İstanbul Planlama Ajansı, (İPA) “ekonomik krizin eğitim maliyeti” raporunu yayımladı. Ortaya çıkan tablo, Türkiye’nin yeni yüzyılı adına utanç verici. Özel okullarda maliyet artıyor. Devlet okullarında ise giderlerin birçoğu velilerin sırtında. İktidardan uzun zamandır çözüm beklenen bir önemli konu da gıda enflasyonu sebebiyle okul çağındaki çocukların yeterli ve sağlıklı beslenememesi. Her dört çocuktan biri okula aç gidiyor.
Rakamlar çarpıcı. Eğitimin 2016’da gayri safi yurt içi hasıla içerisindeki payı yüzde 4,21 iken, 2023’te 3,48’e gerilemiş. Bütçeden eğitime ayrılan dilim de aynı şekilde daraltılıp 2016’da 19,24 iken 2023’te 14,53 olarak belirlenmiş. Eğitim, anayasal bir hak ve temel bir kamu hizmeti. Yatırımların düzenli bir şekilde azaltılması devlet okullarında niteliğin düşmesine, özel okulların yaygınlaşmasına, dolayısıyla eğitimde fırsat eşitliğinin yoksullar aleyhine ortadan kalkmasına neden oluyor.
Anayasasında sosyal devlet olma iddiası taşıyan bir ülkede hiçbir hükümetin yurttaşına paran yoksa okula gidemezsin deme hakkı ve yetkisi yok. Eğitim lüks değil, gereklilik. Bugün Türkiye’de binlerce öğretmen ataması yapılmadığı için eğitimini aldıkları, yetkin oldukları alanda çalışamıyor. İş bulabilenler geçinemiyor. Öğretmenlik gibi meşakkatli bir mesleğe ilginin azalmasının orta vadede yaratacağı sorunlar ise yönetenlerin umurunda gözükmüyor. Eğitimci, sözleşmeli statüsünde gerek güvencesiz çalıştırılarak bezdiriliyor gerek özgürlükçü, demokrat duruşu sebebiyle okullardan uzaklaştırılıyor.
100. yılını idrak etmek üzere olduğumuz cumhuriyetin en önemli kalkınma ayaklarından biri olan eğitimin hali en hafif değimiyle içler acısı. Akademik başarı düşüyor, çocuklar ana dilinde okuduğunu anlama testlerinde nal topluyor. Uluslararası bilgi ölçme sınavlarında Türkiye kötü not alıyor diye yanına bir de yerli ve milli olanı icat ediliyor ama sonuç yine değişmiyor. Dağa taşa okul yapıyoruz diye övünürken ortalık tabela üniversitesinden geçilmiyor. Akademik başarılarıyla dünyanın en iyi üniversiteleri arasında adı anılan okullar yengesini, emmisini ve hatta kendisini birden fazla göreve atayan idareciler tarafından yönetiliyor.
Eğitim alanında kuşkusuz yirmi yıl önce de eleştirilecek, gelişmesi ve değiştirilmesi gereken pek çok uygulama vardı. Fakat bugün derinleşen yoksulluk sebebiyle çok sayıda çocuğun ya okula devam edemediği ya da aç gitmek zorunda kaldığı bir tablodan söz ediyoruz. Kalacak yer bulamadığı için kaydını donduran ya da okumaktan tamamen vazgeçen gençlerin sayısı artıyor. Cemaat yurdunda yaşadığı baskılar yüzünden intihar eden Enes Kara’yı unutmadınız değil mi? Barınma, ulaşım, yemekhane ücretleri derken yaşam giderlerini karşılamakta zorlanan öğrenciler umutsuz. Son on günde üç öğrenci intihar etti. CHP Yoksulluk Dayanışma Ofis Koordinatörü Hacer Foggo uyarıyor; “çocuklar okulu bırakıp ana babalarından yoksulluk mirasını devralıyor, bu döngüden çıkma ihtimalleri de bu politikalarla maalesef çok zor.”
Planlaması uzun bir dönemi kapsayan eğitimin laik ve bilimsel yapısı aynı şekilde uzun döneme yayılan bir programla bugünkü halini aldı. 12 Eylül’den sonra zorunlu hale getirilen din dersinden tutun da üniversitelerin YÖK ile özerkliğinin ortadan kaldırılmasına kadar tüm özgürlük karşıtı uygulamalarla, karma eğitimin tartışmaya açıldığı, çocukların okula aç gittiği ya da gidemediği 2023’lere kadar geldik. Cumhuriyet adına, gelecek adına, o bir asırlık defterde çalışılması, geçilmesi, hesabının verilmesi gereken çok ders yazılı.