Siyonist hareketin ve İsrail’in kurucu mitleri, bugün yalnızca küresel siyonist harekette ve İsrail’de değil, neredeyse tüm dünyada zihinlere kazınmıştır. Siyonist yerleşimcilerin, yerlilerin (Arapların) olmadığı boş topraklara yerleştiği, yerli halkın Filistin topraklarını iyi işleyemediği ve siyonistlerin toprağı ihya ettiği, Arapların topraklarını kendi isteğiyle bıraktığı veya siyonistlere sattığı, İsrail’in Tevrat’ta vaat edilmiş bir ülke olduğu, Holokost’un vicdani yükünün siyonist yerleşimcilere Filistin’de devlet kurma hakkı tanıdığı, İsrail’in Ortadoğu’daki yegane demokratik devlet olduğu, İsrail’in iki devletli çözüme bağlı olduğu ve daha nicesi…
Türkçeye çok sayıda kitabı çevrilen Hayfa doğumlu tarihçi Ilan Pappé, İsrail Komünist Partisi’nin de içinde yer aldığı cephe örgütü Hadaş’ta yer almış, 2008 yılında İsrail’den ayrılmış ve İsrail parlamentosu tarafından kınanmıştı. Hâlâ Exeter Üniversitesi’nde görev yapan Pappé, İsrail’deki “Yeni Tarihçiler” grubunun en önemli isimlerinden biriydi. Bu grup, siyonist hareketin ve İsrail’in tarihine başka bir gözle bakmış ve yeni arşiv belgelerinin ortaya çıkmasıyla birlikte İsrail’in kuruluş mitlerine sağlam saldırılar yöneltmişlerdi. Pappé’nin en dikkate değer tezlerinden birisi, İsrail’in bir yerleşimci sömürge devleti olduğu ve Filistinlileri en başından bu yana etnik temizliğe tabi tuttuğudur: Siyonist hareketin liderleri, etnik temizliğe koşulların zorlamasıyla değil, bilinçli bir tercihle karar vermişlerdir.
Dolayısıyla, yerleşimci sömürgeciliğin 21. yüzyıldaki tek kalıntısı İsrail’de de sömürgecilik karşıtı mücadele ön plandadır ve tarihsel Filistin’in tamamı dekolonize edilmelidir. Bunun mantıksal sonucu, iki devletli bir çözüm değil, tarihsel Filistin topraklarında tek ve demokratik bir devletin kurulmasıdır.
Ilan Pappé ile İsrail’in yeni hükümetini, Filistinlilere on yıllardır uygulanan etnik temizliği ve olası bir İntifada’nın neye benzeyeceğini konuştuk. Pappé’nin cevaplarını, yukarıda çizilen çerçeve ile birlikte değerlendirmekte fayda var.
‘YENİ HÜKÜMET HEM SİYONİZMİN DEVAMCISIDIR, HEM DE DAHA KÖTÜDÜR’
Öncelikle yeni İsrail hükümeti hakkında bir soru sorayım. Birçok kişi bu yeni ‘sağcı’ Netanyahu hükümetinin faşizan eğilimler barındırdığını, İsrail tarihinin en ‘sağcı’ hükümeti olduğunu vs. söylüyor. Yeni İsrail hükümeti geçmişten bir kopuş mu yoksa tarihsel Siyonizmin bir devamı mı?
İkisi birbirini dışlamaz. Bu hükümet İsrail tarihindeki en sağcı, faşist hükümettir. Öte yandan, özellikle Filistin konusunda daha önce temel olarak izlenen politikaları sürdürmektedir. Sonuç aşağı yukarı aynı ama daha kötüdür. Yahudi toplumunun daha laik ve liberal bir kesimiyle daha bağlantılı alanlar var ve bu hükümet, LGBT topluluğu ve kadınlara karşı daha katı ve daha düşmanca bir tavır benimseyebilir.
Filistinlilerin etnik temizliği ile ilgili on yıllardır bir inkâr olduğunu öne sürüyorsunuz. Siyonizmin Filistinlilere karşı devam eden suçlarını örtbas etmek için İsrail devleti ve müttefikleri (örneğin ABD) hangi mekanizmaları benimsedi?
İnkâr projesi, karmaşık bir yalan üretimi ve çarpıtma işidir. Anlatılar savaşını kazanabilmeniz için, hem duygusal hem de bilimsel malzeme sağlayan diğer kültürel medyanın (kurmaca, film, tiyatro vb.) yanı sıra adanmış bir akademiye ihtiyacınız var; özellikle de bu anlatı sömürgeleştirmeyi ve etnik temizliği haklı çıkarmak için uydurulduğunda.
Filistin’in insansız bir toprak olduğu ve topraksız insanları beklediği, Filistinlilerin 1948’de gönüllü olarak kaçtığı vb. mitlere dayanan böyle bir anlatının ABD’de kabul görmesi için güçlü bir lobiye ihtiyaç var. Siyonist hareket, İsrail devletinin kurulmasından önce bile bir lobi inşa etmişti ve ayrıca uydurma anlatıyı sürdürmek için bilim ve örneğin Hollywood gibi, medyasını kullanmıştı.
‘FİLİSTİN’İN TAMAMI DEKOLONİZE EDİLMELİDİR’
İsrail kağıt üzerinde hâlâ iki devletli çözüme bağlı. İbrahim Anlaşmalarından sonra 1967 sınırlarında bir Filistin devletinin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?
İbrahim Anlaşmalarından önce bile iki devletli çözüm için umut yoktu. İki devletli çözümün önemli olan tek yorumu İsrail’inkiydi. Bu yoruma göre, Filistin devletinin hakiki bir egemenlik veya bağımsızlığa sahip olmayan bir Bantustan olması gerekiyordu. Bu, Oslo’dan beri sahip olduğumuz ve tarihsel Filistin’in tamamında demokratik bir devleti yeğlemediğimiz sürece sahip olmaya devam edeceğimiz şey.
İsrail ‘demokratik’ bir devlet mi? Eğer değilse, ‘demokratikleştirilebilir’ mi? İsrail’i bir yerleşimci sömürge devleti olarak tanımlıyorsunuz. Görünüşe bakılırsa İsrail değil, Filistin ‘dekolonize’ edilmeli. Buna katılır mısınız? Bu aynı zamanda, tarihsel Filistin’de İsrail’e karşı bir ‘Arap-Yahudi’ birleşik cephesi kurulup kurulamayacağına dair bir soru.
İsrail demokratik bir devlet değil. Kontrolünde bulunan halkın yarısının hiçbir temel medeni ve insan hakkı yok. Dünyadaki birçok insan hakları örgütü tarafından inkâr edilemeyecek şekilde kabul edildiği gibi, hakiki bir Apartheid devleti.
Teoride İsrail demokratikleştirilebilir, ama bu olmayacak, çünkü içeriden demokrasinin anlamını tam olarak kavrayan veya ayrıcalıklarını böyle bir proje için feda etmeye istekli hiçbir güç yok. Siyonizm ve İsrail’in doğası gereği tarihsel Filistin, dekolonize edilmek zorunda olan bir bütündür. Bu, Filistin ulusal hareketi tarafından, sayıları ne kadar fazla olursa olsun, içeriden ilerici İsrailli Yahudilerin güçlü desteği ve dayanışmasıyla yönetilmesi gereken bir proje.
‘ETNİK TEMİZLİK SİYONİZMİN AYRILMAZ BİR PARÇASI’
Yeni bir İntifada’nın an meselesi olduğunu düşünüyor musunuz? Görünüşe göre Filistinli grupların askeri yetenekleri artıyor ve Batı Şeria’da bile İsrail hedeflerine yönelik saldırılar var. İşgal altındaki Filistin’de yeni bir İntifada neye benzeyecek?
Birçok yönden, şimdiden yeni bir İntifada’nın sancıları içindeyiz. Her İntifada bir öncekinden farklıdır. Fakat bu intifadanın hangi direniş biçimini benimseyeceğini görmek için zamana ihtiyacımız var. Temel olarak, bu sefer çok yerel ve gündelik bir olay olduğu için. Bu silahlı mücadelenin tek başına işgali ve sömürgeleştirmeyi bitirmesini beklemiyorum. Başlangıcından bu yana, Filistinliler için sadece taktik değil, bir strateji olarak silahlı mücadele, bir kurtuluş aracı olmaktan çok Filistinlilerin mevcudiyetini ve direncini sağlama almayı amaçlıyordu.
Filistin davasının en önemli unsurlarından biri de Filistinli mültecilerin geri dönüşü. Siyonist hareket daima Filistinlileri topraklarından atma eğiliminde oldu. Bugün bu eğilim kendisini Kudüs, Necef ve benzeri yerlerde Araplara yönelik ‘Yahudi yerleşimci’ saldırıları ile gösteriyor. Bu yerleşimcilerin kaderi İsrail devletine mi bağlı? Veya İsrail devletinin çöküşü, kendiliğinden Filistinli mültecilerin dönüşü anlamına gelmez mi?
Etnik temizlik, Siyonizmin yerleşimci sömürgeci projesinin ayrılmaz bir parçasıydı. Yerleşimci sömürgecilik bilim insanlarının belirttiği gibi, yerleşimci sömürgeciliği bir olay değil bir yapıdır ve dolayısıyla yerli halk orada olduğu sürece ve özellikle yerleşimci sömürge yönetimini kabul etmeyi reddettiği sürece etnik temizlik devam eder. Mültecilerin geri dönmesine izin verecek olan İsrail’in çöküşü değil, apartheid rejiminden dekolonize edilmiş ve demokratik bir rejime geçiş olacaktır.