orijinalinden Nisan Çıra tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]