KATHİMERİNİ gazetesinin İngilizce edisyonunda 25.10.2023’te yer alan Andreas Hacıkiriaku’nun yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN
Andreas Hacıkiriaku’nun Kathimerini Kıbrıs gazetesinin İngilizce versiyonunda 25 Ekim 2023 tarihinde yer alan makalesini okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik. Yazı özetle şöyle:
*** 30 Kasım 1963’te, John F. Kennedy’nin bir suikaste kurban gitmesinden tam sekiz gün sonra, Cumhurbaşkanı Makarios, Cumhurbaşkan Muavini Dr. Fazıl Küçük’e, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na yönelik 13 maddelik değişişklik önerisini sundu. Türkiye bu önerileri reddetti, Kıbrıslıtürkler hükümetten çekildi, atmosfer gerildi ve 1963 Noel döneminde Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler arasında kanlı çatışmalar patlak verdi.
*** Kennedy’nin yerine geçen Lyndon Johnson Oval Ofis’te henüz üç ayını doldurmamıştı ki ABD Dışişleri Bakanı George Ball’un, bölgede durumu yatıştırmak ve olası bir Türk-Yunan çatışmasını önlemek maksadıyla bir barış gücü oluşturulması önerisine onay verdi.
*** Bundan bir hafta önce, 4 Şubat 1964’te saat 8.30’da iki kuvvetli patlama, Amerikan Büyükelçiliği’ne zarar verdi, Lefkoşa’da başka yerlerde bulunan iki Amerikan arabası da ateşe verildi. Britanya istihbarat servisleri, Kıbrıs’taki CIA (Merkezi Haberalma Örgütü) ofisine, bu saldırıdan Lissaridis’in grubunun sorumlu olduğunu bildirdi, Lissaridis’in Makarios’un “kişisel doktoru” olduğunu da ekledi. Kıbrıs Dosyaları Komisyonu’na bir belge veren bir Kıbrıs Orudusu yetkilisi Lissaridis gruplarından iki bombacının adını da verdi. O dönemki Makarios’un bilgisi olmaksızın Kıbrıs’ta herhangi bir şeyin olamayacağı şeklindeki yaygın inanca karşın bilinmeyen şey, Makarios’un bu bombaların yerleştirilmesinde talimat verip vermediği ya da bunları bilip bilmediğidir…
*** Ancak Makarios ya da Lissaridis grubu – ki kendileri Kıbrıs cumhurbaşkanının bir kolu olarak hareket etmekteydi – ABD ile neden bir cepheleşmeye girmek istesinlerdi? Hele de özellikle Makarios’un ABD ile ilişkileri belki de en iyi düzeydeyken… Haziran 1962’de, John F. Kennedy, Kıbrıs Cumhurbaşkanı’nı Beyaz Ev’de (White House) kabul etmişti, üç ay sonra da Amerikan Başkan Yardımcısı Johnson Kıbrıs’a resmi bir ziyarette bulunmuştu. Makarios ayrıca Karava’da bulunan ve geniş Ortadoğu bölgesini takip eden Amerikan radyo izleme istasyonu FBIS’in devamına ve Yerolakko’daki çok gizli Ulusal Güvenlik Konseyi istasyonunun devamına sessiz sedasız onay vermişti.
*** Öyleyse bu bombaların ardındaki amaç neydi? İki toplumlu huzursuzluk nedeniyle Kıbrıs’taki Britanya, Yunanistan ve Türkiye askeri müfrezeleri ortak bir kuvvet oluşturmuşlardı, çatışmaları sona erdirmek maksadıyla. ABD ise yalnızca NATO ülkelerinden gelecek askerlerle Kıbrıs için bir barış gücü oluşturulması fikrini ileri götürmekteydi. Üç garantör güç ile Kıbrıslıtürkler bunu kabul etmişti ancak Başpiskobos Makarios, bu plana onay veremeyeceğini hissediyordu. Britanya Sömürge İşleri Bakanı Duncan Sandys’e göre, Makarios prensip olarak uluslararası bir güce ihtiyaç duyulduğunu kabul ediyor olsa da, barış gücünün “Doğrudan Birleşmiş Milletler kontrolü altında olmasında” ısrar etmekteydi. Bombalar da ABD planlarına karşı bir mesaj göndermek amacı taşıyordu.
*** Amerikalılar, Kıbrıs’ta yaratılmaya çalışılan Amerikan karşıtı atmosferin ardında doğrudan Makarios’un olduğundan açıkça şüphelenmekteydiler. Büyükelçiliğin yaptığı açıklama da onu keskin ve kişisel biçimde eleştirmekteydi. “Son birkaç haftadan beridir, Kıbrıslırum basınında bize karşı sistematik bir kampanya yürütülmektedir. Kıbrıs hükümetine bu durumu protesto ettik ancak kampanya devam etti ve şimdi de başka bir biçime dönüştü” diyordu elçilik açıklaması. O günlerde ABD’nin Kıbrıs büyükelçisi Fraser Wilkins idi ve ona göre Makarios bunun farkındaydı, “pek çok kereler ona bunu durdurmasını rica ettim. Ancak hiçbir zaman bu konuda hiçbir şey yapmadı. Her zaman Bizans tarzıyla bu konudan kaçınmaya çalıştı” diyordu.
Kennedy ve Makarios
*** Bombalamadan sonra da Amerikan karşıtı duygular devam ediyordu. Tıpkı Lissaridis gibi kendi özel ordusuna sahip olan Nikos Sampson’un yayımladığı “MAHİ” gazetesi, henüz ilk andan itibaren bombalama olayını Amerikalılar’ın kendilerinin tezgahladığını ileri sürmekteydi.
*** Bombalar patladığında Wilkins, ailesiyle birlikte evindeydi. Elçilik rezidansı da büyükelçilik kompleksinin bir parçasıydı, bu da eski Hilton Otel yakınlarındaydı. Ne olup bittiğini anlar anlamaz ailesine koşmuştu, ona silahlı donanma askerleri eşlik etmiş ve güvenlik için Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na gitmişti ancak orada yalnızca Cumhurbaşkanlığı Muhafızı vardı görevde. Makarios orada değildi, Başpiskobosluk’taydı ve durumu öğrenince oradan elçiliğe gitmişti… Silahlı donanma askerleri elçilik içerisine konuşlandırılmıştı, olası bir saldırıyı püskürtmek maksadıyla ve sonradan Britanya’nın zırhlı araçları da buna eklenmişti – Kıbrıs polisi ise karmaşa içerisinde, bu konuyu araştırmaya çalışıyordu.
*** Pan Amerikan Havayolları’ndan kiralanan üç uçakla Amerikalılar, Beyrut’ta güvenli bir yere taşındı ve Bay ve Bayan Wilkins de, 700 kadın ve çocuk adadan ayrılırken onları yolcu etmeye gitmişlerdi… Bu olayın yan etkileri olacaktı. O günlerde Başkonsolos olan Charles McCaskill’e göre elçiliğe dönen Wilkins bir toplantı çağırarak, Kıbrıs’tan kadınlarla çocukları tahliye etme planını uygulamaya karar vermişti. “Bu tartışmalı bir hareketti ancak bomba patladığı günün ikindisi bunu Kıbrıs televizyonundan duyurmuştu ve artık geri adım atamazdı” diye anlatıyor McCaskill. Wilkins ise “Adadaki 2 bin Amerikalı’nın 1,200’ünü tahliye etmek zorundaydım” diyor. “Orada normalden çok daha büyük bir elçiliğimiz vardı, 500 kişi vardı toplamda ve bunların 35’i büyükelçilik personeliydi. Geriye kalanlar ise Ulusal Güvenlik Konseyi ve FBIS altında gizli iletişim görevlileriydi vs.”
*** Ertesi günü Wilkins, Lefkoşa Havaalanı’nda – ki havalanı 1964’te hala Britanya Hava Kuvvetleri tarafından idare edilmekteydi – uçağın merdivenlerinde eşiyle birlikte duruyordu. Pan Amerikan havayollarından kiralanmış üç uçak, Amerikalılar’ı Beyrut’un güvenliğine uçuracaktı, Wilkins çifti de 700 kadın ve çocuğun her birini yollatmaya gelmişti.
*** Ancak bir hafta sonra Ball adaya geldiğinde, “Elçilikteki tüm eşler adadan ayrılmamıştı ve duyduğuma göre ABD Dışişleri Bakanı da onların hala orada olmasına öfkelenmişti. Geriye kalanlara hemen ayrılmaları için birkaç gün tanıdı” ve Wilkins’in yerine başkasının atanmasını da ayarladı. McCaskill’e göre “Ball, sorunun çözümünün büyükelçi değişikliğini gerektirdiğine” karar vermişti. 1964’te elçilikte konsolos ve siyasi danışman olan George McFarland’a göre Wilkins tahliyeyi yüzüne gözüne bulaştırmıştı ve baskıyı kaldıramamış, “çok içmeye başlamıştı…”
*** Bundan bir yıl sonra Wilkins’in adı AGON gazetesinde “casusluk iddialarına” bulaştırılmıştı. New York Times’da casusluk konusunda çıkan bir yazıda ise bir elçilik görevlisi “Kıbrıs hükümetinin çıkarları aleyhine Amerikalılar’ın aktivitelerinin açıkçası doğru olmadığını” söylediği belirtilemkteydi (New York Times, 6 Mart 1965).
KAYNAKÇA:
*** The Association for Diplomatic Studies and Training Foreign Affairs Oral History Project CONSUL GENERAL CHARLES W. McCASKILL.
*** The Association for Diplomatic Studies and Training Foreign Affairs Oral History Project Foreign Affairs Series GEORGE MCFARLAND.
*** The Association for Diplomatic Studies and Training Foreign Affairs Oral History Project Foreign Affairs Series FRASER WILKINS.
*** Lefteris Papadopoulos, My testimony before the Ad Hoc Committee of the Cyprus Parliament on the “Cyprus File”: traitors and betrayals against my homeland, sweet Cyprus (Nicosia: [n.d.], 2010).