Ana muhalefet partisi CHP’deki “kimlik” krizi sadece bizim sosyal demokratlara özgü değil, dünyanın pek çok yerinde sosyal demokrat hareketler benzer bir türbülansta. Esasında bu sosyal demokrasinin bir krizi ve pek de şaşırtıcı değil. Değerlerinden, kuruluş felsefelerinden, fikriyatlarından uzaklaşmanın veya vazgeçmenin yol açtığı büyük bir kimlik bunalımı yaşanıyor.
Beş yıl önce bu köşede, 23 Kasım 2018, “Aslan sosyal demokratlar için dersler” başlıklı yazımda sosyal demokrasinin krizine değinmiş, şu satırları kaleme almıştım: “Sosyal demokrasi derin bir çıkmazda. Köklü bir geçmişe sahip, yüz yıllık sosyal demokrat partiler adeta yerlerde sürünüyor. Yunananistan’da PASOK silindi gitti. Fransa’da Sosyalist Parti kan kaybediyor. İskandinavya’da da benzer durum söz konusu. Alman sosyal demokratlar da aynı yolun yolcusu.”
Tabii ki bizim “aslan sosyal demokratlar” gereken dersleri çıkarmadı. Ne dünya özellikle de Avrupa örnekleri dikkate alındı ne de içerideki uyarılar, öneriler. Sağa açılma, “muhafazakârlaşma” tam gaz sürdü.
BİZİM ASLAN SOSYAL DEMOKRATLAR
Ve sonuçta bu sağa kaymanın işe yaramadığı, sağcılaşarak sağın oyunu alma projesinin iflas ettiği acı biçimde görüldü. Zira sağ-muhafazakâr seçmenin oyunu almak için partinin sosyal demokrat kimliğinden, kuruluş ilkelerinden uzaklaşması gerekmiyordu. Kaybedilmemesi gereken bir seçimin, fahiş hatalar nedeniyle kaybedilmesi travmatik bir etki yarattı.
Ve haliyle daha seçim gecesinde, henüz kesin sonuçlar belli olmadan, hummalı bir tartışma, kavga başladı. O gün başlayan “değişim”, “dönüşüm” tartışmaları hız kaybetmiş değil. Değişimden anlaşılan sadece vitrin değişikliği olsa da. Belirsizlikler içerisinde süregiden değişim tartışmalarının gürültüsü içerisinde yine temel unsurlar es geçiliyor. Siyasetsiz bir değişimin sadece vitrin, lider değişikliğinden öteye geçmeyeceği, kan kaybını durduramayacağını tüm aktörler bilse de.
Oysa tarihsel bir fırsat kaçmak üzere. 21 Haziran 2023 tarihli, “Sosyal demokratların başına bir Marksist geçerse” başlıklı yazımda yine aynı konuya değinmiş ve CHP’nin arayışına dair şöyle yazmıştım: “… dünyanın pek çok ülkesinde de sosyal demokratlar arayışta. Zira derin bir ideolojik, politik kriz söz konusu. Bu sorunların nasıl aşılabileceğine dair tartışmalar sürüyor. Ekonomik krizin, salgının, pahalılık ve savaşın neden olduğu “elverişli” koşullara rağmen sosyal demokratların kan kaybetmesi sorgulanıyor…”
PASOK’LAŞMA TEHLİKESİ
Yunanistan’ın tarihine damga vuran PASOK çarpıcı bir örnek. PASOK son seçimde oy artırsa da yok hükmünde. Sadece PASOK da değil, İtalyan Demokrat Parti de benzer bir türbülansta. Öyle ki iktidarı post-faşist İtalyan Kardeşleri’ne kaptırmaları da partiyi kendisine getiremedi.
Rotayı iyiden iyiye sağa kıran İngiliz İşçi Partisi başlı başına bir muamma. İskandinavya’daki sosyal demokratlar farklı değil. Fransa’da sadece adı “sosyalist” olan Sosyalist Parti eriyor.
Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) iktidarda olsa da, neoliberal-sağ politikalar nedeniyle şimdiden neofaşist AfD’ye geçilmiş durumda. Kamuoyu yoklamaları aşırı sağcı AfD’nin SPD’nin önüne geçtiğini gösteriyor.
Avusturya SPÖ ve daha niceleri, listeyi uzatmak mümkün. Ama burada sınırlandıralım.
BAŞKASI OLMA KENDİN OL
Bahsi geçen ve de geçmeyen Avrupa’daki sosyal demokrat partilerinin tamamındaki çözülüşe, tartışmalar ve kavgalara bakıldığında nedenler benzer.
Sosyal demokrasinin evrensel normlarından, temel kodlarından uzaklaşıldıkça yaşanan savrulma kaçınılmaz sona yol açıyor. Milliyetçi, sağcı, muhafazakâr oyları almak için sağa yelken açma, sermayenin sözcülüğüne soyunma, ‘ulusal çıkar’ adı altında militarizmi destekleme, halkın-sıradan yurttaşların sorunlarına sırt dönme, emek hareketine mesafe koyma gibi etmenlerin başka türlü bir sonuç üretmesi beklenemez.
Seçimden bu yana hummalı şekilde değişim tartışmalarının yaşandığı CHP’deki kriz “sosyal demokrasi”nin genel krizinden bağımsız değil.
Sosyal demokrat bir partinin kimliğinden uzaklaşarak başarılı olamayacağına Avrupa’daki sosyal demokratlar hareketler çarpıcı bir örnek.
Oysa ki başka türlü bir siyaset mümkün.
Şu soruya verilecek yanıt bir başlangıç olabilir: Türkiye ve Avrupa’daki sosyal demokratlar kaybederken neden Güney Amerika’nın tamamına yakınında “kardeş” sosyal demokrat partiler işbaşına geliyor?
Türkiye’de ve dünyada sosyal demokrasinin yaşadığı kriz derin. Bu krizi atlatmanın, bir çıkış yolu bulmanın sihirli formülleri yok. Latin/Güney Amerika deneyimi çok şeyler anlatıyor.
Bizim sosyal demokratların dikkatine.