Yeni adli yıl açılış törenlerini hem severim hem sevmem… “Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim. Severim çünkü yeni adli yıl açılışlarında cesur konuşmalar yapılır, yargının sorunlarının yanı sıra ülke sorunları da sıralanır.
Bu konuşmalar yapılırken, kendilerine direkt veya dolaylı eleştiri yapılan devlet ve hükümet yetkilileri de oradadır.
Yani konuşmacılar, bir anlamda muhataplarına, birinci ağızdan sorunları anlatıyor olurlar.
Hem bizim her gün gündeme getirdiğimiz sorunları bu kez Yüksek Mahkeme Başkanından, Başsavcıdan ve Barolar Birliği Başkanından duymak hoşuma da gidiyor nedense…
Ancak diğer yandan da sevmiyorum, çünkü yıllar ilerledikçe yeni adli yıl açılışlarında yapılan konuşmalar bir tekrara dönüşüyor.
Sürekli tekrarlanan ama çözüm bulunamayan sorunlar…
Dahası da var, mevcut sorunlar çözülemiyor ama gittikçe büyüyor da.
Yani sorunlara yeni halkalar ekleniyor ama bu açılış konuşmalarında en önde dinleyici konumundaki yöneticiler hiçbir şey yapmıyor.
Orada konuşmaları dinliyorlar, gidiyorlar ve hiçbir şey değişmiyor.
Sanki görevleri bu konuşmaları dinleyip dikkate almamakmış gibi.
Daha önce de yazmıştım, nenemin ve annemin çok söylediği bir söz vardır; “söyleyecek çok ama dinleyecek yok” diye…
İşte adli yıl açılış konuşmalarında gerçekten de söyleyecek çok, söyleniyor da… Ancak maalesef dinleyecek ve dinlediklerini yapacak yok.
Yıllar önce çok heyecanlanırdım adli yıl açılışlarındaki konuşmaları dinlerken ama sonraki yıllarda gördüm ki bu açılış geleneği bir formaliteye dönüşmüş.
Söylenen söyleniyor ve söylendiği yerde kalıyor.
Bugünkü açılışta, Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Ferdi Şefik, ülkeye giriş çıkışların kontrol altına alınması gerektiğini belirterek, öğrenci adı altında ülkeye araştırılmadan girilmesinin veya girdikten sonra ne tür faaliyetlerde bulunduğunun takip edilmemesinin doğru olmadığını söyledi.
Bunları yapmayan kim? Tabii ki törende konuşmaları dinleyen hükümet temsilcileri.
Narin Ferdi Şefik, ülkede en büyük sorunlardan birinin kural tanımama olduğunu belirterek, bu konuda gerekli denetimin olmadığını, kuralsız davranan kişinin tespitinin yapılmadığını ifade etti.
Şefik, kural tanımamanın idari mekanizmada da görüldüğüne dikkat çekerek, “İstihdam şekilleri, mesai mevhumunda bu durum açık şekilde görülmektedir. Bir konuda mahkeme kararı bulunmasına rağmen aynı konuda idarenin ısrarla karar aldığı, karar yokmuş gibi davrandığı görülüyor” dedi.
Yani Şefik, orada oturan hükümet edenlere, ülkede kural tanımama olduğunu ama aslında yöneticilerin de kurallara uymadığını, örneğin istihdam şekillerinde kuralsızlık olduğunu söylüyor. Malum son günlerin en tartışmalı konusu partizanca istihdamlar.
Şefik, bazı konularda mahkeme kararı bulunmasının da yönetenler tarafından dikkate alınmadığını söylüyor.
Daha ne diyecek ki onlara? Peki bu söylenenler ülkeyi yönetenler için bir şey ifade eder mi? Hayır etmiyor, bir kulaklarından giriyor diğerinden çıkıyor.
Açılışta Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı da sert eleştiriler yaptı hükümet edenlere, “Anayasa’ya aykırı yasalar, yasalara aykırı tüzükler, tüzüklere aykırı idari işlemleri göz göre göre yapıyorsunuz” dedi.
Hükümetin adeta ‘biz yapalım, yargı bozarsa bozsun’ yaklaşımıyla hareket ettiğini belirten Esendağlı, hükümetin bu yaptıklarıyla, mahkemelerde yaratılan siyasi nitelikli dava yoğunluğuyla, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkelerinin sınırlarının tehlikeye atıldığını ve yargıyı hedef haline getirme potansiyeli taşıdığını da söyledi. Liyakat ilkesinin devlet tarafından uygulanmıyor olmasının, kamu hizmetlerindeki genel bozulmanın ve çöküşün ana sebebi olduğunu belirten Esendağlı, “Torpil ve partizanlık, devleti içeriden kemiren ve çökerten bir parazitten başka bir şey değildir. Kamunun pek çok kritik pozisyonu niteliksiz, yeteneksiz, başarısız kişilere teslim edilmiş durumdadır” dedi.
Esendağlı, özellikle liyakatsiz, iş bilmez, bürokrasiyi adeta engel çıkarma sanatı olarak gören kamu makamlarının sürekli olarak anlamsızca çıkardığı zorluklarla uğraşmanın hem meslektaşlarını bezdirdiğini hem de meslek örgütü olarak kendilerinin ciddi mesaisini aldığını vurguladı.
Tüm bu anlatılan sorunlar, yönetenlerin iyi yöneticilik yapamamasının bir sonucu…
Başsavcı Sarper Altıncık da yetkileri kullanan kişilerin hizmet içi eğitim ve liyakatle atanması gerektiğini belirtirken, kamu personeli suçlarının arttığını da anımsattı.
Anayasaya, yasalara uyulması gerektiğini de söyleyen Altıncık, Anayasa’ya uygun hareket edilmesi durumunda ülkenin düzenli bir şekilde işleyeceğini vurguladı.
Tabii ki söylenenler bu kadarla sınırlı değil, konuşmacılar uzun uzun sorunları anlattı, ben özetler yaptım, bu özetlerden bile çıkan sonuç, hükümet edenlerin ciddi zafiyeti, umursamazlığı, ihmali, istismarı olduğunu ve partizanlıktan vazgeçmedikleri gerçeğini ortaya koyuyor.
Açıkça hükümet edenlere; “Anayasayı, yasaları ihlal etmeyin, partizanca istihdam, liyakatsiz atamalar yapmayın, kurallara siz de uyun, ülkedeki kuralsızlığın önüne geçin ve biriken sorunları çözün” diyorlar ama orada oturup da bunları duyanlar, sanki de bu konuşmalar kendileri için söylenmemiş gibi davranıyor.
Yine bu uyarıları ve önerileri dikkate almayacaklar, yine bildiklerini okuyacaklar, o nedenle bu kadar açıklama, söylenen şey boşa gidecek. Üzüntü verici olan da bu, hiçbir uyarıyı, eleştiriyi dikkate almadan bildiklerini okuyorlar, kuzu postu giymiş kurt gibi ortada dolaşıyorlar.