Tarih bazen önümüze önemli geniş deyerlendirme yapma olasılığını verir. Dün Şili ve şimdi de Türkiyedeki askeri darbelerin peşpeşe gelmesi, yukardaki tanıma önemli örnektir. 11 Eylül Şili ve 12 Eylül Türkiye darbeleri, peşpeşe gelince, ortak yönleriyle daha geniş uufka ulaşmamızı getirmektedir. Ayrı yıllarda olması bir yana, ardarda sıralanan günler, daha kolay genel ve öz deyerlendirme yapma şansını da veriyor. Hem Şili hem de Türkiye darbeleri arasında yedi yıl olmasına rağmen, siyasal hedeflerdeki ortaklaşma, o dönem dahi Türkiyede askeri darbe gelirken, nelerin olacağını Şili darbesi sonrası öğrenmemizle, adeta öngörü yapmaızda önemli yardımcı oldu. Ortak tutum, Neoliebraleşme ve solu ezmeydi. Şili ilk denehyim olarak yaşanırken, Türkiyede de gelecek askeri darbe sonrası nelerin olacağı tahmini yerine, kesin pratikle öğreniliyordu. Özellikle Yetmişyedi yılındaki verilen Fritmana ödül ile Kapitalizmin neoliberalizim gelişmesi, Şiliyle resmen dünyaya mesaj ediliyordu. Bu nedenle, Türkiye yazısını okumadan önce, Şili ile akalı makalemi de okursanız, dün ve bügün değerlendirmelerinize daha bütünsel, geniş deyerlendirme yapma şansını da yakalarsınız.***
Dün Şili darbesiyle Barışçıl geçiş dinamitlenmesi ve Neoliberal sürecin ilk deneyimini kısaca özetledik. Türkiye özellikle Yetmişsekiz yılında Ecevitin de AET girişini ret etmesiyhyle kaçınılmaz hale sokulan, darbe, Şili örneği ile tehlikeleri ve yayrını anlatmak için örnek olarak kulanılıyordu. Nitekim, Ecevitin ret edişi ile Avrupa içi nde Neoliberaleşme yerine darbe seçkisini desteklemesi sonrası, hemen Maraş katliyamı ile darbenin siyasal taşları döşenmeğe başlandı.
Darbenin geleceği siyasal analizi belirli devrimci hareketler tarafından yapılırken, özellikle Sovyet ve Çin çizgidekiler bu konuda hafif kalıyordu. Seksen başındaki 24 Ocak kararlarıyla artık darbenin kaçınılmaz olduğu ve geleceği Neoliebralizim veya o dönemin klişesiyle İMF reçeteleri uygulanacaktı. Yine başta Emre Hocam dahil birçok CHP ve TKP kesimi “olmaz” diyordu. Özellikle Fatsa operasyonuyla 11 temuz tarihi sonrası, artık askeri darbeye günler kaldığı anlaşıldı. Sonrası ise 12 Eylülde resmen askeri darbe yapıldı. Sonrası malum. Devrimcilerle başlayan kıyım, giderek tüm aydın ve ilerici kesime dek ulaştı. Direk eski sistemin tüm partileri kapatılıp, yeni yapı için hazırlıklar hızlandırıldı. Anayasa dahi tümden deyiştirilmeğe girişildi. Deyişmeyen tek olgu Turgut Özaldı. 24 Ocak görünür mı mimarı, resmen darenin de ekonomik beyniydi.
Devrimcciler ezilirken, tüm siyasal parti önemli lideri hapse atılırken, önemli sayıda göçler de olurken, yasaklar da yeni bir dinamiği ilerisi için harekete geçiriyordu. Kemalizmin devlet idolojik aygıtına din ve ırkçılık damatılarak, Feytulaha dahi rol verilirken, gelecek Türkiyenin Türk islami sentez ile neoliberaleşme ekonomisiyle dış sermağe girişine esneklik getirildi. Özelleştirme ile kamusal alanları kara ve metalaşmaya da açıldı. Kirli yakın tarih de böylesine yazılıyordu.***
Aradan yıllar geçti. Türkiye şili gibi en basit gerçeklerle yüzleşmeği dahi gerçekleştiremedi. Sol hala toparlanamadı. Devlet içi dönüşümler özellikle ikibin yılında hızlanarak şimdiki AKP rejimine dek gelindi. 12 Eylül anayasası üstüne tek adam otoriterliği de konularak, şahsım develtine gelindi. Günümüz adeta rejim dönüşümü ile gericilik epey yol aldı. Şilinin aksine sosyal muhalefet ve sol güçlenmedi Tam aksine tarikatlar oldukça devlet içi rolleri artı. Kurumsalaştırılan neoliberal piyasa modeli ise krizden krize geçti. Daha eşitsiz gelir dağııklı ülke gerçeği oluşturuldu. Kamusal yerine sadaka ilişkileriyle kitlesel bağlar oluşturdu. Şilideki sol seçenekler ve direnişler hala Türkiyede yok. Bunlar iki darbenin yarım asra vran tarihi süreçteki başlangıç ve gelinen yerdir. İşkenceciler dahi Türkiyede yargılanmadı. Direk 12 eylül sistemi işleyerek yoluna devam ediyor. Başlangıçtaki elde kuranla olan probaganda, şimdi dört yaşındaki çocuğun resmen gericileşme insan şekli politikasına dek gelindi. Her gün yaşadıklarımız, Türkiyenin 12 Eylül darbesinin günümüz aşamasıdır. Bunu ortak değerlendirmedikçe de hiçbir gerçeği yorumlamaya çalışmamak gerekir.
Kısaca, bir 12 Eylül darbesinin daha yıl dönümüne geldik. Dün bugünden nerede ise daha iyi idi diyecek konuma ulaştık. Daha gericileşerek ve otoriterleşerek adeta sarsıntılarla depremlerle yola devam ediliyor. Bunları hep Kıbrıs ayağında da yaşadık. Bir farkla, bizde darbenin önemli beyni olan Özal hala birçok çevre tarafından övülüyor. Geçmişin bakışının beyni eğer hala önemli haldeyken, yaşananın doğru deyerlendirilmesi de o denli eksik kalır. Şili ve Türkiye, ortak deyerlendirme bu nedenle yaşananlar ve günümmüze gelişlerin de birlikteliği ile nelerin yaşandığı dersleriyle ancak gerçeklerle yüzleşme adımı haline belki gelinir.