Neoliberalizim iki önemli yıkım oluşturdu. Sosyalist seçeneğin epey hırpalanması ve kuramların kulanılmasındaki hafıza kaybının oluşturulması. Örnek, akademisyenlik veya akademik adıyla, emperyalizim veya sömürgecilik kuramıyla yaşanan konulara deyerlendirme gerçekleştirmek, adeta sansür girdabına kondu. Sanki normal ülke veya iki ülke ilişkili değerlendirmelerle sistemin yok saydırtarak yorumlar yapılmaktadır. Siyasal duruşlar sergilenmektedir. Tek tip tartışmalarla sanki seçenekler sunulmaktadır. Kıbrıs ile Türkiye veya ABD ilişkileri veya ekonomik krizlerde neoliberal merkezli tek çıkış ekonomik reçeteler, hayatın her alanında yaşanmaktadır. Buna siyasal seçenek gibi sunulurken, akademisyenler de akademik araştırma olarak damıtmaktadırlar.
***
Ülkemizde birçok sorun var. Ayni zamanda bu sistemle kolayca mevki ve para kazanan da var. Şikayet olsa da ya alamayıp almak istemek veya kendini gizlemek için maraziler çizip maduriyetlere oynama çıkışlı davranış halindedir. Liderler eleştirilir. Kurum yöneticileri beceriksizlikle suçlanıp, neden hiçbirşey bilmeyip yönetici olunduğu tepkileri olur. Yolsuzluklara çoktan alışıldı. Kuralsızlıkla yaşam ise trafikten iş yaptırmaya dek her alanda doğallaştı. Ama yine de şikayet edilir. Bu arada aydınlar veya daha iyi dünya için de göç edenler de olur. Göçün nedeni yerine maduriyet denilip geçilir. Sistem sorgulanırken de sadece koltukta oturanlar hedeflenir. Kimse bunların nasıl geldiğini dahi aklına getirmez. Bildikleri birçok yanlışı biraz ortaya serenler de olunca şaşkınlıklar havasına sokulur. Üstüne gidileceği söylenir de gidilmez. Bu döngü de olur.
Bağımsız gibi olduğumuz algısıyla konuşulur. Koltuktan bir gidince düzelineceği inancı oluşur. Koca Denktaş dahi kurşun atmadan teslim olurken bile gereken ders alınmayıp unutmaya yönelindi. Tüm bunların normal ülkede olmayacağı hiç fazla düşünülmez. ANormaliği sadece koltukçuların yaptığı ile sınırlar konulur. Öneriler de tatlı su balıkları gibi yapılır. Kimse ilgili kurumsallaşmanın sömürgecilikle alakalı olmasını konuşma niyeti olmaması sonucu bu kuram da unuturuldu. Tabi pratikte sürmesine rağmen.
Yaşanan koşulların sömürgesel ilhaklaşma olduğu her olgunun neden sorusunun yanıtıdır. Sömürgeciliğin devam edip fırsat bulunca da ilhaklaşma dönüşmesinin yapılması için tüm girişimler yolunda giderken, hala bunlar yok demekle işler kotarılmaz. Hele yazılı metnin cümlelerin düzeltilmesiyle de demokrasicilik oynanmaz. Sömürgeciliğin zaten varlığı buna dayalıdır. Ne yazık bu konuda sicilimiz epey dolu. Hiç bağımsız olup bağımsızlığın ne olduğunu zaten yaşamadık. Hep sömrgesel versyonlarla yakın tarihimizden günümüze geldik. K. Kıbrıs şekillenmesi dahi Türkiye müdahalesiyle ele geçirilen toprak parçası üzerinden geliştirildi. Seksenlerde konuştuğum yakın iki devrimci arkadaşım, buradaki sonuçları onlara aktardığımda “Türkiye bu yapıyı yıkacak: çünkü burayı elde tutması için, kendine bağımlı daha çürük kurumsallaşma yapacak” diyorlardı. Koperatifcilikten sanayiğe veya beşeri koşullardan yönetim şekline dek herşey deyişecek diyorlardı. Ben de ek olarak: sancısız şekilde olacak” dedim.
Gelinen aşamada hala sömürgecilik deyil de emperyalist dönemli yeni sömürgecilik kuramını kulanmadan buradaki sonuçlar anlaşılamaz. Gerçekleri yok saydığımızda, neden sorularını sorsak da kimi akademisyenler de laflar sıralasa da aslında temelde sömürgecilik kuramı işlemektedir. Elbet işi bilen, dürüş olan aydın ve ileriyi hesaplayan yöneticiler istenmiyor. Kurumlarda işlevin olup herleşmesi de amaç deyildir. Bilmeyecek ve eline güç verecek, yandaş kahyıracak ki ayrımla insan bilecek ki bilmek ve dürüş deyil, partili ve anavatan aşkı laflarıyla “bayrak ezanı” söyleyerek koltukta dilediği sınırda oynayacaktır. Onun için her dokunuşta istediğiniz çirkefi kolayca bulursunuz. Azınız alınır. Ama, kimse de sistemi sorgulamaz. Size en başta kendisi de bu çirkinliği yapan politikacı “sonuna dek gidecem” der. Siz de aptal aptal inanırsınız. Düşünmezsiniz ki ayni sözü söyleyenin de sicilinin ayni olduğunu.
Sömürgecilikte yaşayıp sömürgeciliği deyerlendirmeğe katmamanın aşmaszı oluyor. Ama bu gerçekler de sömürgeciliğin devamı içindir. Niçin vasıflı ve bilgili kişiler istensin ki: ama şunu düşünün, dürüslük dahi arranan vasıf oluyorsa, gerçekler konuşulunmuyorsa, akademisyenler akademik deyip en basit emperyalizim ve sömürgecilik ilkesinde konudan kaçıyorsa. K. Kıbrısta daha teslim olunarark gericileşme ve kalabalık ifadeli yaşam tarzlı mafalar diyarı olmaya devam edecektir.