yaklaşımlarMurat KanatlıGeleceğimizin olmasının tek yolu barış ve ekoloji için birlik olmaktır - Murat...
yazarın tüm yazıları:

Geleceğimizin olmasının tek yolu barış ve ekoloji için birlik olmaktır – Murat Kanatlı

Yeniçağ podcastını dinleyin

14 Ekim 2023 tarihinde Lefkoşa’daki ara bölgedeki “Dayanışma Evi’nde “Sol ve Kıbrıs Sorunu” üst başlığı ile düzenlenen “Kıbrıs Solu’nun Ortak Eylemi” konusunun işlendiği 5. Yıllık Konferans’taki konuşma

Savaşlara Karşı Barış Mücadelesi

Geleceğin olup olmayacağını konuştuğumuz zamanlardan geçiyoruz. Bu nedenle iklim değişikliği gibi masum kelimelerle değil, durumu ekolojik krizle anlatmamız gerekir.

 

Peki buraya nasıl geldik?

Kapitalizmin bitmez tükenmez büyüme hırsı, bunun için en ucuz yöntemlerle yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kullanılması, paylaşım savaşları çok uzun zamandır devam etmektedir. Ancak bu diğer sorunları da tetikledi. Daha fazla kar için üretimin sınırsızca artırılmasıyla doğanın tahrip edilmesi yanında paylaşım savaşları, savaş teknolojileri doğaya daha da zarar verdi. Geldiğimiz noktada çoklu krizler zamanını yaşamaktayız. İklim krizi, gıda krizi, göç krizi ve diğerleri…

Bugün itibariyle süren Rusya Ukrayna savaşı bizlere bir kez daha savaşların ve gıda krizlerinin yalnızca bölgeleri değil, çok daha geniş coğrafyaları etkilediğini hatırlatması gerekir. Tarıma elverişli toprakları olmasına rağmen uzun yıllardır süren silahlı çatışmalar ve savaşlar nedeniyle Afrika ülkelerinin önemli kısmı ciddi açlık krizleri ile karşı karşıyadır. Süren iklim krizi kuraklıkları tetikleyecek ve daha derin gıda krizi sorunları ile karşı karşıya kalacağız. Ancak hâlâ daha savaş bütçelerine ciddi boyutta yatırımlar yapmaya devam edilmektedir. Bugün itibariyle NATO’nun savaş kapasitesinin nasıl geliştirileceği konuşulmaktadır. Tüm bu nedenlerle uzun zamandan beri savaşa karşı barış mücadelesi, anti-militarizm solun en önemli gündemi oldu. Olmaya da devam ediyor. Savaşlara karşı çıkmak tek başına teorik bir sorun değildir. Savaşların büyüttüğü ekolojik sorunlara da karşı çıkmak demektir. Kamusal hizmetlere ayrılması gereken finansal kaynakların savaş bütçelerine ayrılmasına da karşı çıkmak demektir. Savaşlara karşı çıkmadan milliyetçiliğe de karşı çıkamayız. Akdeniz’in bu küçük adasında yaşayan bizler tüm bu sorunları yakından bilmekteyiz. Ama yalnız biz değil tüm Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler bu gerçeği maalesef yaşayarak, deneyimleyerek biliyor.

 

Akdeniz

Akdeniz bu krizleri birebir yakından yaşamakta, yaşamaya devam etmektedir. Bitmeyen savaşlar, silahlı çatışmalar, daha fazla kâr için yeraltı ve yerüstü kaynaklara ulaşmak için yapılanlar ortadadır. Üretim süreçlerinde karbon salınımının artması, bunun kuraklık gibi etkileri olması problemleri karşımızda durmaktadır. Savaşlar ve istikrarsızlık nedeniyle halkların yer değiştirmesi, göçler, yoksulluk ve yoksunluğa tanık olmaktayız.

Barış ve ekoloji mücadelesi bölgemizin, Akdeniz’in dünyanın geleceği için kritik öneme sahiptir. Ekoloji ve barış mücadelesi, bir taktiksel eylem planı değil, ölüm kalım mücadelesinin ifadesidir. Savaşları ve kapitalist üretim ilişkilerinin doğayı yok etmesini durduramazsak, sosyalizmi kurabileceğimiz, insanların yaşayabildiği bir dünya da olmayacaktır.

 

Kıbrıs

Tüm dünya ölçeği açısından küçük bir yer olsa da Kıbrıs, savaşların, ekolojik sorunların kendi ölçeğinde önemli sorun olarak yaşandığı coğrafyadır.

Son dönemde Akdeniz’deki doğal gaz aramalarını da gerekçe göstererek, daha fazla silah yanında, insansız savaş araçlarını (İHA) adaya konuşlandırmıştır. Bunun karşısında Kıbrıs Cumhuriyeti 2023 yılı için askeri harcamalara yaklaşık 200 milyon dolarlık bütçe ayırmıştır!

Kapitalizm daha fazla kar için doğayı yok etmesine adanın her yerinde yakından tanık olmaktayız. Savaş koşullarının yarattığı ortam içinde iki tarafta da yönetimde olanlar milliyetçiliği yükselterek bu talanlarına rahatça devam edebilmektedirler. Bu nedenle de Kıbrıs’ta ve diğer bölgelerde de savaşlara, işgallere karşı barış mücadelesi milliyetçiliğe, ırkçılığa karşı mücadele açısından da önemlidir.

 

Doğu Akdeniz’de Doğal Gaz

Adada bu ekolojik sorunlar devam ederken, yenileri Akdeniz’in sularında yaşanmaya başlamıştır.

Hepimizin bildiği gibi küresel emisyonların 2030’a kadar en az yüzde 50 azaltılmasının hedeflendiği Paris Anlaşması ile 2050’de net sıfır emisyon yaratacak bir ekonomik yapılanmaya ulaşılması amaçlanıyor. Elbette bunda samimi olup olmadıkları ayrı bir konu ama böyle bir niyet ortaya konmuş durumdadır. Yani dünya üzerinde an itibariyle bulunan mevcut fosil yakıtlarının kullanımı insanların yaşamlarını sürdürebilecekleri bir ortam için mutlak azaltılması gerekmektedir. Buna rağmen Doğu Akdeniz’de İsrail, Mısır ve Kıbrıs platformlar kurup yeni doğal gaz aramaya, bulduklarını yüzeye çıkarmaya başladılar. Yani bir yandan karbon emisyonunu sıfırlanacağı söyleniyor diğer yandan artmasını sağlayacak yeni kaynakların yeryüzüne çıkarılması çalışması da yapılmaya devam ediyor. Bunun yanında bu süren çalışmaların Akdeniz’in ekosistemine zararını da konuşmaya başlamadık.

Sorun yalnız ekoloji sorunu olarak da kalmıyor… Bu doğal gaz alanları üzerinde Türkiye’nin hak talep etmesi ve savaş gemilerini bölgeye göndermesi gerginliğin artmasını sağlamıştı. Süren gerginlikler de gerekçe gösterilip, Kıbrıslı Rum liderlik yeni askeri antlaşmalar imzalayarak, Fransa’dan başlayarak birçok ülkeye adada yeni silahlar bulundurması imkânı da sağladı. Bu da adadaki askeri varlığın artması anlamına gelmektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti 2021 yılında Birleşik Arap Emirliği ile, Ağustos 2020’de Fransa ile, Kasım 2020’de de İsrail ve Yunanistan ile askeri alanda antlaşmalar imzaladı. Bölgede yeni askeri ittifaklar da oluşturuldu… Yani bölgenin silahlandırılması ve militarizasyonu da artmış durumdadır. En son Eylül 2023 başında Kıbrıs, İsrail ve Yunanistan devlet başkanları Kıbrıs’ta buluştu, ABD’nin içinde yer alacağı 3+1 mekanizmasından bahsedildi, Hindistan’ın da bu mekanizmaya dahil edilmesinin değerlendirildiği açıklanmıştı. Peki bu Akdeniz’in geleceğini nasıl etkileyecek?

Bölgeye barış gelebilmesi için yabancı askerlerden arındırılmasını konuşmamız gerekirken daha fazla yabancı askerin bölgedeki varlığını artırıcı faaliyetler elbette amaçlarımıza ulaşmaya yardımcı olmayacaktır. Tüm Ortadoğu için tehdit olan Kıbrıs’taki İngiliz üslerinden kurtulmaya çalışırken başka ülkelerin de üs kurması, asker bulundurma antlaşması yapması barışa giden süreçte olumlu gelişmeler değildir.

 

Nükleer Güç Santralleri

Bir yandan Doğu Akdeniz’de bu doğal gaz faaliyetleri sürerken diğer yandan da nükleer güç tesis kurulumları da devam etmektedir. Türkiye’nin Akkuyu bölgesine yaptığı ve sona geldiği Nükleer Güç Santrali, bölgeyi birçok açıdan tehdit edecektir. Akkuyu Nükleer Tesisine karşı yıllardır mücadele ederken yeni öğrendiğimiz Mısır’ın da Akdeniz’in kıyısına El Dabaa Nükleer tesisini yapmayı planladığıdır.

Bu ne demektir? Nükleer Santraller yaklaşık olarak saatte 1 milyon metre küplük soğutma suyuna ihtiyaç duyuyor. Bu hacimde ısıtılmış su da denize salınıyor.

Akkuyu Nükleer Güç Santrali ısıtma soğutma faaliyetleri için denizden su çekecek ve açıklanan raporlardan biliyoruz, çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra deniz suyunun ısısı ciddi oranda artacak… Bunun anlamı bölgedeki tüm deniz ekosisteminin kötü yönde etkileneceği, deniz canlılarının yaşamlarını tehdit edeceği, balıkçılık faaliyetlerini ciddi etkileyeceği anlamına gelecektir.

Akdeniz’deki tüm canlıların yaşamını tehdit edecek bir durumdur. El Dabaa Nükleer Tesisinin de devreye girmesi ile deniz suyu ısının ne olacağını düşünün… Bu yalnızca bir yönüdür, nükleer sızıntı, nükleer artıkların bertaraf edilmesindeki sorunlar, nükleer kaza gibi riskler de mevcuttur, Japonya’daki 2011’deki Fukişima’daki kazadan da bilmekteyiz ki güvenli nükleer güç santrali yoktur! Yani Akdeniz’deki tüm canlıların geleceği açısından bu nükleer tesislerin devreye girmesi ile tehlikeler söz konusu olacaktır.

Akkuyu Nükleer Güç Santrali antlaşmasından öğrendiğimiz, Rusya’ya askeri amaçlar için kullanabileceği deniz limanının da sağlanmasıdır. El Dabaa Nükleer Tesisini de Ruslar yapacak ancak henüz antlaşmanın tüm detaylarına sahip değiliz… Yani konu gene bölgenin militarizasyonuna geliyor!

 

Savaşlar

Suriye’deki savaş, İsrail’in saldırganlığı sürüyor, yeni savaş teknolojilerin kullanılması öncellikle insanları ama sonrasında tüm diğer canlıları etkilemektedir. Doğa daha fazla tahrip olmaktadır. Bunların bir uzantısı olan Doğu Akdeniz’deki canlı mühimmat ile askeri tatbikatların deniz canlılarına etkileri üzerine birçok da rapor vardır. Savaşlar daha fazla insanı yurtlarından, ülkelerinden koparmaktadır. Süren savaşların binlerce insanın da canına mal olmaktadır.

Tüm bu nedenle savaşların hemen durdurulması, işgallerin sona erdirilmesi, yabancı orduların bölgeden çıkarılması, demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine saygı gösterilen bir düzen kurulması güzel bir niyet için talep değil, gelecekte yaşamın sürmesi için de gereklidir.

 

Sonsöz

Yalnızca adadan ve çok kısıtlı bir yerden Doğu Akdeniz’den bile bakınca savaşları ve ekolojik yıkımı, doğanın tahribini durduramazsak, geleceğin hepimiz için karanlık olacağını rahatlıkla görebilmekteyiz.

Bu nedenle diğer konularla birlikte solun gündeminde ekoloji ve barış mücadelesi geleceği kazanabilme için çok daha fazla yer almalıdır. Yoksa çok da fazla zamanımızın kaldığını söylemek mümkün değildir.

Böylesi bir yerden bölgede ve dünyadaki savaşlara, silahlı saldırılara karşı barışı savunmak, nükleer tesisler yapılmasına, doğal gaz aranmasına karşı çıkmak, fosil yakıt kullanılmasının kısıtlanmasını talep etmek yaşamın kendini de savunma anlamına geldiği için önemlidir…

Tüm bu nedenlerle geleceğe sahip olmak için barış ve ekoloji mücadelesi çerçevesinde birleşmeliyiz.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin