Artık eylül ayı geride kaldı. Ekim ayının ilk gününe girdik. Sanki iklimler daahi mesajla veriyor gibiydi. Sıcak havadan birden yağmur havasıyla da karşılaştık. Ama, ekimin ilk günü K. Kıbrıs için talihsiz. Tüm Kıbrıs için ise cumhuriyetin kuruluşunun yıl dönümü kutlamalar günü olması da çoğumuzca resmen akıldan sildirtildi. Buda genelde K. Kıbrısta Kıbrıs cumhuriyetiyle alakaların bilinmeyip, dilendiği gibi yalanla yeniden resmi tarih yazma koşullarını oluşturma düşüncesinin de “başarısını” göstermektedir. En olumsuz olay ise Ekim ayına girerken, üstelik bazı önemli gelişmeler de birlikte yaşanırken, K. Kıbrısta tatil gününe gelmesidir. Bir ekim ayni zamanda Pazar gününe geldi. Üstelik donukluk ve kopuşun yanına maç heycanları da eklenince, gündemlerle ilgilenme de daha bir daraltılma gerçeğine kavuştu…
Ekim ayına girdik. Kıbrıs cumhuriyeti kuruluş kutlamaları güneyde yapılıyor. Beklenti olanlar da var. Acaba, bize avanta falan olan açıklamalar olurmu, fırsatçılığı kimilerinde hala var. Şu gerçek dahi yok saydırtıldı. Aslında Kıbrıs cumhuriyetinin kuruluş günü 16 ağustos oluyor. Ancak, Atmışta bu ilan edilirken, sıcak hava nedeniyle törenler yapılamayacağı anlaşılıp, bunu Kıbrıs ikilimine uygun gelecek şekilde 1 Ekimde kutlanması kararı, alındı. Belirli dönemlerde, rum düşmanlığı ve cumhuriyet katletme fantazileri probagandası nedeniyle, Rumların 1 Ekimi bilinçlice yapıp esas kuruluş gününü yok saydıkları açıklamaları dahi yapılırdı. Şimdi oda brakıldı. Bu nedenle pasaportunu taşıyanlar veya yeni “haklar” isteyenler, nedense istedikleri hakların ve vatandaşı olduğunu savunanların kuruluş 16 Ağustos tarihini bilmeme gerçekleri de paradoksal bizim siyasal yaşamın bir parçası halinde yerini aldı..
Son karşılaştığım bir konuya da dokunacam: Türkiyeden tanıdık birinin akraaları geldi. Ben gezecekelrini zannediyordum. Meyerlim, geelenler Kıbrıs cumhurieyti pasaportlarını ve kimliklerini yenilemek için geldiler. Çünkü kendilerinin bizat anlatıklarıyla “burslardan yararlanma, avantajları kulanma ve daha kolay gezme” a amaçlarını sıralıyorlardı. Adaya doğrudürüs dahi gelmiyorlar. Ama, bir yolunu buldular. Kıbrıs cumhuriyeti kimlik ve yurttaşlık avantajlarını kulanıyorlar. Dahası, adada olup biteni bilmiyorlar. Kötüsü ise hala kendilerinin de alıp kulanmak için kılıktan kılığa girilen kimlikleri hala “rum pasaportu” diyecek kadar da kendilerini de maduriyet havarisi haline sokuyorlar. Hem rum avantajı hem de rumculukla suçlama paradoksu bizim kültürleşmiş idolojik gerçeğimizdir.****
Ekimin ilk günü başka bir önemi de Türkiyede yaşatı. Meclisin açılma günüdür. Beklenti Erdoğanın ne diyeceğidir. Halbuki Erdoğan mecliste konuşmaya başlarken, TİP Hataydan başlayacak yeni protesto yürüyüşü başlangıcındaydı. Seçilip de hapisten çıkarılmayan Can Atalay için yürüyordu. Buna destek verme falan şimdilik fazla yok denecek durumda. Daha çok Erdoğan ne diyecek. Elbet bizim bazı foncular Pazar günü olmlası, federasyon veya çözüm lafıyla hükümete saldırma durumuna kulakları üstüne yatacaklardı.
Erdoğan konuştu. Tahmin edilen ve daha söylemeden tartışılmaya başlanan konuya da direk dokundu. Yeni Anayasa yapılması hamlesi resmen başlatıldı. Ayni anda Türkiyede uygulamada Anayasa kararlarının uygulanmadığı, AİHM kararlarını da takmadığı pratiklernin de olduğu döneme raslaması da tesadüf deyildi elbet. Ama, yeni anayasa deniliyordu. Anayasaya uymayan ve salamayan devlet, yine de kamuoyu önüne yenisi denilip siyasal operasyon algısı yapmaya hız veriyor.****
Bunlar olurken, hesaplanmayan bir gelişme de Pazar falan dinlemeden oldu. Ankarada imtihar girişimli olay oldu. Saldırganlar öyle bir yer seçti ki dileyen dilediği yönde bakma olasılığını da getirdi. İçişleri ve emniyet bölgesi. Üstelik Pazar ollması nedeniyle de kalabalık olmayan bir yer. Elbet öncesinde yine klasik olgu oldu. Arabasını çaldıkları veya zorla aldıkları kişiği de öldürdüler. Bu konuda çok olasılığı konuşmak mümkün. Devlet içi çelişkilerden, mafya tipi çalışmalara dek olasılıklar fazladır. Yalnız: unutuğumuz bir konu da aklıma geldi. İstiklal caddesindeki bo nba konulan olayı hatırlayın. Tutuklanan Kadın üzerinden yapılan probagandaları hatırlayın. Bazı yerlere bunun üzerinden düzenlenen saldırıları da aklınızda canlandırın. Peki ya sonra, Başta söylenen çoğu olay yanlış veya sorularla dolu ortaya serildi. Giderek konu unutuldu. Yargının dahi başlayıp başlamadığı bilgisi dahi haberleştirilmedi.
Türkiyenin bu konuda sicili de oldukça karışık. Hele son dönemdeki gelişen olaylar ve ortaya saçılanlar sonrası, konuyla alakalı biraz beklemek gerekir.
Son olarak: ekim ayı özellikle Türkiye açısından önemli.. Cumhuriyetin de kuruluşunun yüzyılının kutlanma gününü de içermektedir. Gidilen yol ve öncesini yeniden yazma rejim deyişim hamleleri, epey tartışma yaratacağı kesin. Kıbrısta ise hamasi işbirlikçilerimiz talimatla alıp kalanı da kendi yandaşlarına paylaştırmaya devam çizgisinde debelenip duracaklar. Ha, muhalefetin bazı kişileri hala hukuk ve yargı diyor. Hepsine soralım, madem yargı kararları tartışılmaz, Türkiyeden de destekler edebiyatı yapılıyor. Son Türkiyedeki yargı kararlarında suskun olmanın da nedeni bumu? Yani “yargı kararları tartışılmaz mı”?