Önemli bir paradoksal yargı hikayesi yaşandı. Türkiyede ceza verilen, K. Kıbrısta şimdi de istinafta da beratla sonlanan Şener Leventin dahasından söz ediyorum. Ayni konuda önce K. Kıbrısta dava açtırıldı. Şikayetçi ayni kesim. Recep Tayip Erdoğan ve K. Kıbrısta direk elçilik davayı açtı. K. Kıbrısta gidişat beyenilmediği için de Türkiyede de ayni dava açıldı. Bir analamda, K. Kıbrıs Türkiye yelpazesindeki, yargı ve suçlama gerçeğinin resmi karşımıza konuldu. Tabi ki anlayana anla demenin de sorgusuyla. Bu durumda en azından konuyla alakalı kimisi mesleki kimisi de siyasal kesimin de bazı tepkilerinin olması beklenirdi. Pek olmadı. Dahası, istinaftaki berat kararı dahi medyaların önemli kesiminde konu edilmedi. Bazı teslim olan yalakacılar ise “TürkiyeÖnemli olan konu K. Kıbrısta pek de gündem olmadan geçiştirildi.
- Kıbrısın Türkiye gerçeği veya Erdoğanın politik gerçeği ilgili konuda da tekrarlandı. Tabi ki K. Kıbrısın da sömürgesel gerçeği de karşımıza konuldu. Fakat, gereken tepki de olmadı. Bazı bildik kesimler dışındda medya dahi pek fazla önemsemedi. Halbuki önemli yeni bir hamle oluyordu. Hem K. Kıbrısta, hem de Türkiyede ayni çevreler dava açıyordu. Devamında bakalım hangi hamleler sorularıyla olay fazla önemsetilmeden geçiştirildi. Beratla belirli kesimde sevinç, öteki çoğunlukta suskunluk yaratırken, Mine Atlının açıklaması da bana MetinFevzioğlunu hatırlatı. Mine avukat, açıklanan metinde bazı tehlikeli durumların da olduğu bilgisini veriyordu. Beratla biz önemli sevinç duarken, araya bazı gelecek için tehlikeli cümlelerin de sıralandığı belirtildi. Bunların AİHM kararlarının kabul edilmeme olarak belirtildi. Açıklama metnini bu nedenle dikatle okumak da gerekir…
Kısaca, K. Kıbrısta yeni bazı taşların oynayacağı kesin. Şenerin bratı elbet önemli. Ayrıcalıklı gibi görülen ve kimisi de abartarak övme gerçeği yapılan sonuç, ieriğinde dneildiği gibi düşünceler de varsa, ilerde bunun pratikteki acılarını da yaşayacağımız kesin. Şimdi birileri hemen yargıya övgüler dizerken, gerçepği mutlaka kaçırmamak gerekir. Şenerin beratı ise gerçekten sevindirici. Ama, yargının da hedefleşeceği de kesin. Bundan da bağımsızlık ifadesi çıkarmak ise gerçekleri bilmeme uykusuna yatmak demektir.***
Kibirlik gösterişleri ise gırla devam ediyor. Nitekim, Azerbeycana ikiyüz kişilik uçak kaldırdık. Politikacımız ve iş adamlarımız sanki güçlü devlet ve burjuvazi imgesiyle yolandı. Bukadar gösteriş elbet kibirin ta kendisidir. Genelikle gerikalmış veya sömürge ülkelerde, gerçeklerden kaçma ve oluşturulan kibirli teslimiyetin sonucu, abartılı davranmak kendilerini övmenin gösterişi halinde davranılmaktadır. Küliğe olayı bizim veya bizi gösterme abartılı resmen gösterişidir. İlahiyat koleji ise gidişatın siyasal mesajıdır. Bu arada öğrenci yurtlarından çocukları koruma yerlerinin de pis kokuları çıkıyor. Sosyal hizmetlerle alakalı anlaşmayı unutursak “teslim edilişini” eğitinde olanlar ve öğrenci konusundaki tarikatlara yönelişi yok sayarsak, bunlar daha da yerleşerek devam edecektir.***
Bilinmez veya bilinip de konuşturulmayan konularda, saçmalama veya geçiştirme acemilikleri bizde boldur. Son dönemde ekonomik alandaki üst birokrat ve koltukçuların dilerinden bunlar çıkıyor. Milli gelir, kalkınma, ekonomik reforum gibi laflarla da klişeleştirilen açıklamaların ilk sırıtan kaçışı ise “nifusun bilinmeme gerçeğidir.”…
İrsen küçük ilk defa nifus açıklarken “kalabalık” dedi. Bu epey tutu. Üstelik yri geldiğinde de bilinenin bilinmezlikle örtülmesinde kulanıldı. Şimdi de zaten yalanlarıyla ünlenen, sagandalarıyla koltuktan koltuğa tercih edilip baş koltuğa geçen Ünal Üstel de yeni bir buluş yapmadan duramazdı. Nasıl ki kendisinin Jet sgandalından Adapasa, ihalesiz yakıt alımından açıklanan ekonomik kararlara dek sgandalarla doluyken, her yolsuzluk sonrası “sonuna dek gideceğiz” atışını yaparken, şimdi de sıra nifus konusuna geldi. Meyerlim “biliyorlarmış da söyleyemezlermiş”! Ne buluş. Bir ülke düşünün ki baş koltukçusu, nifusunu dahi açıklayamıyor. Tabi ki biliyorsa. Sonra da övünme nöbetiyle milli gelirin artığını da ekliyor. Halbuki her konuda olduğu gibi, milli gelirde de ilk bilinip de deyerlendirme yapılması gereken olgu, nifus sayısıdır. Tabi CTP bu kon uyu alıp eleştirdi. Alay eti. Ama, onların da sicilindeki Ferdi farklı kaçış yaptı: hem de nifus sayımı yaptırtı imajıyla. Daha sayım yapılırken olanlar da yalan yapmaya aday yöntem eleştirildi. Dejurlarla başlayan Ferdi dönemli olay konuyu bilenleri kandıramadı.
Kısaca, işbirlikçiliğin teslimyet dönemi böylesi tuhaf yalan söyleme liderleri veya makamcıları da çıkarır. Hiç duydunuzmu son Şener Levent olayında makamcıların çıkıp da yargının bağımsızlığından söz etmelerini. Ama, şunu hep yaşıyoruz. Yandaş medaylarıyla yapılan küfürler veya önemli yolsuzluklar son yakıt ihalesiz alım gibi konularda polis ve savcılık etrafta yok ken, nedense bazılarının ağzından çıkan kelimeyle hemen konu mahkemeğe dek giderler. Böylesi adalet siyasal birliktelik gerçeğimiz de var.
Kısaca, memleket ahvalinde bunlar da güncel not olarak kaydedilip yeniden sıığ dünyasına konuldu. Hala ilaç reçete sgandalı sürüyor. Ama, unutturulanlar da hasır altından pandora kutusuna konuldu. Pek yayınlanmayan sayıştaylık raporlarına dek giren, ihalesiz yakıtdaki büyük kıyaklı yolsuzlukta ise daha polis adımına dahi takılmadan, unutulmuş dünyasında şarkı olmaya doğru çoktan sokuldu. Ama, Azerbeycana ikiyüz kişilik uçak kaldırıldı. Küliğe hikayesi bir başka acayiplik. Mağusa ise müjdesiyle ilahiyat kolejine kavuşacak. Öğrenci yurtları sorguları başladı. Olmaz veya yaptırmayız ders kitapları ise çoktan okutuluyor. Ama bazıları hala normalmış veya maduriyet sözleriyle yaşama devam etmektedirler. karşı çıkmasaydı” diyecek derecede konudan çok uzak laflarla savunmaya kalktılar.